İLK AŞK

3.9K 9 1
                                    

                Meltem, dün yaşadığı tanışmayı çabuk çıkarıyor aklından. Mantığının almadığı bir şeyi zaten yapamaz. Yine geçmişine ve acısına boğuluyor. İş yerinde aynı tatta geçiyor zaman. Kendini yapılacaklara kaptırıp, bir parça da olsa kurtuluyor düşüncelerde. Zaten gündüzler bir şekilde geçiyor ama, akşam olup da küçücük evinde bir başına kalınca zor. Kalbinde ne kadar Kaya varsa, üşüşüyor başına. Unutmak istedikçe, katlanarak artıyor genç adam. İşten çıkıyor, ağır adımlarla bilindik yollardan yürüyor. Daracık sokaklarda kimse yok. Kendi hiçliğine oldukça, uygun bu atmosfer. Arada bir geri dönmesi için üzerine gelen ailesine direniyor. Onların istediği gibi olmak öyle zor ki. Daha bu şehre gelmeden önce yaşadığı tatsız görücü durumlarını hatırlıyor. Öyle farklı bir zamanda yaşıyorlar ki eskinin görücülük olayı kabul edilemez. Meltem, kendini yaşamın akışına bırakmakta kararlı. Bu akış kendisini nereye götürürse, kiminle olabileceğini düşündürürse razı. Bunu, ailesine anlatmak imkansız gibi bir şey. Kaya ile tanışmalarını hatırlayıp gülümsüyor bir an. Üniversitede ilk yılı. Okula başlayalı henüz bir iki ay olmuş, alışmaya çabalıyor. Yabancı dil derslerini, kendi fakültelerinde değil, mühendislik fakültesinde alıyorlar. Sınıfındaki arkadaş grubuyla takılıyor genelde, yeni hayatından oldukça hoşnut. İlk defa ailesinden ayrı bir yerde, tek başına. Bu duygunun beraberinde getirdiği özgürlükten çok mutlu. Kendi hayatı, kendi kararları. Derslere gidip geliyor, geziyor. Hayat, en güzel tadında. Ve o gün... Yabancı dil dersinden çıktığı bir günün öğleden sonrasında, yurda gitmek için aceleyle koridorda yürürken duyuyor onun sesini:

-'' Bakar mısınz!'' önce üzerine alınmıyor bu seslenişi ama, ses ısrarlı:

-''Lütfen bakar mısınız?''

Meltem, bir an duruyor ve ardına bakıyor, daha önce görmediği bir genç. Bu yabancılık ile tuhaf tuhaf bakıyor ona. Ne olduğunu bilemediği bu karşılaşmanın garipliği ile:

-''Ne var, ne istiyorsunuz?!'' diye soruyor sert bir tonda.

Genç, en tatlı gülümseyişiyle bakıyor yüzüne:

-'' Tanışabilir miyiz?''

-''Neden?''

-''Arkadaş oluruz.''

-''Sizinle arkadaş olmak ya da olmamak konusunda fikrimi almadan, öyle mi?''

-''Pekiyi soruyorum öyleyse. Arkadaş olabilir miyiz?''

-''Hayır!''

-''Neden?''

-''Tanımadığım insanlarla konuşmam, prensibim değil!'' deyip ayrılıyor gencin yanından ama, o peşini bırakacak gibi değil. İri ela gözler, kirpiklerini süzerek atılıyor kızın önüne:

-''E tanışalım o zaman! Ondan sonra da konuşuruz!''

Az daha gülecekken tutuyor kendini:

-''Lütfen beni rahat bırakır mısınız?!''

-''Bırakamam!''

-''Nedenmiş o?''

-''Çünkü, çok güzelsin. Minicik, tatlı bir çocuk gibi.''

En son sözler, gururunu okşasa da tavrını bozmuyor:

-''Lütfen çekilip gidiniz yoksa, yardım için bağıracağım.''

Genç bu sözler üzerine geride kalıyor. Bu anlaşılmaz ısrar ürkütüyor kendini. Ne olduğu belli olmayan birinin böyle peşine takılması normal değil. Koşar adımlarla ayrılıyor oradan kız. Bir yandan da gördüğü hayranlık hissinden yanakları kızarıyor. Hava kararmadan önce yurda varmak için acele ediyor. Kasım ayının ılık bir gününde, dökülen sarı yaprakların içinde ilerliyor. Hafif bir esinti yüzünü okşuyor. Bir an takip edildiğini sanıyor, dönüp arkasına bakıyor, kimse yok, memnun oluyor. Bir an önce odasındaki arkadaşlarına bu genci anlatmak istiyor. Aslında hoş çocuk diye geçiyor kalbinden ve onu canlandırıyor zihninde. Boyu bir seksen civarı olmalı, buğday tenli, iri ela gözlü. Biraz da serseri bir havası var. Boynuna doladığı atkı, sanki havalı görünmek için. Düşündükçe, beğeniyor o genci. Anlamsız bir gülüş yerleşiyor yüzüne. ''Neden olmasın?'' diye fısıldıyor bir yanı. Öteki yanı, itiraz ediyor:''Sana tamamen yabancı, ısrarcı, dikkatli olmalısın!'' Bu haller ile varıyor kız yurduna. Kocaman iki kanatlı kapının sağ yanına yükleniyor açmak için. Tüm gücüyle zorlayıp açıyor ağır kapıyı. Geniş girişte bakınıyor önce. Kocaman, sarman kedi her vakitki taburede uyuyor. Merdivenleden inen- çıkan kızlar. Kimisi odasına gidiyor, kimisi zemin kattaki kantine. Bir an kararsız kaldıktan sonra, doğrudan kantine giriyor, aç hissediyor. Boş masalardan birine kitaplarını bırakıyor,yemek servisi yapılan yere gidiyor. Çeşit çeşit yemekler, yan yana sıralanmış: çorba, türlü, tavuk, pilav, köfte, tatlı... Ne alacağına karar verirken de zorlanıyor. Nihayetinde köfte ve pilavda karar kılıyor. Siparişini verip, ödemesini yapıyor. Yemekleri bir tepsiye koyup, masasına dönüyor. Son yaşadığının etkisinde yavaş yavaş yiyiyor yemeğini. Bir yandan da pencereden dışarıya bakıyor. Yurdun önü kalabalık. Sevgilisinin yurttan gelmesini bekleyen gençler, az aralıklarla sıralanmış sevgililer görüyor. Bahçe, bayram yeri gibi. Çatalını köftesine batırıp ısırıyorken onu görüyor, çatal elinden masaya, köftesi az ileriye düşüyor. ''Ne işi var burada?'' merakıyla biraz daha pencereye yaklaşıyor. Eğer buradaysa bu genç, kesin birini bekliyor olmalı. Ha bir de kendisine gelmişti bu gün tanışalım diye. Bak densize! Erkek milleti işte! Güven olmaz bunlara! Ama, bir gözleyelim bakalım kiminle buluşacak! Yemeğini unutuyor bir an, tüm dikkati o gençte. Birden ummadığı bir şey oluyor. Genç, fark ediyor kendini. Hemen yemeğini yer gibi çeviriyor başını ama, bir gözü hala onda. Oturduğu masanın yanındaki pencereye minicik bir taş atılıyor, birden irkiliyor taşın çıt sesinden. Yine bahçeye bakıyor. Aynı genç, el sallıyor bu defa da kendisine. Deli midir, nedir?! Pek de genç ve yakışıklı, yazık! Tekrar tabağına dalıyor ama, gözleri kendine uymuyor. Sık sık yurdun bahçesine kayıyor bakışları. Hala orada duruyor, bir saatini gösteriyor bir kendine gel işareti yapıyor. Dengesiz, zaten bana normali gelmez!

-''Selam Meltem!'' seslenişin ardından oda arkadaşlarından Nesrin'i görüyor karşısında, kısaca:

-''Selam!'' diyebiliyor. 

-''Kız yüzün kıpkırmızı! Hasta mısın? Ne var?''

-''Belli etmeden pencereden bak, tam karşıya. Ne görüyorsun?''

-''Bize bakan bir genç var.''

-''Kim olduğunu biliyor musun?''

-''Hayır ama, öğrenirim, basit iş! Senin onunla ne işin var? Bir şey mi dedi sana?''

-''Dersten çıktım, yurda geliyorum, peşime takıldı. Çok ısrarcı, bana şüpheli geldi halleri. Sapık falan olmasın!''

Nesrin, gülüyor dediklerine:

-''Amma cins kızsın! Senden hoşlanmış olamaz mı?''

-''Ne bileyim ben! Korkuttu beni biraz!''

-''Korkma korkma! Ben Halil'den öğrenirim kim olduğunu.Sizin fakültede mi?''

-''Hayır, mühendislikte.''

-''Senin ne işin var orada kızım? Sen Edebiyat fakültesinde değil misin?''

-''Ya Nesrin ahret soruları sorma! Yabancı dil dersi için oraya gidiyoruz ya!''

-''Haaa! Tamam! Yalnız mıydın yanına geldiğinde?''

-''Her zaman bizimkiler olurdu ama, bugün okulu ektiler. Ben yoklamaya onların yerine de imza attım. Yani yalnızdım. Bu arada, hala orada mı?''

-''Evet, duvara oturmuş hep buraya bakıyor, garip!''

-''Sen benimle alay ediyorsun ama, dediğim gibi bir sapık olabilir.''

-''Yok be kızım, öyle bir şey olsa, çoktan anlaşılırdı ve gönderilirdi buradan.''

-''O zaman deli gibi bir şey. Sen gelmeden önce tuhaf tuhaf hareketler yapıyordu zaten.''

-''Bırak bunları. Ben de yemek alıp geleyim, bekle beni.''

Arkadaşının ardından pilavını kaşıklasa da gözü onda. Acaba kaç saat burada dikilecek? Hem düşündüğü gibi başka bir kız da gelmedi yanına. Demek ki biriyle buluşmak için burada değil. Belki de takıntılı biri, şu an aklını kendine takmış durumda. O da fena! O yabancı korku filmlerinde seyrettikleri gibi. Ürperiyor bir an. Nesrin elinde tepsiyle gelip karşısına oturuyor yeniden:

-''Tasalanma sen, ben yarın öğrenirim kim olduğunu.''

-''Ben odaya çıkıyorum.''

-''Okey! Ben de birazdan gelirim.''

Masanın üzerindeki kitaplarını alıp yürüyor, kapıdan çıkınca sağdaki merdivenlere yöneliyor. Odası birinci katta.Aklı onda ilerliyor. Odasına girince, kitaplarını yatağın üzerine fırlatıp, yine pencereye koşuyor. Hala orada!. Perdeleri sımsıkı kapatıyor. Dolabını açıyor, bornozunu alıp duş almaya gidiyor. Ilık su iyi geliyor. Üzerinde bornozu odasına dönüyor, yatağına uzanıyor.Diğer kızlar küçük masada ders çalışıyor, öylesine kaptırmışlar kendilerini. Hiç ses çıkarmıyor, düşünmek istiyor sadece. Ders çıkışı aralarında geçen konuşmayı hatırlıyor. Gülümsüyor, konuşmaları tıpkı eski filmlere benziyor. Yakışıklı genç ile mağrur genç kız! İçinde kıpırdamaya başlayan bir sıcaklık hissediyor. Önce ne kadar kızıp korksa da şimdi o duyguların yerini güçlü bir beğenme kaplıyor. Bir an gözlerine takılan gözlerini görüyor şimdi karşısında. Bir heyecan yayılıyor bedenine. O hep duyduğu, aşk denen şeyin belirtileri miydi bunlar? Daha önce yaşamadığı bir şeyi nereden bilecekti ki?! Yerinden doğrulup dolabının kapağını açıyor yeniden. Dolabın kapağı kendine paravan görevi yapıyor. Temiz bir kat pijama alıp giyiyor. İçinden geçen, hemen yatmak. Uyumak değil derdi, gözlerini kapatıp onu düşünmek istiyor.

-''Erkencisin bu akşam!'' diyen arkadaşını kısa bir cümleyle savuşturuyor:

-''Yoruldum bugün.''

Hemen ardından yorganı kaldırıp yatağına giriyor, sıkıca yorganına sarınıyor, yüzünü duvara dönüyor. En baştan düşünmeye başlıyor konuşmalarını ve onu. Düşündükçe, onun yabancılığı kalmıyor kendine. Kalbi pır pır atmaya başlamış bile. Aynı kırmızılık yanaklarına yayılıyor. Bir an önce sabahın olmasını istiyor. Bakalım yarın ne olacak?! Onu tekrar görebilecek mi? onunla konuşabilecekler mi?


SENDEN SONRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin