Başlangıç

327 22 12
                                    

"Başlangıç... Hayata, dünyaya, nefes almaya, geceye, gündüze her şeye tertemiz bir başlangıç. Artık kabuğundan sıyrılmanın ve hayata karışmanın vakti geldi.Lütfen bahanelerin ardına saklanmayı bırak ve o temiz sayfaya yelken aç."

Öylece boş boş tavanı seyrederken kulağıma çalınmıştı bu sözler. Sanki ilahi bir kuvvet bu sesi bana duyurmuştu. Televizyondan geldiğini anlayıp havamın kaçması çok uzun sürmedi.İstemeden kendimi uzandığım yerden kalkmış, ayakta dikilirken buldum. Evet haklıydı. Çiğdem vefat edeli neredeyse 1 ay olmuştu ve ben tavanı seyredip bebek gibi zırlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştım.İsmini kendi kendime bile anmayalı çok uzun zaman olmuştu. Kendimi ürpermekten alıkoyamadım. Açıkçası ölümü bana çok da mantıklı gelmiyordu.1 ay boyunca kendimi polislerin söylediğine inandırmaya çalışmıştım. Aslında haklı olabilirlerdi, sadece ben paranoyaya bağlıyordum. İşte bu yüksek bir ihtimaldi. Küçüklüğümden beri hayali arkadaşlara sahip değil miydim zaten. Hayır, hayır. Hem ne alaka ki. Küçüklüğümde kaldı onlar. Artık yetişkin bir bireydim. Tabii özü hala çocuk kalan türden. Neyse. Her halükarda Çiğdem'in intihar etmesi hiç mantıklı değildi. Tekrardan içim ürperdi. Çiğdem hayatı, yaşamı bana inatla seviyordu. Ben ne kadar karamsarsam Çiğdem o kadar iyimserdi. Gözlerimden ılık su damlalarının süzüldüğünü fark ettim. Acaba nedeni ben olabilir miydim? Benim karamsarlığım gün gelip onu da etkilemiş olabilir miydi? Bu düşünceler beynimi kemirip dururken duşa ihtiyacım olduğuna karar verdim. Sıcak su iyi gelmişti. Annem hep kötü hissettiğimde duş alırsam daha iyi hissedeceğimi söylerdi. Sıcak suyun altında akan suyu izledim bir süre sonra renk hafif pembeleşmeye başladı. Pembeleşti, pembeleşti ve önce pembemsi bir kırmızıya daha sonra da koyu kırmızıya döndü. Başta fark etmedim ama vucüduma bakınca heryerimden kanlar aktığını gördüm. Panikleyerek kısa bir çığlık attım. Panik atağı yenmek için gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi açtım. Su normal rengindeydi. İtinayla vucüdümü kontrol ettim. Hayır, hiçbir yerim kanamıyordu. Gözüm yanılsadı herhalde, dedim. Çünkü bide benim kendi psikolojik problemlerimle uğraşacak vaktim yoktu. Çiğdem'in ölümünü araştırmam gerekiyordu. Bi dakika. Ne? Çiğdem'in ölümünü mü araştırmak istiyordum? Bu fikir aynı anda hem saçma hemde çok mantıklı geldi. Aslında buna mecburdum. Kendimi en yakın arkadaşıma bunu borçlu hissediyordum. Evet borçluydum. Ya da mesleki deformasyondu. Aklımda hemen bir kaç tablo şekillendi. Çaktırmadan çevresindeki insanları sorguya çekebilirdim. Tabii ilk başta da Akif'i. Akif, Çiğdem'in erkek arkadaşıydı. Daha 2 ay olmuştu onlar ayrılalı. Çocuk 2 hafta sonra hemen kendine yeni sevgili bulmuştu. Oldum olası hiç sevmemişimdir o çocuğu. Ama Çiğdem çok aşıktı ona, ne dersem diyeyim ikna edemedim iyi biri olmadığını düşündüğüme. Akif'i bulmam çok zor olmazdı. Çiğdem sayesinde her şeyini biliyordum. Oturduğu evden en sevdiği renge kadar. Acaba üzülmüş müdür? ,diye düşünmekten kendimi alamadım. Cenazeye gelmemişti. Açıkçası onu gerçekten sevdiğine de inanmıyordum. Nankör ve çabuk sinirlenen biriydi Akif. Belki yine o öfke nöbetlerinden birini geçirip benim canım arkadaşımı, Çiğdem'i... Başıma bıçak gibi bir sancı girdi. Midem bulandı, başım döndü, gözümün önüne kapkara bir perde indi. Sonra büyük bir aydınlanma oldu. Işık gözümü yakıyordu. Koca bir beyazlığın içinde yerde yatarken buldum kendimi. Ayağa kalkıp etrafı araştırmaya çalıştım. Fakat uçsuz bucaksız bir beyazlıktan başka hiçbir şey yoktu. Derken uzaklardan insana benzeyen bir silüet beliriyordu. Bi süre yaklaştıran sonra bir şeyler mırıldanmaya başladı. Boğuk ve sert bir sesle sağ işaret parmağını bana doğrultarak;
"Hey! Sen oradaki." etrafıma bakındım bana demiş olabileceği aklıma gelmemişti.
"Ne diye etrafına bakınırsın. Burada sen ve benden başka kimse yok." şaşkınlığıma ve merakıma yenilerek;
"Sen kimsin?" dedim. Suratını çok net göremiyordum. Ama gülme sesini duydum. "Asıl sen kimsin? Sordun mu hiç kendine kimsin diye? İşin gücün başkaları."
"Bakın, ciddi bir şekilde soruyorum lütfen sizde ciddiyetle cevaplayın. Kimsiniz ve burası neresi?"
"Sana hakikati verecek kişiyim."
"Ne hakikati?"
"Daha ne aradığını bilmiyorsun. Ne diye buradasın ki? Şimdi git ve ne aradığını bulmadan geri dönme." tekrar bir ışık patlaması oldu. Ardından bir karanlık.
"Hüma... Hüma." karanlıkta biri adımı söylüyordu. Ses bir kuyunun dibinden geliyormuşcasına boğuk ve uzaktandı. Göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Işık gözümü yakınca tekrar kapadım. Yine denedim artık o kadar yakmıyordu. Biri başımda dikiliyordu. Bir adam...
" Sonunda uyandın. İyi misin Hüma. Korktum bir şey oldu diye."
Sesinden tanımıştım Akif'ti. İyide ne ara gelmiştim ki. Bozuntuya vermemek için konuştum.
"İyiyim sadece biraz başım döndü. Ne kadardır baygınım." biraz bilgi almam gerekiyordu.
" Sen geleli bir saat oldu ve yarım saattir baygınsın. Benimle konuşmak istediğini ve çok kötü olduğunu söyledin. Ben de kahve yapmaya gitmiştim ki döndüğümde sen yerde baygın bir halde yatıyordun." Akif 'in sevmediğim bir başka huyu da herhangi bir olayı anlatırken geveze bir şekilde tüm ayrıntıları anlatmasıydı. Fakat şuan bunun için ona minnettardım.
" Evet, hatırlıyorum. Biraz yorgundum da o yüzdendir. İlgilendiğin için sağol. "

" Önemli değil sen hep tuhaf bir kızdın zaten şaşırmadım." dedi gülerek. Bu kadarı da fazlaydı arık. Resmen benimle dalga geçiyordu. Tam mesafesini koruması için uyaracaktım ki konuşmaya başladı.

"Bir şey söyleyecektin en son kaynadı arada. Neden geldiğini merak ettim doğrusu." İşte şimdi yanmıştım. Her ne kadar buraya bunu için gelsem de lafa nasıl gireceğimi kestiremiyordum bir türlü. En iyisi en baştan başlamaktı.

"Evet, doğru ya bir şey söyleyecektim. Çiğdem'e olanları biliyorsundur herhalde."dedim güçlükle yutkunarak. Ellerimin titrediğini anlamasın diye sıkı sıkı bluzumu tuttum.

"N'oldu ki Çiğdem'e?"dedi. Dalga geçiyordu herhalde. Şakanın dozunu iyice kaçırmıştı. Haddini bildirmek gerekliydi bu çocuğa. Bilmeme ihtimali var mıydı ki sahiden?

"Anlamadım. Nası n'oldu? Bilmiyor olamazsın." Güldü.

"Ne yaptı? Bana olan aşkından canına mı kıydı?" Gözlerimin yandığını hissettim. Sağ elimi olağan gücümle yüzüne basmamak için zor duruyordum. Hayır, zamanı değildi. Eğer şimdi pes edersem soruşturmamı ilerletemezdim.

"Çiğdem 21 Aralık Cuma günü evinde ölü bulundu." dedim. Ne kadar çabalasam da durduramadım gözyaşlarımı. Hüzün yavaş yavaş ele geçiriyordu bedenimi. Hayır, hayır. Şuan değil. Şimdi sırası değil, Akif'in yanında değil. Lütfen, lütfen.

"NE?!" dedi büyük bir şaşkınlıkla. Dayanamadım. Aptal iki göz yaşını tutmayı beceremedim. Ağlamaya başladım. Bana sarılarak beni teselli etmeye çalıştı. Ürkerek geri çekildim. Elleri boş kaldı. Şaşkın bir suratla yüzüne baktı. Açıkçası en yakın arkadaşımın ölümünde baş zanlı olan birinin yanında zaten kendimi tehlikede hissediyordum bide üstüne bana dokununca tedirgin olmaktan kendimi alamadım. Belki bana sarıldığı o çirkin elleriyle benim canım arkadaşımı ölene dek... Daha şiddetli ağlamaya başladım. Bu böyle olamayacaktı toparlanmalıydım. Bildiğim halde lavabonun yerini sordum. " Şurada. " dedi eliyle göstererek. Koşarak gösterdiği yöne gittim.


FıtratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin