miss u.

176 15 1
                                    

(..)
"Ne bileyim. Öyle de güzel bir şey işte." dedi ardından. Kızaran yanaklarımı saklarken o an aklıma bir soru geldi ve pervasızca beynimde çakan âni bir şimşekle sormuş bulundum, "Beni ne kadar seviyorsun?" yeşil gözleri bana yöneldi anında. "Ne?" dedi şaşkınca.

"Ne dediğimi duydun. Beni ne kadar seviyorsun? Anlatabiliyorsan sevgini, aşkını, o zaman anlat. Tek bir hareketinle gösterebileceğini düşünüyorsan, o hâlde göster. Bekliyor ve dinliyor olacağım." konuşmam karşısında daha da şaşkın bir ruh haline bürünmesini beklerken, tam tersine başını hafifçe sallayıp yine o vurdumduymaz tavırlarını ve umursamaz bakışlarını takındığında, bu sefer şaşıran biraz da ben olmuştum.

Bana dönüp beni baştan asağı süzmesiyle kendimi onun karşısında çok çaresiz ve çıplak hissetmiştim. Sanki ruhumu da görüyordu, sanki benliğimi benden daha iyi görüyor ve analiz ediyordu. Gerçekten farklı biriydi.

Açıkcası bir şey söylenmesini beklemiştim fakat o, gözlerini gözlerime dikti ve uzun uzun baktı. Bunca süredir ilk defa bu kadar yakından ve uzun süre bakma fırsatı yakaladığım gözleri, çok güzeldi, insan üstü derecede.

Bakışlarıyla beni sevdi, saçlarımı okşadı, ellerimi tuttu, belimden sımsıkı sarıldı bana, bakışlarıyla öptü beni. Nasıl, sadece bakışlarıyla nasıl bunu yapıyordu, nasıl dokunmadan dokunuyordu bana, anlayamıyordum. Güçleri falan mı vardı?

Uzun bakışmamızın sükûnetini bozan ise, o oldu. Önce yüzünü yavaşça bana yaklaştırdı, ardından fısıldar gibi oldu, "Seni ne kadar seviyorum, bilmek ister misin?" diye sordu. Başımı olumlu anlamda salladım hafifçe.

Aslında beni ne kadar sevdiğini, sadece bakışlarıyla bile anlamıştım ve bu bile benim bu patavatsız soruma fazlasıyla yeterli bir cevap olmuştu. O yüzden bir de konuşarak söylemesine gerek yoktu ama duymanın hoşuma gideceğinden emindim.

"Eğer düşersen, seni kaldırırım. Olur da kaldıramazsam, gelir yanına uzanırım Lavinia." duyduğum an yanaklarımı kızartan sözleri yine içimi sıcacık, beni de tatmin ederken, bir şey takılmıştı kafama.

"Lavinia?" diye sormuştum kaşlarımı hafiften çatarak. Bir hitap sözcüğü, güzel bir anlamı olan özel isim ya da o tarz bir şey gibi gelmişti. Gülümsemişti. "Hm hm," diye onaylamıştı oldukça tatlı bir şekilde. "Özdemir Asaf'ın en sevdiğim şiiridir. Fakat bunun yanında bir de bana göre çok özel ve güzel bir kelime." diye yanıtlamıştı parıldayan gözlerle.

"Neden?" diye sormuştum oldukça meraklı bir şekilde, tamamen ona doğru dönüp, merakla ona bakarken. Birden ellerini uzatmış ve yanaklarımdan tutarak beni kendine daha da yakınlaştırmıştı. Yüzüm, kıpkırmızı bir şekilde, onun avuçları içindeydi.

"Lavinia, oldukça zarif bir çiçektir, böyle görsen koparmaya kıyamayacağın türden. Aslında ölüm çiçeğidir, bu yüzden ulaşılamaz derecede güzel olanı, bir diğer deyişle 'hayalimdeki muhteşem sevgili'yi temsil eder." gerçekten güzel bir anlama sahipti. Ben anlamının ne kadar güzel olduğunu düşünüyor iken o, sanki yeterince yakın degilmişiz, kalbim yeterince hızlı atmıyormuş gibi, yüzünü daha da yakınlaştırmıştı.

Şimdi doğrudan, biraz yukarıdan olacak şekilde bana, gözlerime bakıyordu. "Sence de tüm bu tanım çok tanıdık değil mi?" diye sormuştu. Gözleri dudaklarıma kayıyordu ve bu, bende de ister istemez onun dudaklarına bakma isteği uyandırıyordu.

Tüm bu karışıklığın içinde, bana "Lavinia," diye seslendi. O an bana yıllardır konulmuş olan gerçek adımı değil de , bilmem kaç aydır tanıdığım bu adamın bana seslendiği o kelimeyi, kendi ismimmiş gibi benimsemiştim. Eren, beni baştan yaratıyordu.

flawless // eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin