beyaz çarşafların arasında cılız bir beden yatıyordu. hep toplu olan, kirli saçları açılmış ve görevli kişiler tarafından güzelce yıkanmıştı. sapsarı bukleler beyaz, hafif kanla kaplı yastık kılıfına dağılmıştı.
cennetin en ücra köşelerinden göçmüş bir melek gibiydi.
sarı kirpikler belirli aralıklarla titriyor, nefes aldığını belli eden göğsü birkaç saniyelik aralıklarla inip kalkıyordu.
kömür saçlı adam derin bir nefes vererek köşesine oturduğu yatakta kıpırdandı. kaşlarını anlamsızca çattı ve yine neden burada olduğuna anlam veremedi.
yaşadığı malikanenin en az kullanılan misafir odasındaydılar. orta büyüklükte, bir duvarına aslan çiçekleri serpiştirilmiş oda oldukça hoş kokuyordu. hatta öyle ki, kendi odasını buraya taşımayı bile düşünmüştü. yine de, en sonunda bu odayı başka bir şeyin güzel yaptığının farkına varmıştı.
odaya göre büyük kalan, iki kişilik yatakta inupi yatıyordu.
kokonoi, ona anlam veremedi.
yüzü yara bere içindeyken nasıl hâlâ bu kadar güzel gözükebilirdi?
bazen onun, tanrı tarafından kendisine indirilmiş bir melek olduğunu düşünüyordu. melekler de insan kılığına girer, halkın arasında dolaşırlardı.
bu saçma düşüncesini ahşap kapının belirli bir ritimle çalınması bozdu.
"koko," dedi, kapının ardındaki tatlı ses. "emma ve hinata çorba hazırladı. ressamın ailesini alması için takemichi'yi yolladım. birkaç saate burada olurlar. sen de birazdan mutfağa gel."
diğeri, ona hiçbir cevap vermedi. fakat mikey, onu duyduğuna emin bir şekilde orada ayrıldı.
oturduğu yerden sakince kalkarken, beline giren kramp ile yüzünü buruşturdu. kaç saattir inupi'nin yanında oturuyordu?
odadan çıkmadan önce büyük yatakta yatan ressama son bir bakış attı ve en güvendiği adamlardan birkaç tanesini kapıya yerleştirdi. başka bir saldırı daha görmek istemiyordu.
kırmızı halılı, yeşil duvarlı koridorda ilerlerken elleri kömür saçlarına gitmişti. yan tarafında bulunan uzun örgüleri bir bir çözerken kafasını yere eğmiş, mutfağa girdiği an ona dönen endişeli bakışları görememişti.
mor saçlı çocuk, ayakta ellerinde kaseler ile ona bakıyordu. hemen arkasında, tezgahın önünde kalan hinata ve emma'ya yardım ediyormuş gibi gözüküyordu.
mikey ile yanındaki iki çocuk ise sessizce bir şeyler konuşuyorlardı. uzun boylunun saçı simsiyah ve uzundu. diğerinin ise aynı bir kediye benzeyen siması vardı.
draken, kokonoi'nin hemen ardından gelip elini onun omzuna attı. "çorba çok güzel koktu." diye mırıldanırken arkadaşını öne doğru ittirmiş, oturmaya zorlamıştı.
"evet, annemin tarifi." sarı saçlı kız, elindeki bardakları masaya dizerken söyledi. "mikey çok sever." hemen karşısında oturan çocuk yüzlü genç ona dil çıkarıp kafasını yana çevirdi. bu çorbayı sevdiği söylenemezdi.
önüne konulan kaseye bakıp minik bir tebessümle kafasını sallayan kokonoi, saçlarının hepsini çözüp salık bırakmıştı. "teşekkür ederim hepinize." diye mırıldanırken eline kaşığı almış, keyifsizce çorbasına doğru eğilmişti.
ona kaçamak bakışlar atan diğerleri, birkaç saniye boyunca onu izleyip yemeklerine başladılar.
ilk dakikalar mutfakta sadece kaşık sesleri yankılandı. daha sonra çorbasını bitirenler aralarında kısa kısa konuşmalar gerçekleştirdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘁𝗵𝗲 𝗿𝘂𝗹𝗶𝗻𝗴 𝗮𝗿𝘁𝗶𝘀𝘁 | 𝗸𝗼𝗸𝗼𝗻𝘂𝗶
Fanfictionsanatım, ruhunun sesidir. ama sen sağır ve kör olmayı seçen bir günahkârsın hajime kokonoi. bu yüzden kalbe saplanan her bir ok ile lanetlendin. tw// şiddet