"these burning flames, these crashing waves."
"anlayamadım?" inupi'nin sarı renk kaşları yukarıya kalkmış, yüzü aynı ustası gibi değişik bir ifade almıştı. "ne dediniz?"siyah saçlı, örgülü adam sabır dilenircesine derin bir nefes verdi. "kekelemediğimi umuyorum. çok da karışık bir şey söylemedim aslında. ne var bunda anlamayacak?"
sarı saçlı genç içinde bir yerlerin yandığını hissetti. karşısındaki adamın kendini beğenmiş tavırlarına çokça katlandığını düşündü ve kendini tutamayarak hafifçe sesini yükseltti. "öncelikle ağzınızı toparlayın. müşteri olmanız veya üzerinize giydiğiniz gömleğin benim giydiğimden daha pahalı olması size bu davranışları sergileme hakkı vermez."
bunun üzerine masanın en ucunda oturan sarı uzun saçlı çocuktan uzun bir ıslık geldi. "bunu sevdim."
hajime kokonoi'nin kafası ise yana doğru eğilmişti, ifadesiz yüzünden ne düşündüğü anlaşılmıyordu.
cesaret. hajime'nin en çok etkilendiği şeylerden sadece bir tanesiydi. eğer sizde az da olsa varsa bir sürü insanın önüne geçer ve hepsini tek bir hamle ile yönetebilirdiniz. hayallerin adamı değildi kokonoi, o hırsa ve cesarete inanırdı. bu aradığı şeylerin her biri karşısındaki gençte vardı.
"pekâlâ," dedi bu yüzden, ona bir şans daha vererek. "o zaman dediğim şeyi tekrarlamama izin verin." ayağa kalktı, arkadaşlarına minik bir kafa hareketi yaparak onların da kalkmalarını sağladı. "heykeli senin yapmanı istiyorum. nasıl olduğu önemli değil, sadece ortada emek olsun. eğer bu işi sen yaparsan üç kat daha fazla ödeme yaparım."
birkaç adım sesi ve ahşap kapının güçlü bir zil sesiyle kapanması.
"tanrım, hayır." inupi, elleri ile yüzünü ovuşturdu. derin derin nefesler aldı, kafasını iki yana salladı. ustası elini omzuna koyana kadar da öyle kaldı. nedense çaresiz hissetti, sanki bir dilenciymiş gibi. yardıma muhtaç bir köleymiş gibi. sonra düşününce, pek bir farkı da olmadığını fark etti.
"inui, sakin ol. bunu yapabilirsin. süre vermediler, rahat ol lütfen." rindou, çocuğun o hâlini görünce ister istemez korkmuş, kötü hissetmişti. çoğu zaman güler yüzlü olan biriydi nasıl olsa.
"efendim anlamıyorsunuz." kafasını kaldırdı. "buraya iyi bir heykel istemek için geldi fakat benim hâlimi görünce bundan vazgeçti. aşağılanmış hissettim."
rindou'nun üzgün yüzü şefkate büründü. "inupi, hayatımda gördüğüm en mütevazi insansın. kendi yeteneğinin farkına varmadığın gibi kabul etmiyorsun da." masanın üzerindeki parşömeni aldı ve havaya kaldırarak konuşmasına devam etti. "sence bu kıtadaki kaç kişi böyle bir şey çizebilir?"
parşömene atılan her bir çizgi büyüleyiciydi. mürekkep tam olarak gerektiği gibi yayılmış, normalde zaten yakışıklı olan adamı daha da yakışıklı yapmıştı.
hayır, inupi bunu yakışıklılık gibi küçük bir çerçeveye sığdıramazdı. güzellik. hajime kokonoi baştan aşağı bir şaheser gibiydi, insanın baktıkça bakası geliyordu. bunun sadece kendisi için geçerli olup olmadığını düşündü sarı saçlı genç.
"bunu çizebilecek tanıdığım üç kişi var sadece. biri sen, diğerleri senden yaklaşık kırk yaş büyük olan ustalarım. sen inanılmaz bir potansiyele sahipsin. kokonoi bunu anlayıp böyle bir teklif sunmuştur diye düşünüyorum."
bu cümleler inupi'nin aklını hemen çeldi. genç adam, kendini kanıtlama dürtüsü ile dolup taştı ve hırslandı. tam o an kendisini kafa sallarken buldu.
"tamam, yapacağım."
koko'yu istedigim gibi yansitamiyorum gidip aglim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶
Fanfictionsanatım, ruhunun sesidir. ama sen sağır ve kör olmayı seçen bir günahkârsın hajime kokonoi. bu yüzden kalbe saplanan her bir ok ile lanetlendin. tw// şiddet