ahşap dükkanın içi bile yağmur sonrası toprak kokuyordu. inupi durmadan derin derin nefesler alıyor, bu güzel kokuyu ciğerlerine dolduruyordu. rahatlamaya ihtiyacı vardı. sırtındaki kasların bu kadar gergin olmasından bıkmıştı çünkü.
anlaşıldığı üzere keyfi pek yerinde değildi.
bir haftadır heykel üzerinde çalışıyordu. elbette, kendisi de profesyonel olmadığını biliyordu fakat bu kadar beceriksiz olacağını da düşünmemişti.
ne zaman eline çekici alıp büyük taşı yontmaya başlasa eli ayağı titriyor, beynindeki bir sürü ses başarısız olacağını söylüyordu. bu başka biri için o kadar büyük bir sorun teşkil etmeyebilirdi tabii. ama inupi kadar güçsüz -genç kendini böyle tanımlıyordu- olanları çok fazla etkilerdi.
etkilemişti de.
sarışın genç, genellikle yerine göre davranırdı. çok nazikti, güler yüzlüydü ve bunu bütün herkes bilirdi. fakat son günlerde bunları aşmış, bambaşka biri olmuştu.
açık renk kaşları her daim çatık, ses tonu-cevapları ters, tavırları ağırdı. çok kolay yükseliyor, karşısında kimin olduğunu umursamadan kabaca konuşuyordu. kendisi de bu durumun farkındaydı ve bunu düzeltmeye çalışmıştı, olumlu bir sonuç elde edemese de.
eh, dükkan sahibinin bunu kaldıracak sabrı yoktu. bu yüzden onu sakinleştireceğine emin olduğu bir şeyi yapmaya karar vermişti. meydandaki büyük kütüphaneden bir sürü kitap kiralamış, vişneli çay hazırlatmıştı.
akşam üzeri, gencin evine dönmesine saatler kala dükkan kapısının üstündeki zilin sesi yankılandı.
bu, elindeki çay fincanını masaya bırakıp kafasını kitaptan kaldırmasına neden oldu.
kokonoi hajime, bütün ihtişamı ile girişte duruyordu. bugün diğer günlerden farklı olarak üzerinde uzun bir cübbe yerine gömlek vardı. oldukça kaliteli gözüküyordu ve ardından vuran güneş ile genç adamın içini gösteriyordu. gömleğin eteklerini içine soktuğu pantolonu simsiyahtı.
farklı görünüyordu.
farklı ama güzel.
inupi ise tam tersiydi. buruşmuş bir gömlek ve bir dizi yırtık olan kahverengi pantolon.
buna rağmen kokonoi'nin onun hakkında düşündüğü ilk şey ne kadar büyüleyici olduğuydu.
"bay kokonoi," dedi sarı saçlı genç oturduğu tabureden kalkarken. "hoş geldiniz. oturun lütfen, size hemen çay koyayım." diğeri, kafasını sallayıp karşısında yerini alırken onu izlemeye devam etti.
elbette etrafa yayılan söylentiyi duyup gelmişti buraya. her zaman nazik olan yetenekli ressamın sesi artık alçalmıyor. evet, tam olarak bunu demişlerdi.
fakat siyah saçlı adamın gördüğü şey bununla hiç uymuyordu. ressam ona karşı yine aynıydı. sesi sıcacık, tebessümü tereddütlü.
tek fark göz altındaki morluklardı.
heykel konusunu açmak gelmedi içinden. zaten inupi'nin aklında olmalıydı. onu sıkmak, baskı yapmak istemiyordu kesinlikle. bu yüzden önüne konulan çayı yudumlarken masada duran kitaba göz attı.
martin eden.
merak etti. yazarın birkaç kitabını önceden okumuştu, en azından öyle hatırlıyordu. "ne hakkında?" kitabı işaret etti. "okumayı sevdiğini bilmiyordum."
inupi, gülümsedi. kokonoi'nin konuşmayı başlatması hoşuna gitmişti. "bu hafta içerisinde okuduklarımı saymazsak en fazla beş kitap okumuşumdur. kitaplara verecek param yoktu ve okumak benim için o kadar da büyük bir tutku değildi." gözlerini kıstı, aklına eski anıları gelmişti. babasıyla limana gidip eski iskeleye kuruluşu, onun yemiş almasını bekleyişi dün gibi aklındaydı. içinde asla azalmayan bir heves olurdu. yemişler geldiği vakit babasının kucağına yerleşir, ayaklarını iskeleden sallandırırdı. böylece parmak uçları soğuk suya değip onu ürpertirdi. fakat bu, babasıyla kitap okumasına engel olmazdı.
"bir denizci hakkında," dedi kitabı eline alarak. "sadece ilkokulun ikinci senesine kadar okumuş bir adam var. işçi sınıfından. derin ruhlu, hayal gücü olan birisi. ustamın dediğine göre kendini eğitip kitabın sonunda yazar oluyormuş. eğitimsiz olmasına rağmen başarılı olması gerçekten büyüleyici."
kokonoi onu uzun uzun dinledi. anlattığı hikaye nedense tanıdık gelmişti. eğitimsiz olmasına rağmen başarılı olan bir adam.
gülümsedi. evet, buz gibi olan o adam bir kere daha gülümsedi. "sonunu bildiğin bir kitabı mı okuyorsun yani?" bunu küçümsemek için söylememişti. sadece merak ediyordu.
sarı saçlı gencin kaşları havalandı. "ben bu kitabı sonu için okumuyorum ki." dedi. "o sona ulaşmak için neler yaşadığını öğrenmek için okuyorum."
kokonoi içinde garip bir şey hissetti. karnından başlayıp onun bütün her yerini ısıtan, kalbinin hızını arttıran bir şey.
"inupi," hiç düşünmemiş, hemen cümleye atlamıştı. "yarın benimle yetimhaneye gelmek ister misin? kitap dağıtımı olacak. aynı zamanda okuma bilmeyen çocuklara da yardım edilecek. ne kadar fazla kişi yardım ederse o kadar iyi olur."
karşısındaki genç şaşkınlıkla ona bakakaldı. "ne," dedi biraz yüksek bir sesle. "yetimaneye yardım mı ediyorsun?" bu sefer de kokonoi şaşırdı. ressam ilk defa kendisine "siz" diye hitap etmemiş, sesini yükseltmişti.
soylu, bundan rahatsız olmadığını fark etti. hatta daha güvende hissetti.
bu ona fazlasıyla garip geldi. çünkü ne kadar adil bir insan olsa da o da üst mertebeydi. öyle doğmuş, öyle yetiştirilmişti ve istemsizce karşıdaki kişinin ona "siz" diye hitap etmesini istiyordu.
pekala, inupi bir istisna olabilirdi.
"evet," dedi, sesi hafif kısıktı. "yetimhaneye iki senedir yardım ediyorum. bazen yetmiyor ama en azından birkaçı gülümseyebiliyor."
sarışın genç, karşısında oturan ve herkesin buz yürekli diye bahsettiği adamın o olduğuna inanamadı. o kadar şaşırmıştı ki ağzı açık kalmıştı. "bu harika bir şey efendim, size seve seve eşlik ederim."
kokonoi, gerçekten mutlu oldu. ressam böylece az da olsa kafasını dağıtmış olacak, artı olarak kendisini biraz daha tanıyacaktı.
"tamam o zaman," dedi, taburesinden kalkıp elindeki fincanı masaya bırakırken. "ben yarın seni alması için birkaç arkadaşımı yollarım." son olaydan sonra inupi'nin yalnız kalmasını istemiyordu. "iyi günler dilerim. kendini çok yormamaya gayret et."
sarışın genç, daha ne olduğunu anlamadan soylu dükkandan çıkıp gitti. onun bu davranışına anlam veremese de yüzünde minik bir tebessüm oluşmuştu.
kitabına devam edeceği vakit, dükkanın zili tekrar çaldı, ahşap kapı aralandı.
inupi, kokonoi'nin bir şey unuttuğunu düşünüp kafasını kaldırırken yerinde doğrulmuştu. "bay koko-"
hayır, dedi içinden. hayır, hayır, hayır. olamaz.
kapının girişinde kendisini dolandırmaya çalışan arabacı duruyordu ve elinde kalın bir sopa vardı. "görüşmeyeli uzun zaman oldu, değil mi ressam?"
-
çok geç kaldım, sanırım.
bu kadar sanatsal, duygulu bir kitaba heyecan sokmak istemiyordum aslında. ama bu koko ile inupi arasındaki güveni oluşturmak için gerekli.
çok abartmayacağım. yine aynı, duygu ağırlıklı, devam edeceğiz <3
eleştiri köşesii
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶
Fiksi Penggemarsanatım, ruhunun sesidir. ama sen sağır ve kör olmayı seçen bir günahkârsın hajime kokonoi. bu yüzden kalbe saplanan her bir ok ile lanetlendin. tw// şiddet