warm place.

1K 51 41
                                    

-eren-

İkimizin de elleri birbirine çarpıyor,fakat el ele tutuşmadan gidiyorduk yolda. Hava çok soğuktu ve güzel bir gün geçirmemiştik. Daha doğrusu o kötü bir gün geçirmişti. Benim tüm günlerim onu gördüğüm an ne kadar kötü geçmişse geçsin,iyi olurdu artık. O üzülürse ben daha da üzülürdüm,o sevinirse ben daha da sevinirdim. Ve bugün yüzü düşüktü. Yine aklını kurcalayan bir şeyler vardı, biliyordum.

   Yaklaşık 15 dakikadır sessizce evlerimize yürüyorduk. İkimiz de konuşmuyorduk ve o sessizliği sevmezdi, konuşalım isterdi hep. Bilirdim,sükunetin gürültüsü delirtirdi onu. Fakat bugün,normalde asla birbirimize susamayan biz, konuşamıyorduk. Canını sıkıyordu yine birileri,ama bir şey yapamıyordum. Tanrım,ne işe yaramaz adamım böyle ben!

   Ara sıra soguk metal yüzüklerim eline çarpıyordu, yokuşu inerken bir parmağım tamamen onunkine sürtündü ve bir şey farkettim, elleri sopsoğuktu. Üşümüştü benim o tutmaya kıyamadığım elleri. Ona hep sıcacık tutacağıma ve hiç üşümüş hissetmeyeceğine dair söz vermiştim. Şimdi o üşüyordu,ben nasıl durabilirdim öylece? Koyu kahverengi irisleri yerde gezinirken, hâlâ bir şeyler düşünüyor olduğunu anlıyordum. Neyin muzakaresini yapıyordu acaba içinde? Ne düşünüyorsa bana da söylesindi, belki de çözüm bulurdum ona. Üzüldüğünü görünce gittikce mahvoluyordum çünkü.

   Ona döndüm hafifçe, yeşil irislerimi tam yüzüne odakladım. Beni ve bakışlarımı farkedip, bana dönmüş ve şaşkın bir ifadeyle bakmıştı. "Elini cebine sok." Şu zamana kadar ona karşı kullandığım en soğuk cümle olabilir. Normalde asla ona emir kipi falan kullanmazdım ama bu bir emirdi. O eller üşüyemezdi. Üşürse ölürdüm ki ben.

Kafasını çevirip şaşkın bakmaya devam ederken 'elini cebine koymadan' dönmüştü tekrar önüme. Benimle dalga mı geciyordu şimdi o? Yoksa gerçekten duymamış mıydı? İkinci ihtimalle kendimi güzelce avutmuş ve bir daha seslenmeye karar vermiştim.

"Mikasa,sana diyorum" koyu kahverengi irisleri yüzümde yer edinmişti tekrardan. "Elini cebine sok, üşümüş ellerin" tekrar garip bakışlar attı. Bugün algıları kapanmış gibiydi,yine neydi onu böylesine üzüp düşündüren, bilmiyordum ama tahmin etmesi de zor değildi. 'Yine o ailesi yüzündendir' diye geçirdim içinden. Bana dönüp ağzını araladı ve artık sessizliğini bozup birkaç kelime olsun konuşmaya karar verdiği için sevinip bir nefes bıraktım güçlüce. "Üşüsün". Ne? Ne demek üşüsün? O elleri üşürse yaşayamazdım ben. Hem söz vermiştim ona, hep seni sıcak tutacağım diye. Nasıl dönebilirdim bu sözümden?

Biraz sessizlik oldu aramızda. Elim hala eline çarparken daha fazla dayanamayıp çektim elini güçlü bir şekilde. Kendi parmaklarımı parmaklarına geçirip, cebime soktum elini. Ve hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ettim. Gözleri üzerimdeydi biliyorum, yüzü kıpkırmızı olmuştu,hem soğuktan hem de utanmıştı şimdi ben elini tutunca. Önüme dönük bir şekilde "Biliyorsun" dedim "Sana hep seni sıcak tutacağım diye söz vermiştim, şimdi beni durduran nedir bu sözü tutmak için?" yüzüne kaçamak bir bakış attım ve yine tam düşündüğüm gibi, kıpkırmızı olmuştu. Onun bu hâlini çok severdim,hem kediye hem de bir domatese benziyor şimdi,ama en tatlı olanından. Bana cevap vermeden utançla kafasını öne eğdi. Sonra biraz sessizlik oldu aramızda.

Parmaklarını sımsıkı saran parmaklarım o kadar mutluydu ki dile gelebilirlerdi. Onun elinde sadece benim ona hediye aldığım yüzüğün olmasına karşın benim elimdeki metal yüzükler ve yüzüklerimin derisinde sürtünmesi, öyle hoşuma gidiyordu ki. Teni tenime çok yakışıyordu. Birbirleri için yaratılmışcasına muhteşem bir ahenk ve uyum içindelerdi. O sırada yüzümü yüzüne çevirdim, ona bakmak için. Ve onunkinin de bana dönük olduğunu gördüm. Aslında birkaç ay olmuştu sevgili olalı ama hala birbirimizden sanki flörtmüşüz gibi böylesine utanmamız, doğru söylemek gerekirse hoşuma gidiyordu. En çok hoşuma giden de,o kızarmış yanakları oluyordu.

Bana "Eren," dedi, gözümü onun gözleriyle buluşturup onu dinlediğimi belli eden bir ifadeyle onayladım. "Çok sıcak hissettiriyor" önüne döndü boynundaki atkımı burnuna yaklaştırıp hafifçe kokladı. Bunu hep yapardı. Gözlerini tekrar bana diktiğinde yüzünde teşekkür eder gibi bir ifade vardı.

Aileniz tarafından sevilmemişseniz hayatınızın hiçbir dönemi işleriniz pek yolunda gitmez, maalesef. Ama arkadaşlar, hayat oturup hayıflanarak da geçirilmez. Kalkıp bir etrafınıza bakıp kendinizi motive etmelisiniz, kötü şeylere odaklanıp durursanız kafanız bok çukurundan çıkmaz, bunlar gerçek. Eğer ölürseniz, en güzel anınızı hatırlayamayacaksınız, en sevdiğiniz insanın yüzünü bir daha göremeyeceksiniz, ağlayamayacaksınız, bir çiçeğe dokunamayacaksınız bir daha, aşık olamayacaksınız.

Aşka inanın ama kölesi olmayın.
Benden bu kadar.

flawless // eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin