100 okuma olmuş, çok teşekkürler
-oy atmıyorsunuz ama neyse-
ve okul var...Gülümseyerek eşlik ettiğim şarkı içimi kan ağlatıyordu, desem yeriydi.
Polat'a konumu atalı iki saatten fazla olmuştu ve ben asla eğlenemiyordum. Bakışlarım sürekli kapıdaydı, arkadaşlarım da benim yüzümden en sıkıcı yere oturmuşlardı. Kapıyı tam olarak gösteren locaya.
"Liva, biraz dans edelim," diye haklı bir isyanda bulundu Kübra. Teoman ve Barın onu dans etmek için ikna etmeye çalışmıştı ancak Kübra benim de onlara katılmamı istiyordu.
Benim enerjimi sağlayacak kişi burada değildi.
"Kübra," dedim saçma bir gerginlikle. "Lütfen, gidin dans edin. Ben size birazdan katılacağım. Yemin ederim."
Kübra artık ciddi anlamda sıkılmış olmalıydı ki, kalktı. "Bak kızım, on dakikan var. Hele bir gelme, burayı başına yıkarım." Ve gitti. Barın'la Teoman da onu takip ettiğinde rahat bir nefes verdim. Tek başıma daha rahat bir şekilde kapıyı izleyebilirdim elbette.
Tam sekiz dakika sonra bulunduğumuz yerin kapısı sayamadığım kez olduğu gibi tiz bir ses eşliğinde aralandı. Bezgin bakışlarım geleni incelediğinde gözlerim irileşti. Saatlerdir yolunu gözlediğim kişi nihayet teşrif edebilmişti.
Gözleri saniyelik bir şekilde etrafı taradı ve sanki buraya beni kendi oturtmuşcasına yanıma adımladı. Pür dikkat onu izlerken ağzımdan garip bir ses veya sızı çıkmaması için dudaklarımı birbirine bastırdım. Dikkat çeken bedenini yanıma devirdiğinde tuttuğum nefesimi saldım.
"Hoş geldin," dedim şaşkın bir sesle.
Gülerek bana döndü. "Beni sen çağırdın." Başını iki yana salladı. "Neden habersiz gelmişim gibi şaşırdın?"
Eski Polat. Mutlu Polat. Beni seven Polat. Arkadaşlığımızı önemseyen Polat. Polat olmayan kişi. Acar.
Geri mi gelmişti sahiden?
"Çünkü," dedim duraksayarak. "Uzun zaman geçti, gelmezsin sanmıştım."
Yüzünü buruşturdu. "Çok trafik vardı. Bekledin mi?"
"Evet."
Daha sesli güldü. Son nefesimi vereceğim sandım. "Hiç değişmiyorsun. Her zamanki açık sözlü Liva?"
"Hım?"
"Güzelim?"
"Mal mısın Polat?" Kafasına vurdum. "Ben yokken anan seni içeri sokup 180 derece döndürüp geri mi çıkardı? Ne bu hallerin?" Bir kez daha vurdum. "Sen bana güzelim demezsin ki!"
"İğrenç..."
"Evet evet, böyle devam et. Benim bünyem hakarete alışık."
Duraksadı, bu çok hızlı oldu. "Ben," dedi pişman veya üzgün bir bakışla. "Seni çok üzdüm, değil mi?"
Ofladım. "Ne?"
"Ben on dört yaşındayken," diyerek başladığında etraftaki tüm sesler susmuş, tek sesim Polat olmuştu. "Hatırlıyor musun, bilmiyorum. Lunaparka gitmiştik, gerçi hep giderdik ama senin yere düştüğün, dizine arabalı yara bandı yapıştırdığımız gün... İşte o gün. Hayatım o günün akşamı, eve döndüğümde değişti. Gülerek eve girdiğimde kapıyı kendim açmıştım. Odama çıktım, her şey normaldi. Seni düşünüyordum, çünkü seni çok seviyordum. En iyi arkadaşımdın, her şeyimi anlattığım tek kişiydin, Liva. Her şeyimdin. Sonra yan odadan sesler gelmeye başladı. Çok normaldi çünkü annem işten erken gelmiş olabilirdi, değil mi? Fakat sesler garipti." Derin bir nefesi ciğerlerine gönderdiğinde onu dinliyordum. Sonu iyi biten bir hikaye olmadığı çok açıktı. "Şey, bu sesler, inleme sesleriydi. O zamanlar bunu biliyordum. Daha yeni öğrenmiştim ve çok iğrenç, bu ses beni güldürdü. Bayağı bir süre buna güldüğümü anımsıyorum, sonra bir adam sesi... Anneme bağırdığını anladım, daha hızlı ol, diye haykırdı."
"Anlatma," diye başımı salladım. Midem bulanmıştı.
"Adam yabancıydı ama benim o zamanlarda bildiğim şey çok farklıydı. Sadece evli olanlar birliktelik yaşarlardı, annem babam yokken nasıl başka adamla birlikte olurdu?" Yutkundu. "Küçük değildim ve aldatmak nedir, biliyordum. Saniyeler sonra annemin babamı aldattığını anlamıştım galiba, biraz önce güldüğüm ses beni ağlatmaya başladığında... Tam o anda ben değiştim. Yatağın içine girdim ve seni düşündüm, bunu sana ertesi gün nasıl anlatacağımı düşündüm ve uyudum."
"Polat, yeter."
"Birkaç saat sonra annem uyandırdı beni. Konuştu falan ama dinlemedim, sürekli kulağıma o sesler doldu. Sana söylersem olacakları anlattı, kötü şeylerdi ve hatırlamak bile istemiyorum. Babam duymamalı. Kimse duymamalı. Senden uzak duracağım, artık yalnız kalmayacağız. Öyle yani, bunlar savunma değil." Küçükken olduğu gibi eli yanağıma gitti. "Affetme ama eskisi gibi olalım. Özür dilerim."
"Ben sana âşığım Polat, eskisi gibi olamayız."
Güldü, başını iki yana salladı. "Sen bana âşık değilsin," dedi gayet net bir tavırla. "Sadece kendini avutuyorsun. Biz kardeşiz ve beni affettin."
Elini itip geri çekildim. "Siktir git," diye yüksek sesle konuştum. "Ben kaç senedir senin boktan nazını boş yere mi çektim?" Güldüm. "Sürün köpek."
🌈
benim eğlence anlayışı ektedir