ESKİ GÜNLER GELSE

3.4K 4 0
                                    

                    Meltem, o gece sabahı sabah ediyor. Kaç kere yatağından kalktığını bilmiyor. Pencereden etrafı kolaçan etmişti defalarca ama, kimseyi görememişti. Neredeyse, bir kabus gördüğüne inanacak. İşe gitmek için hazırlanırken, bir düş bir gerçek arasında. Evden çıkıp kapısını dikkatle kilitliyor. Apartmanın dış kapısından çıkmadan önce, kapıyı aralayıp şöyle bir göz gezdiriyor etrafa. Her şey normal ve sakin görünüyor. Hafif titrek adımlarla birkaç basamak merdiveni iniyor, birkaç adım sonra ev sahibinin dükkanının önüne geliyor ve ona selam vererek yoluna devam ediyor. Ana caddede bir süre yürüdükten sonra ara sokaklara sapıyor. Eskiden kalma, taş kaplı bu yolu bitirdiğinde işe varmış olacak ama, dar bir koridoru andıran, uzunca bu güzergah biraz kızı ürpertiyor. Birbirine yaslanarak ayakta durmaya çalışan evlerin arasından geçiyor. Yeni gelişmeye başlayan bu şehir, tarihin içinden fırlamış gibi. Özellikle o daracık yol, kızı eski zamanlara taşıyor adeta. Oysa, Kaya ile beraberlerken, anın ve şimdinin içindeydiler. O vakitler, söyleseler inanmazdı böyle bir yerde inzivaya çekileceğini. Ne gariptir ki şimdi bir bilinmez diyarda ve acısını sarmaya çabalıyor. Kız, bu düşünceler içinde ağır ağır adımlarını atıyor. Bir akışın içinde ama, adeta buraya ait değil. Bu yabancılığı kana kana hissediyor varlığında. Sanki kendinden iki tane var. Biri bu unutulmuş yere sığınan acılı bir beden, diğeri de onu uzaktan seyreden başka bir beden. İkiye bölünmüşlüğünün yaslı tarafını bu şehre taşıyabilmişti. Öte yanı hala Kaya ile beraber eski günlere gömülü. Bahar yağmurlarının yaşandığı o günlerde, taze yaşamın kokusu terk edilmiş yanına yabancı mı yabancı. Bir türlü atlatamadığı bir kriz, bir kaos yakasından düşmüyor. Ne bugünü yaşayabiliyor ne de dünü. Bu hal, canını oldukça yakıyor. Şuna emin ki nereye gitse, Kaya olmadan kimsesiz ve umutsuz. Şu halde bile, sığınacağı en tatlı liman Kaya oluyor. Bu yürüyüş nedense ona kampüsteki yürüyüşlerini hatırlatıyor yine hiç beklenmedik bir anda.

                      Yine böyle bahar günleri. Günün aydınlığı uzamış. Dersten çıkınca, ikisi el ele, ayakları nereye götürürse oraya gidiyorlar. En ufak bir şikayetleri yok yaşamlarından. Bazen bir park, bazen bir kafe,bazen de yurdun bahçesi. O gün de hasret kaldıkları güneşin ılıklığını hissedince atıyorlar kendilerini dışarıya. Fakülteden yavaş yavaş uzaklaşıp, minibüs durağını geçip, kışın bol bol kayma tehlikesi yaşadıkları yokuştan yukarıya çıkıyorlar. Hep aynı hülyalı, aynı huzur veren havalarında usul usul ilerliyorlar. Yurdun bahçesi kıpır kıpır. Sevgililer, güneşlenenler her yerde. Yurdun önüne gelince, sağ yana dönüp binanın arka tarafında kalan ağaçlığa çıkıyorlar. Burası da gençlerle dolu. Kaya, beğendiği bir ağacın altına çöküveriyor, Meltem'i de çekiyor oturduğu yere.

-''Dur dur! Üzerim kirlenecek!'' diyor Meltem. Bunu duyan Kaya hemen üzerindeki montu çıkarıp seriyor yere. Meltem'e sarılıyor ve yanına çekiyor. Kız, mutlu; oğlan mutlu. Kaya, kızı göğsüne çekiyor, sıkı sıkı sarılıyor. Meltem hiç karşı koymuyor. Başını onun göğsüne yaslıyor. Bir süre şair gözlerle çevrelerini seyrediyorlar. Kaya:

-''Bu şekilde yani sana sarılıp dünyanın sonuna kadar burada kalabilirim.''

-''Ben de! Ama ...''

-''Aması ne?''

-''Gerçek olmayacak kadar güzel bir hayal.''

-''Ne yani beni bırakıp gidecek misin?''

-''Hayır, öyle demek istemedim! ''

-''Ne demek istedin?''

-''Nasıl anlatsam? Hani senin yönünden bir şey olursa...''

-''Nasıl?''

-''Ailen diyorum, benim yerime başkasını isterse?''

-''Bunu aklına bile getirme! Seni ömrüm boyunca bırakmam!''

SENDEN SONRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin