"you make me wanna scream at the top of my lungs."
kalbi hiç olmadığı kadar hızlı attı. başı döndü, gözleri karardı. kardeşinin omzumda olan eli güçlü bir şekilde titredi.
buna rağmen sakin kaldı, biliyordu. her şey diyeceklerine ve tepkilerine bağlıydı.
"efendim," dedi hafif bir tonda. "az önce size parayı verdim. tam olarak üç gümüştü."
karşısındaki adam ona bir adım daha yaklaştı. inupi kardeşini hafifçe arkasına çekti fakat eli hâlâ onun kolundaydı. ona destek vermek için değildi üstelik, kendi destek almak istiyordu. buna ihtiyacı vardı, çünkü o hâlâ bir çocuktu.
"durumun iyi olmayabilir köylü! ama dolandırıcılık yapmak çok büyük bir suçtur. ben buradaki kimseden üç gümüş kadar uçuk bir ücret almam!"
adamın tükürükleri, inupi'nin temiz yüzüne sıçradı ve genç oğlanın yüzünde belirgin bir iğrenme ifadesi oluştu. bu onu nedense sakinleştirdi. kim olduğunu hatırlattı. mertebesini değil, kişiliğini.
eli cebine uzandı, minik bir mendil çıkardı. herkesin gözünün önünde yüzündeki tükürükleri güzelce sildi. "galiba anlaşamadık, efendim."
mendili yeniden cebine koydu. "siz köylüleri kazıklayan üst mertebe bir çalışansınız. iki köylüden üç gümüş koparmak bu yüzden zor olmamalı."
meydandaki insanların neredeyse hepsi toplanmıştı bu sefer. soyludan köylüye herkes gözlerini onlara dikmişti. aralarından birkaç kişi inupi'ye tanıdık geldi. büyük bir ihtimalle müşterileriydi.
"pis sıçan seni!" adam ani bir hareketle ona doğru fırladı ve omzunu tutup sarstı. sarı saçlı çocuk, kardeşini son anda geriye doğru itmişti. "beni neyle suçladığını sanıyorsun sen? tanıdığım soyluları çağırır sana en ağır cezaları verdirtirim."
"peki ya o tanıdığı soyluları çağırsa?"
kalabalığın arkasından gür, çatallı bir ses duyuldu. birkaç kişi sesi duyduğu an titredi ve belirli bir aralıktan yol açtı.
en sonunda inupi'nin tam yanında uzun boylu bir adam duruyordu. simsiyah saçları her zamanki gibi özenli bir şekilde örülmüştü. gözleri olayı anlamaya çalışıyormuş gibi kısılmış, kafası hafifçe yana yatmıştı. "ne yapıyorsun sen?"
kokonoi, yürüyen asalet. kimsenin anlam veremediği bakışlara, düşüncelere sahip olan adam. kimisine göre adalet, kimisine göre hadsiz. aynı bir kış mevsimi gibi. bazen anlaşılmayacak kadar git gelli, bazen emin olunacak kadar soğuk. belirsiz.
birisine göre ise sanat. en güzel renklerin, en güzel sevginin kullanıldığı, fırça darbelerinin özenle atıldığı bir resim. uğruna şiirler, şarkılar yazılsa sözlerin asla ama asla bitmeyeceği ve herkesin merak ettiği o kişi.
toprak renkli gözler mavilerle buluştu. şefkat yoktu, sinir yoktu.
sadece güven vardı. sakin ol, diyormuş gibiydi. elbet bir çıkış yolu vardır.
"efendim! bay kokonoi, bu çocuk beni dolandırmaya çalıştı."
siyah saçlı adam inupi'ye bakma gereği bile duymadı. biliyordu, ressam bunu yapmazdı. ona güvendiğinden değildi bu da. hayatında onun kadar naif biri görmediğindendi.
"kanıt gösterebilir misin bunun hakkında? biliyorsun, birini yok yere suçlamak da bir suçtur." keskin ve gür ses meydanda adeta yankılandı.
adam titredi. kafası, ezilmek üzere olduğunu kabullenmiş gibi öne doğru eğildi. "bir köylünün parası bu arabaya yetmez ki efendim!"
kokonoi, orta yaşlı adama eliyle çekilmesi için işaret yaptı ve onu inupi ile kardeşinden uzaklaştırdı. "fakat," dedi sonra. "az önce duyduğuma göre kimseden uçuk ücret almıyormuşsun, o zaman bir köylü rahatça senin arabana binebilir, mantıken."
tak.
bir düşme sesi, yalvarışlar. yakarışlar. az önce para için bağıran ses şimdi yaşamak için haykırıyordu. siyah saçlı adamın parlak, zengin görünümlü ayakkabılarına sarılıyor, ona övgüler yağdırıyordu.
akane, inupi'nin ardında titredi. daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. çünkü asla bunu yapmaya zorlanmamıştı. şartlar zor olsa da hep el üstünde tutulmuş, kardeşi tarafından beslenmişti.
"size yalvarırım! lütfen, ben fakir bir adamım. paraya ihtiyacım vardı. yaşamama izin verin."
tekme, adamın tam yüzünün ortasına çarptı. iki kardeş yere fışkıran kana baka kaldılar.
"ne demiştin? pis sıçan, değil mi?" yere doğru eğildi. "senin ne haddine bunları söylemek? araban olmasa bir hiçsin. ne becerin var ki?" ayakkabısındaki kana memnuniyetsiz bir bakış attıktan sonra yüzünü inupi'ye çevirdi ve ona bakarak konuştu. "arabanı yarın sabah sıçanlarla dolu bir şekilde bulmak istemiyorsan sakla, bu tavırla çalışmanı istemiyorum."
mavi gözlü çocuk, dışarıdan bir şoka girmiş gibi duruyordu. gözleri yerdeki adama kilitlenmiş, kardeşinin kolunu tutan eli yanına düşmüştü.
olayın şokla ilgisi yoktu aslında. sadece... hayatında ilk defa adalet görüyordu. ilk defa terazinin iki kefesi de aynı hizadaydı onun için. babasından öğrendiği "adil" sözcüğü varlığını kanıtlamış gibiydi.
kafasını yere eğip uzun saçları ile yüzünü kapattı ve akane'nin kolunu tuttu yeniden. azıcık gücünü verdi, onu anlayan genç kız hemen kardeşinin koluna girdi. ona destek çıktı.
sonra olanlar çok daha karışıktı. az çok hatırladığına göre yabancı bir arabaya bindirildi. birkaç toynak sesi geldi, onları kapatan bir diyalog duyuldu.
akane ve kokonoi konuşuyordu. genç kız, onlara bu denli yardım eden adamı tanımak istemişti doğal olarak.sonrası ise bir karanlıktı.
öncelikle şuna bir açıklık getirmek isterim. yaşadıkları dönem cidden boktan, adalet denilen şey asla yok. soylular için düzenlenmiş bir sistem sadece. bu yüzden alt tabakadaki insanların -köylüler- adalet görmemesi çok normal. inupi bu yüzden kala kaldı. bi kan, kavga gördü diye değil yani. tabii donmasının arkasında bir sebep daha var fakat sonradan öğreneceğiz bunu <3
koko ile akane arasında asla ama asla bir şey geçmeyecek. hatta kardeş abi ilişkisi bile yapabilirim, kokonui kitabı olduğu için
düşüncelerinizi belirtin lütfen, ilk kitabım olduğu için merak ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶
Fanfictionsanatım, ruhunun sesidir. ama sen sağır ve kör olmayı seçen bir günahkârsın hajime kokonoi. bu yüzden kalbe saplanan her bir ok ile lanetlendin. tw// şiddet