Cehennemin dibi.
Hem gerçek dünyadaki iması, hem de diğer taraftaki iması insanları korkudan titretiyor. Fakat Touya ve benim için, iki yer de evden farksız. Bir tek bu iki bölgede birlikte olabilmek bizim için kolay.
Haki yeşili boyalı, cehennemin dibindeki evimiz. Diğerlerine göre korkutucu ve gördüklerinde kaçıp gitme isteği uyandıran, bizim huzur dolu evimiz.
Kendi cehennemimiz.
Gece gözlerimi sevdiğim adamın kollarında, cehennemin dibindeki evimizde yummuştum. Sabah onun sesiyle, camdan vuran güneşin her şekilde içimi üşüten ışığıyla uyanmayı bekliyorum.
Ancak gece boyu, aklımdaki sesler, rüyalarıma yansımıştı. Gece boyu gördüğüm kabuslardan titreyerek uyanıyor, Touya'nın beni sakinleştirme çabalarına karşılık, titremeyi bir türlü bırakamıyordum.
Bakışlarım duvarların kirli beyaz/gri renginin arasında "Buradayım" diye bağıran açık mavi saati bulmuştu. Etraf karanlıktı. İçeriyi sadece Touya'nın kabuslarımdan uyandığımda daha da korkmamam için yaktığı gece lambası aydınlatıyordu.
Sabaha karşı 4.57
Uyumaktan vaz geçmiştim. Beynimin içinde âdeta yankı yapan "uyan" sesleri, artık uyumamı zorlaştırmaya başlamıştı.
Sesin sahibini tanıyor gibiyim. Ancak kim olduğunu bir türlü çözemiyorum. Dahası, neden bilincim açıkken, gündüz vakti uyanıkken, her an bu "uyan" sesini duyduğumu merak ediyorum.
Başımım altındaki yastığı kollarım arasına aldım. Sıkı sıkı sarılarak, yüzümü az da olsa gizlemiştim. Hemen yanımda uyuyan Touya'nın yüzünde bakışlarımı gezdirdim.
Henüz ölümden döneli birkaç gün olmuştu. Touya çoktan eskisi gibi huzurlu görünmeye başlamıştı. Aylardır doğru düzgün uyku uyuyamadığını biliyordum.
Bir elimi uzatarak, beyaz saçlarının arasında parmaklarımı usul usul gezdirmeye başladım. Fakat Touya, gözlerini sanki bir tehdit hissetmiş gibi hızla açmıştı.
Elimi geri çektim. Yerimde doğruldum ve korku dolu olduğundan emin olduğum bakışlarımı ona çevirdim.
"Özür dilerim, uyandırmak istememiştim."
Touya rahatça, uzun bir nefes verdi. Yaklaştı ve kollarını bedenime sararak, beni yanına çekti. Ellerim yeniden saçlarını bulmuştu. Bir bebek misali göğsüme sokulup uyumaya devam eden sevgilimin saçlarını saatlerce sıkılmadan okşadım.
Tam huzur buldum, belki artık uyuyabilirim diye düşündüğüm sırada, aklımda yeniden şu "uyan" sesleri yankılanmaya başlamıştı.
Kaşlarımı çattım ve Touya'yı uyandırmamak için sinirimi bastırmaya çalıştım. Şu sesler, cidden çok canımı sıkıyordu. Öyle ki, eğer Touya uyanacak olmasa, sinirden hıçkıra hıçkıra ağlardım.
Saatlerin nasıl geçtiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, sakinleşmek adına Touya'nın nefes sesine odaklanmaya çalıştığım. Ancak orada bir şekilde uyuyakalmıştım.
"Parmağı kıpırdıyor!"
Aklımdaki ses bu sefer değişmişti. Bana seslenen kişi aynıydı, fakat sözlerine anlam vermek imkansızdı.
"Hemşireyi çağıracağım."
"Keigo! Keigo beni duyuyor musun?"
"Gözlerini aç, haydi."
Kendimi bir şekilde zorlayarak gözlerimi aralamıştım.
Cehennemde değilim.
Touya yanımda değil.
Vücudumda tarif edemeyeceğim bir ağrı ve acı var.
Gözlerimi araladığımda, başımda Endeavor-san görmüştüm. Hastane odasındaydık.
"Neler oluyor?"
Ağzımdan çıkan tek cümle buydu. Aklımın bana bir oyun oynadığını düşünmeye başlıyorum.
♤♡◇♧
Veee, aylardır beklenen an. Sonunda ikinci kitabı da tamamlayabildim. Bu bölümden hemen sonra üçüncü kitabı yayınlayacağım, yavaş yavaş serinin sonuna yaklaşıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Can. | Dabi x Hawks
Fanfic"Can We?" kitabının devamıdır. Yaşadığı felaketten Tanrı'ya ettiği küfürler ile bir şekilde geçmişe dönen Keigo, yaşadıkları her şeyi değiştirmeye ve sevdiği adamı kurtarmaya çalışır. "Birlikte yaşadığımız bu hayatın bitmemesini istiyorum. Sadece...