1

365 37 45
                                    

Gözlerimi araladım. Hangi ara uyuyakaldığımı hatırlamıyorum. Ama gözlerimi açtığımda, savaşın önceki gününde, eve gitmeden önce beklediğim binaya yaslanıyor olmayı da beklemiyordum.

Ellerime baktım. Touya'nın kanı yoktu. Evde kriz geçirdikten sonra hiçbir şey yapmadığımdan eminim. Ellerimdeki kanları bile temizlememiştim.

Derken önümde beliren yapılı beden ile başımı yerden kaldırdım. Enji-san?

"Keigo. Neler dönüyor?"

Bir saniye, bir saniye. Ne yani? Şimdi geçmişe mi dönmüştüm?

Başımı yeniden önüme eğerek, ellerime tekrardan baktım. Tanrı bana alınmış mıydı? Yoksa bana bir güzellik yapıp aylardır istediğim işareti mi veriyordu?

"Keigo."

Önceki sefer gibi olmayacaktı. Enji-san'ın bileğini tutmadım. Göğsüne ellerimi yerleştirerek, onu kendimden uzaklaştırma amacı ile ittim. Ardından gözümdeki koruyucuları çıkartarak yere fırlattım.

"Sikerler böyle işi. Daha fazla kahraman olmak istemiyorum."

İki elimle de orta parmak çekip kaldırarak Enji-san'a doğrulttum.

"Sikerler!"

Kendi kendime gülmeye başladım ve binanın yan sokağına girdim. Arkamda şok içinde bıraktığım Enji-san'ın ne düşündüğünü umursamıyordum.

Touya hayattaydı.

Bu sefer batırmayacaktım. Karşıma çıkan beden, sweatinin kapşonunu açtığında, Touya olduğunu görmüştüm. Yüzümdeki geniş gülümseme ile ona doğru koştum. Kanatlarımdan destek alarak yerimde sıçradım ve Touya'nın kucağına çıkarak, bacaklarımı beline, ellerimi boynuna sardım.

"Savaşı siktir et. Yarın birlikte kaçalım. Aokigahara ormanına."

Touya'nın şaşkınlığı yüzüne yansımıştı. Elleri ile bacaklarımdan tuttu. O an gülümsediğini gördüm.

"Kaçalım."

Ensesindeki ellerimden faydalanarak, Touya'yı kendime çektim ve kuru dudaklarına dudaklarımı bastırdım.

Gelecekte ne olacak bilmiyorum. Tek bildiğim, Touya'nın bir daha ölmesine izin vermeyeceğim.

Nefesimiz kesilip de dudaklarımızı ayırdığımız anda, mavi gözlerine uzun uzun baktım. Hâlâ duyguları ile ışıl ışıl parlayan gözlerini görmeyi ne kadar istediğimi şu ana dek yeteri kadar fark edemediğimi anlamıştım.

"Yarın gitmeden önce ihtiyacımız olan şeyleri alalım. Hazır herkes beni kahraman olarak biliyorken ve düşüncelerini değiştirmeden gidelim."

"Ya da,"

Touya beni yavaşça kucağından indirdi. Sırtımı duvara yasladım, ellerimi ise boynundan bir an olsun çözmedim.

"Buradan bir kahraman yerine bir kötü olarak kaç."

Genişçe gülümsedim. Bir elimi saçlarına daldırdım ve hafifçe saçlarını okşamaya başladım.

"Sen nasıl istersen, kötü adam."

Karşımdaki adamın, bana ölmeden önce hislerini itiraf etmeye çalışmasını hatırladım. Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi.

"Ama tek bir şartım var."

Saçlarından elimi çektim. Elimin işaret parmağını Touya'nın yüzünün önüne kaldırdım.

"Bana karşı olan hislerini bana açık açık söylemezsen, seninle kaçmam."

Touya başını hafifçe yana doğru eğip, işaret parmağımın ardından bana baktı.

"Mecbur muyum?"

Başımı hızlı bir şekilde yukarı aşağı doğru salladım. Ardından kollarımı göğsümde bağlayıp, başımı yana doğru çevirdim.

"Tabii ben senin için kahramanlığı bıraktıktan sonra, senin bana hislerini açıklayacak cesaretin yoksa da anlarım."

Cesaretini sınamak, Touya'ya bir şey yaptırmanın en kolay yoluydu.

Nereden mi biliyorum? Hiç...

Touya bileklerimden yakaladığı gibi, ellerimi arkamdaki duvarda, başımın üzerinde sabitlemişti. Başımı ona doğru çevirdim.

"Benim için kahramanlıktan vaz geçmene bile aşığım."

Bu sefer başını hafifçe yana eğen ben olmuştum. Yüzümdeki gülümseme ile Touya'ya baktım.

"Kanıtla o hâlde."

Sözlerimin arkasından, Touya'nın dudakları ile dudaklarım buluşmuştu.

Tanrı'm... Bu an için o kadar çok bekledim ki...

We Can. | Dabi x HawksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin