Kapı sesi kulağımı tırmalıyordu sanki. Gözlerimi zar zor açtım. Saat 10 olmuştu. Bugün pazartesiydi ve ben uzun zaman sonra okula gitmediğimi fark ettim. Gözlerim yarım yamalak uyumaktan yanıyordu. Birde şu sürekli annemin kapı çalmaları beni iyice sinirlendirmişti.
+ Efecan uyan artık oğlum aç şu kapıyı merak ediyorum seni.
Annemin sesi hala hüzünlüydü, onu daha çok üzmemek adına yataktan kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda önünde mutfak önlüğü ile bana bakıyordu.
+ Ah Efe. Canım oğlum. Hadi gel aşağıya senin için çok güzel bir kahvaltı hazırladım.
- Anne biliyorsun ben kahvaltı çok sevmiyorum.
+ Ama oğlum dünden beri açsın bir şeyler ye ki kendine gel. Hadi bak sana patates kızarttım sonra pişi yaptım. Aynı zamanda sucuklu yumurta da var.
Annem beni nereden vuracağını iyi biliyordu. Evet belki kahvaltı yapmayı sevmiyorum ama pazar günleri yaptığımız kahvaltıların yeri benim için ayrıydı, bu saydıkları da genelde pazar kahvaltılarında olduğu gibiydi. Gerçekten yanan gözlerim kendine gelmiş gibiydi. Tabiki annem de bunu fark etti ki konuşmaya devam etti.
+ Oğlum vitamin alsın diye koca bir bardak portakal suyu da sıktım, e daha ne olsun soğutmadan in aşağıya hadi.
- Ah anne bazen sana hayır diyememek beni sinir ediyor.
+ Anneye hayır denir mi eşek sıpası. Hadi bekliyorum seni aşağıda.
Bir şey demeden kapıyı kapattım ve yatağıma oturdum sonra aklıma telefonum geldi ve uzanıp aldım bir solukta açtım. Mesaj gelmiş mi diye baktım. Telefon kendine gelince mesajlar da ardı ardına gelmeye başladı. Cemre ve Alaradan mesajlar gelmişti. Alara yapmış olduğu hatayı anlar gibi uzun uzun kendini suçlayan mesajlar yazmış, Cemre ise bulduğu yerde beni boğacak kadar sinirli mesajlar atmıştı. Anladığım o ki herkes okula gitmiş kadroda bir ben eksiktim. Cemreye sadece kalp atmakla yetindim ama Alaraya kendini suçlamaması konusunda bir dizi mesaj attım. Sabaha karşı kendime vermiş olduğum sözün hala arkasındaydım hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edecektim.
Annemin sesini duyunca onu daha da kızdırmamak adına aşağıya inmek için odamdan çıktım. Kahvaltı masasını görünce tüm iştahım yerine gelmişti sanki. Yağlar, ballar ve en sevdiğim reçeller.. hemen masanın başına oturdum önce bir yudum portakal suyu içtim. O sırada kaderin bir oyunu olduğunu düşündüğüm şey geldi aklıma. Evet o portakal suyunu içince aklıma portakal çiçeği kokusu geldi. O sırada yutkunmakta zorluk yaşadım. Su nefes boruma gitmişti birden öksürmeye başladım annem yavaş be oğlum diyerek masanın diğer ucundan kalkıp yanıma koştu. Sırtıma vurdu ve kendime geldim.
+ Anne al şu portakal suyunu gözümün önünden.
- İçmesini bilmeyen sensin portakal suyunun ne suçu var?
Bilmiyordu ki benim derdim soluğuma kaçan portakal suyu değil bana hatırlattıklarıydı. Sonra düşündüm. Madem hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edecektim o zaman rahatlıkla o portakal suyunu içmeliydim.
+ Tamam kalsın içerim.
- Benim dengesiz oğlum.
+ Anneeee.
- Sus, daha senin ifadeni almadım.
+ Ne ifadesi anne ya.
- Ne ifadesi olacak dün gece bize yaşattıklarının ifadesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sıradan Adam 🌈
HumorHayatı klişelerle dolu olan birinin yaşamı ne kadar değişebilir ki? Ne de olsa Sıradan Adamın sıradan bir hikayesiydi bu. Yalnız, bu kişinin hayatı bir çok olaylara gebe.. Kendini tanımaya çalışan, tanıdıkça kendini reddeden ama içten içe kabullenme...