little broken kid.

230 15 19
                                    

Yok olmak.

Çoğu tanıma göre yok olmak; maddenin benliğinden geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde, ebediyen varlığının son bulmasıdır. Varlığın sona ermesi ve ortadan kalkması, yitip gitmek de bir diğer tanımlardandır. Bana göreyse bunların hepsi yanlış.

Var olan hiçbir şey tamamen yok olmaz, tıpkı yok olan bir şeyin asla var olmayacağı gibi. Örneğin bir insan ölse bile, arkasında sevdiği insanları bırakır, onu seven insanları. Sevdiği kimse yoksa bile, bu Dünya'da var olmuş her şey, var olduğu gibi iz de bırakmıştır.

Düşünün ki, öldüğünüzde bile arkanızda binlerce iz bırakıyorsunuz. Ayak bastığınız sokaklarda, oturduğunuz bankta, dokunduğunuz ağaçta, okuduğunuz kitapta hatta nefes alırken bile dışarı karbondioksit vererek atmosferde iz bırakıyorsunuz. Ve bu izler, yağmurlar yağsa da, üstüne kilolarca beton dökülse de asla silinmez. Silinmiş gibi görünür ama asla silinmez. Yaşadığınız sürece nefesinizin izi kalır.

Peki bir insan neden yok olmak ister? Arkasında bunca iz bıraktığını ve bu izlerin arkasında bıraktığı insanların nasıl canını yakacağını bile bile neden ister ölmeyi? Çaresizlikten başka cevabı var mıdır ki bu sorunun?

Öyle zamanlar olur ki, ciğerinize dolan nefes bile kalbinizi acıtır. Bir umut kırıntısı bile yoktur, sonu çıkmaz sokaklarla dolu bir labirente dönüşür hayat. Bu hayatta en kötü şey insanın umudunu yitirmesidir. Eğer birgün "Bu da geçer gider eninde sonunda." diyemiyorsanız, işte o zaman sıfırı tükettiğinizi farkedersiniz. Ben, ailem Eren'le olan ilişkimi öğrenip beni odaya kapatmalarının bu ikinci gününde, tüm umudumu kaybetmiştim.

Eren'le olan ilişkimi öğrendiklerinde beni bu artık duvarları beni boğmaya başlayan odaya kapatmışlardı. Ve o kadar dayak yemiştim ki, inanın hiç mola vermeden belki de iki saat dövülmüş olabilirim. Ama bu kısım benim için pek sıkıntı değildi, ben dövülmeye alışıktım. Canım çok fazla yanmamıştı ama o kadar acımasız davranmışlardı ki, dünün acısı bugün fazlasıyla çıkıyordu.

Her yerim ağrıyordu ve mosmordu. Fakat dayak yemek değildi benim umudumu tüketen, bu saatten sonra ne yaşayacağımızı bildiğimdi. Şuan gözyaşı döküyor olmamın tek sebebi onun arkamdan dökeceği gözyaşlarını bildiğim içindi. Hiç kimse umrumda değildi ama o... Yine aklıma geldi yüzü güzel sevgilimin. Yemyeşil gözleri geldi aklıma.

Elimdeki maket bıçağı derimi deşerken, acı hissettim ve bu beni gülümsetti. O kadar hissizleşmemişim sanırım ha? Bıçak gittikçe derine inerken aklıma Eren'in ilk seni seviyorum dediği zaman geldi. Güzel yeşil gözleri sanki benim siyahlarıma bakıyordu şuan. Ölmeden önce onu görmeyi diledim. Ama olmazdı biliyordum, artık bu işin çıkışı yoktu ki.

Beni ilk öptüğü, dudaklarımı hayata kavuşturan o gün doluştu hatırama. Arkamızda patlayan havai fişekler, kalbimde patlayan bombalar. 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan gece.

Yemin ederim dayanamıyordum bu hayata. Yemin ederim  bu hayatın düzeninin bu kadar iğrenç olmasına dayanamıyordum. Bir türlü mutlu olamıyorduk ve bu çok zoruma gidiyordu. Ben hayatımı normal bir genç kız gibi yaşayamamıştım ve buna sebep olan herkesten nefret ediyordum. Benim kaybolan yıllarımın hesabını kim verebilirdi şimdi?

Ağlarken omuzlarım sarsılmaya başlasa da sessizce ağlıyordum. Tüm hıçkırıklarımı içime atıyordum kimse duymadan siktirip gidebileyim artık bu sikik Dünya'dan diye. Elimdeki uzun veda mektubuna gözyaşlarım dökülmüştü. Biricik sevgilime yazdığım bu mektubu ellerime alıp sanki oymuş gibi kokladım ve öptüm. Belki kokum içine siner diye.

Ölmek için hazırdım ve ona bir mektup bırakmadan gitmek istememiştim. O benim her şeyimdi ve en azından bunu hakediyordu. Bir açıklamayı ve benden kalan som bir hatırayı hakediyordu. Her ne kadar veda mektubu da olsa uzun olmuştu çünkü anca bu kadar kısaltabilmiştim.

flawless // eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin