八 | smile

394 63 24
                                    

inupi, adeta titredi.

içinde bir yerlerin yandığını ve o sarsılmaz tabakasının gürültülü bir sesle parçalandığını hissetti. ilk bunun korku olduğunu düşündü. yaralanma, biri tarafından ezilme korkusu. fakat birkaç saniye durup düşündüğü vakit bunun hayal kırıklığı olduğunu anladı.

bu herhangi birine karşı olan bir şey değildi. aksine, ayda bir gittiği hamamın küçük aynalarında gördüğü yüze karşı olan bir duyguydu. 

aslında hayatı boyunca kimse ona işe yaramaz olduğunu söylememişti. tam olarak övgülerle yaşamamış olsa da normaldi işte.

o yine de işe yaramaz olduğunu bilirdi. bu küçüklüğünden beri hep böyle devam etmiş bir şeydi.

fakat bir gün, babası işinden erken döndüğünde onu karşısına alıp konuşmuştu. sanatçı, kelimesini tarif ederken "kimsenin göremediği şeyleri gören ve her şeyde bir güzellik bulan kişi" cümlesini kullanmıştı. 

inupi de bir sanatçıydı. attığı her fırça darbesi hissedebilenler için serin bir rüzgar gibiydi. bir çölün ortasında kalıp yardım dilenen bir insan için tatlı su görevini görürdü. 

insan onun resimlerini gördüğü zaman sorgulardı. her gün gördükleri yüzler hep bu kadar güzel miydi?

gerçi, kimse de bilmezdi. her şeyde bir güzellik gören genç, kendinde hiçbir güzellik göremezdi.

fırçayı asilce tutan o ince, kemikli eller şimdi titriyordu. en güzel resimleri çizmeye layık olan sanatçının elleri şu an bir fırçaya sahip değildi.

ve sanatçının yapabildiği tek şey fırça tutmaktı, en azından öyle sanıyordu.

"dakikalardır muhtaç olduğun o adamın çıkmasını bekliyorum dükkandan. sizinki de ne konuşmaymış, bi bitmedi." karşısındaki adamın konuşma tarzı oldukça kaba, çıkardığı son harfler boğuktu. 

genç, elindeki kitabı bıraktı. yerinden kalkma gereği bile duymadı. sanki ne olacağını çoktan kabullenmiş gibiydi.

"noldu? o kalabalığın arasında oldukça yürekli gibiydin." sopayı diğer eline alıp ardındaki kapıyı kapattı ve tehditkar bir şekilde inupi'ye yaklaştı. "senin yüzünden işsiz kaldım. nereye gitsem bana red kağıdı verip gönderiyorlar." sopayı kaldırdı. "ressammışsın, iyi bir geleceğe bile sahip olabilirmişsin. fakat ellerin kırılırsa hiçbir işe yaramazsın."

sarı saçlı genç, o an titreyemedi bile. yüzüne çarpan, zaten bildiği gerçekler onu dondurdu. masmavi gözlerinin içindeki dalgaları hırçınlaştırdı, göz pınarlarını ıslattı. 

sert sopa, önündeki fincanlara, daha sonra da omzuna çarpmadan önce kurumuş dudaklarından tek bir sözcük çıkabildi. "iğrençsin." 

adam bunu duymadı bile. kendinden geçmiş gibi sopayı tepeye kaldırıyor, daha sonra da büyük bir hızla indiriyordu.

inupi, darbelerden kaçınmak için kendini tabureden attı. fakat yine de boğuk inlemesi dükkanda yankılanmış, omzundaki acı gözlerinde bekleyen yaşların akmasını sağlamıştı. daha sonra bir vuruşu daha hissetti. sırtının tam ortasına gelmişti ve öyle yüksek bir ses çıkmıştı ki omurgasının kırıldığını sanmıştı. 

yerde umutsuzca süründü. 

bunu yaparken ellerini gövdesinin altında tutuyordu. onlara zarar gelmemesi lazımdı, yoksa gözlerindeki dalgalar kıyıya vurmayı bırakırdı.

kalçasına inen bir başka sopa ile umutsuzca ahşap masadan destek alıp ayağa kalktı ve bu da, sırtının alt tarafında bir acı hissetmesine neden oldu. kendini tutamadı, çelimsiz bedeni tekrar yere düşerken yüzünün sol tarafı, yara izinin olduğu yer, masanın köşesine çarptı. bununla beraber görüşünün kararması, ağzına doğru demir tadına sahip bir sıvının akması onu dehşete düşürdü. 

𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin