Hastane

72 9 0
                                    

Göz kapaklarım yanıyordu. Ağzımda uzun süredir su içmediğimi doğrulayan bir kuruluk ve burnumda da değişik ilaçlarla karışmış b12 kokusu vardı. Başımda bir sızı, akciğerlerime sanki defalarca bıçak saplanıyormuşcasına bir acı yayılmıştı. Gözkapaklarımı açamasamda uyanıktım. Bunu sürdürmek için olağanca güç harcıyordum. Karanlık, kocaman kollarını açmış bir karadelik gibi beni içine çekmeyi arzuluyordu. Ona izin veremezdim. Ağzım ve burnumun çevresini saran birşey hissediyordum. Oldukça rahatsız ediciydi. Çekip atma isteğiyle dolup taştım. Ama bedenimin buna taakati yoktu. Bu çok sinir bozucuydu. Öfkelendiğimi hissettim. Öfke diyince benim aklımda alevler içinde bir kalp görüntüsü belirirdi. Çünkü öfkemi tam kalbimde bir yanmayla hissederdim. Derin derin nefesler almaya başladım. Sanki aldığım oksijen bana yeterli gelmiyordu. Daha da hızlı nefes almaya başladım. Koluma bir elin dokunduğunu hissetmemle gözlerimin açılması bir oldu. Karşımda siyah saçlı, siyah gözlü, hafif kirli sakallı, taş çatlasa 20 yaşında duran bir genç çocuk vardı. Gözünde uzun süredir uyumadığına dalalet eden kırmızı çizgiler vardı.
"İyi misiniz Hüma hanım?" dedi çocuk. Gözüm biryerlerden ısırıyordu bu oğlanı. Hiçbir şey dememiş gibi yüzüne bakmaya devam ettim. Işık gözlerimi aldığı için hafif kısmıştım. Ne düşündüğümü anlamış olacak ki:
"Beni hatırlıyorsunuz dimi?" bu soru beni daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramadı. Tanısaydım böyle tip tip bakarmıydım hiç? Ben anlamsızca bakmaya devam ettim.
"Ben Ali. Daha dün ifadenizi almıştım. Şimdi hatırlayabildiniz mi?"dedi. Yüzünden en az benim kadar şaşkın olduğunu görebiliyordum. İfade vermeye mi gitmiştim? Neden ki? Herhalde bir davayla ilgiliydi. Beynimdeki çekmeceleri birer birer açtım. Ama hiçbirinde dün böyle bişey yaşadığıma dair herhangi bir bilgi bulamadım. Afallamıştım. Bu oğlan bir dolandırıcı olabilir miydi? Yok daha neler hastaneye hatta ve hatta odama nasıl girsin ki? Tedbirli olmakta yarar vardı.
"Tam olarak neyden bahsediyorsunuz?"dememle kaşlarının yay gibi havaya kalkması bir oldu.
"Neden buradayım? Ayrıca ben bugün ifade falan vermedim. Hatta karakola bile gitmedim. Bugün izinli günümdü."
"Nasıl yani?" dedi suratıma boş bakışlar atarak.
"En iyisi ben bir hemşire bulayım." ve yerinden kalktı. Sanırım yanılmıştım. 20 li yaşlarda olamayacak kadar uzundu. Arkasından bakakaldım. Neler oluyordu. En son evimde oturuyordum. Ne ara buraya gelmiştim? Acaba yine sakarlığım tuttu da kendime bi zarar mı verdim? İyide niye hatırlamıyorum ki? Beynim zonkluyordu. Her hücremin sızladığını hissettim. Odaya çakma sarı saçlı orta yaşlarda bir kadın girdi.
"Demek uyandınız Hüma hanım. Günaydın." dedi. Yüzünde kırk yıllık tanıdığımmış gibi bir gülümseme oluşmuştu bunu söylerken. Hemşirenin bu tavrından özel hastanede olduğumu anladım. Ah. Kim bilir ne kadar tutmuştu. Ekstra masraf çıkarmak için tüm kontrolleri yapmışlardı büyük ihtimalle. Kadın serumu kontrol etti. Başımdaki sargıyı kaldırıp baktı. Daha sonra oksijen maskesinin bağlı olduğu makineye birşeyler yaptı. Demek ağzımı ve burnumu rahatsız eden şey buydu. Tüm bunlar olurken isminin Ali olduğunu söyleyen adam da bizi izliyordu. İçim ısınmamıştı bu Ali'ye. Sanki bir şeyler saklıyormuş gibi bir hissiyat oluşuyordu içimde. Belkide sadece kuruntularımdan biriydi.
"Evet. Herhangi bir sorun gözükmüyor. Sağlığınız gayet yerinde. Akşama doğru taburcu olabilirsiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" dedi. Anlamsızca bakmakla yetindim yine. Beynim geç idrak ediyordu bazı şeyleri.
"Sanırım iyiyim. Ama pek bişey hatırlamıyorum. Çünkü en son evimde kitap okuyordum. Ne ara oldu tüm bunlar? " dedim. Sesim hafif pürüzlü çıkmıştı. Önce, hemşire boş boş suratıma baksa da hemen toparlanıp soruma yanıt verdi.
"Bir boğulma tehlikesi atlattınız. Allah'tan Ali bey de oradaymış da sizi kurtarmış. Böyle bir arkadaşınız olduğu için şanslısınız." dedi ve gülümsedi. Ama gülümseyişinde bir telaş vardı.
"Ben hemen döneceğim." diyerek odadan çıktı. Yine Ali'yle yalnız kalmıştık. Yanımda tanımadığım biriyle bu kadar uzun süre kalmak beni rahatsız etmişti. Onu kısa süre de olsa başımdan savmak için bir şeyler yapmalıydım.
"Rica etsem bana su getirebilir misin?" dedim en masum sesimi kullanarak. Hafifçe gülümsemeyi de ihmal etmemiştim. Biraz afallamıştı anladığım kadarıyla. Başka bir şey düşünüyor gibiydi.
"T-tabii." dedi kekeleyerek. Artık emindim. Kesinlikle bir şeyler vardı.
Ali odadan çıkar çıkmaz ayağa kalkmaya çalıştım. Hemşire serumu ve birkaç ıvır zıvırı çıkardığı için zorlanmadan kalktım. Odanın köşesinde bir lavabo, onun üzerindeyse ayna vardı. Nasıl göründüğümü merak etmiyor da değildim açıkçası. Hemen oraya yöneldim. Aynanın önünde durdum. Oradaki kadınla göz göze geldim. Açık mavi gözleri kızarmıştı. Altlarında da siyah ve mor karışımı halkalar vardı. Pek de sağlıklı durmuyordu. Siyah saçları birbirine girmişti. Yanakları hafif pembeyi. Her ne kadar iyi görünmesede değişik bir güzelliği vardı. Yorgun görünüyordu. Üzerinde mavi benekli ve yine açık mavi tonunda bir hastane kıyafeti vardı. Sanki yabancı biriydi. Bu tanıdık, bildik Hüma değildi sanki. Kapı çalındı. Arkamı dönmeye zahmet etmedim. Kapı açıldı ve kapandı.
"Suyunu getirdim." dedi bana uzaktan bakarak.
"Teşekkürler." dedim. Gidip suyu elinden aldım ve yatağa tekrar oturup içmeye başladım. İçimdeki yangını söndürmeye başlamıştı su. Bardağı bitirip elimde tutarak plastik kutusunu incelemeye başladım. Ali de bana bakıyordu.
"Teşekkürler." dedim tekrar. Güldü.
"Bu ne içindi?"
"Beni kurtarmışsın ya. Teşekkürler." dedim. Suratı aniden ciddileşti.
"Doğru ya. Sen intihar etmeye çalışırken seni kurtarmıştım." dedi ve bakışlarını yere düşürdü. Ne? İntihar?! Nasıl? Hayır, hayır ben böyle bir şey yapmam. Kesinlikle yalan söylüyor. Hayır! Niye yapsın ki bunu?
"Anlamadım?"
"Şaka yapmıyorsun değil mi? Çünkü artık gerçekten sinirleniyorum. Basbaya intihar ediyordun işte. Bir adamla konuştun. Daha sonra bir hışımla yanından ayrılınca merak edip peşine düştüm. Zaten şüphelenmiştim senden. Takip etmemde yarar olur diye düşündüm. Sonra suya kendini bıraktın. Bende kurtardım seni. Tamam artık uzatmayın lütfen. Kahramanlık yapmadım. Bir kahraman da değilim zaten."dedi. Sesini biraz yükseltmişti. Ardından kapı tekrar açıldı. Az önceki hemşire yanında bir doktorla içeri girdi. Ben yatağın ucunda öylece oturuyordum. Ali sinirden oturduğu yerden kalkmış ayakta dolanıyordu. Hemşire şaşkın şaşkın bize baktı. Doktorun elinde birkaç kağıt parçası vardı.
"Hüma hanım, hatırladığınız en son şeyi söyler misiniz?"dedi. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Kaşlarımı çatıp düşünmeye başladım.
" Evimdeyim. Kitap okuyordum. Sonra arkadaşım geldi. Biraz durdu sonra işi olduğunu söyledi ve gitti. Bende kitap okumaya devam ettim. Sonra bi baktım buradayım." dedim. Evet çok iyi hatırlıyordum. Çiğdem gelmişti, yine sevgilileri hakkında dertleşmiştik. Bu tarz konulardan hoşlanmasamda Çiğdem'i sevdiğim için dinliyordum. Çünkü birilerine anlatmak her zaman iyi gelir insana. Tabii ben hiçkimseye anlatmam. Sıkıntımdan ölsem bile söylemem. En yakın arkadaşıma bile anlatmam. Hayat bana kimseye güvenmemem gerektiğini kafama vura vura öğretmişti. Çiğdem'e güvenebileceğimi bilmeme rağmen artık istesemde kimseye anlatamıyordum. Bu yüzden ben onun içini bilmeme rağmen onun beni pek tanıdığı söylenemezdi. Bir günlük bile tutmamıştım hayatımda. Biri onu bulur okur ve beni öğrenir... Beni ve acılarımı... Bu korkunç bir şeydi. Düşüncesi bile ürpermeme yetiyordu. Benim aklım bu düşüncelere kaymış bir haldeyken doktor hemşireye bakarak kafa salladı ve şunu fısıldadı;
"Amnezi... "

FıtratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin