六 | sunshine

397 70 29
                                    

"you ask me what i'm thinking about

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"you ask me what i'm thinking about.
i tell you that i'm thinking about."

iki gün sonra, inupi'nin aldığı izin sona ermişti ve yine çalıştığı minik dükkanın içindeydi.

saçları akane tarafından taranmış, arkadan koyu renk bir kurdele ile bağlanmıştı. her zaman giydiği yırtık pırtık gömleğinin üzerinde bu sefer açık kahve bir ceket vardı ve ince belini sarıyordu.

genç kızın niye sabahın köründe onunla beraber kalkıp hazırlanmasına yardım ettiğini anlayamamıştı inupi. yine de, bir şekilde hoşuna gitmişti. iyi hissediyordu.

güneşin tepede yerini almasıyla dükkan garip bir şekilde dolmaya başladı. grup grup gelen insanların hepsi genç çocuğun hatrını soruyor, soylulara karşı dikkatli olması için tembihliyorlardı.

inupi, bu olaya pek şaşırmadı. sonuçta meydanda geçen bir olayın başında yer almıştı ve çoğu kişi de oradaydı.

orta yaşlı bir kadın yüzündeki endişeyle ona birkaç kurabiyenin olduğu hasır sepeti uzatırken kaşlarını hayretle yukarıya kaldırdı. "bayan giselle, bunların hepsini kabul edemeyeceğımı biliyorsunuz efendim."

kadın tatlı tatlı gülümsese de kafasını iki yana sallayarak bunu doğru bulmadığını belli etti. "bu kurabiyeler seninle beraber anneni ve ablanı iki gün boyunca doyurur inupi. bizim için bu kadar çok emek veren birine yapılan minik bir iyilik sadece bu."

genç çocuk, pek razı olmasa da sepeti almak zorunda kaldı. tabii bir sürü teşekkürü yağdırmaktan da vazgeçmedi.

işinin başına döneceği sırada bayan giselle ile arkadaşlarının hemen arkasında kalan uzun beden ilgisini çekti. sanki sırasını bekliyormuş gibi bütün yükünü tek ayağının üstüne vermiş, elindeki parşömene odaklanmıştı. yanında daha önce görmediği siyah kıvırcık saçlı, mavi gözlü bir adam vardı.

adını duymasıyla kafasını kapı tarafına çevirmek zorunda kaldı ve ziyarete gelen insanların dükkandan ayrıldıklarını gördü. "iyi günler efendim, yolda dikkat edin. hava yağmurlu, hasta olmanızı kimse istemez."

birkaç güzel cümleden sonra dükkanın içini bir sessizlik kapladı.

inupi, ne kadar kabul etmek istemese de utanıyordu. hayır, bu karşısında son derece önemli birinin durmasından dolayı değildi. toplumsal gruplaşma yüzünden yaşadıkları, çaresiz duruma düşmesindendi.

göz teması bile kuramadı, sadece minik bir kafa selamı verdi. sonra aldığı tepkiye bakma gereği duymadan ahşap tabureye oturdu. "hoş geldiniz, bay kokonoi. bir isteğiniz mi vardı?"

uzun, tüyler ürperten bir sessizlik ve daha sonra da, inupi'nin iki gün boyunca aklında yankılanan o tok ses.

"takemichi, mikey ve draken'in yanına giderken bu dosyaları da yetimhaneye bırakır mısın? benim yoluma çok ters kalıyor."

𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin