Haiii, ben geldiim. Ehehe ben geldiim. İyi tatiller diliyorum her birinize. Bol bol dinlenip kafa dağıtın :) Bol bol oy ve yorum isterim, umarım bölümü seversiniz.
Yazım yanlışlarım varsa affoluna, keyifli okumalar diliyorum lokumlarım! xX
**
Engel olamıyordum. Sanki ele geçirilmiş gibiydim... Ve bu... Korkunçtu!
Adımlarımı durdurmak adına kendimle savaşıp çabalasam da hiç bir halta yaramadı. Adımlarım beni o kuyuya gerisin geriye ulaştırdı.
"Aşağıya gel Jungkook..."
Yine o derin hırıltılı fısıltı doldurdu kulaklarımı. O ses, sarstı geçti bedenimi, benliğimi. Başımı panikle iki yana salladım, tenim gözyaşlarımın istilasına uğramıştı.
"Hayır lüt-lütfen bana zarar v-verme." dedim soluk soluğa, kaygılarım bir çığ oluşturacak kadar yoğunlaşmıştı. Korkudan her an bayılacak gibi hissediyordum. Dizlerim vücudumun ağırlığını taşımakta güçlük yaşıyordu.
Dipsiz bir karanlığın hakim olduğu kuyuya bakarken gözyaşlarım yanaklarımdan sızarak toprağa döküldü.
Vücudum kontrolüm dışında hareket ederek bu kuyunun önüne kadar gelmişti, hem de saniyeler içerisinde. Hayaletlere inanan biri değildim, ama beni ele geçiren ve kontrol eden, kulağıma fısıldayan bir ölüydü. Kesinlikle bir hayaletti.
Rüzgar tenimi amansızca sarsıp geçerken durmasını güç bela sağlamayı başardığım ayaklarım yeniden harekete geçti.
Ne kadar ayaklarıma hükmetmeye çalışıp, tutunmak için debelensem de, yarım aralık olan kuyunun kapağından aşağıya düşmem kaçınılmaz oldu.
Ses tellerimi yerinden oynatacak raddede derin bir çığlık koptu genzimden. Kuyunun duvarlarına çarparak kulaklarımda aksetti sonra. Bir hiçliğe savrulur gibi düşen bedenim, kuyunun içindeki kemiklerin kenarına yığılıp kaldı.
Acı içerisinde inlerken, kör karanlığa hapsolan bedenimi kıpırdatma eyleminde bile bulunamadım. Tanrım, sanırım ayağım kırılmıştı.
Başımı kaldırıp metrelerce yukarıda kalan kuyunun çıkışının, kapağına baktım. Gün ışığı sızıyordu yarısı açık olan kapağın arasından.
"Lütfen, yardım edin!" diye bağırdım boğazıma dikenli teller dizilmiş gibi canım yanarken yüzümü buruşturdum. Sesim kuyunun yosun tutmuş duvarlarına çarparak kulaklarımda yankılandı.
"Kimse yok mu..." Hıçkırarak ayak bileğimi tutup sırtımı arkama yasladım. Ayağım kırılmadıysa bile incindiğine emindim, canım çok acıyordu.
Sırtımı kuyunun yosun tutmuş duvarına yaslarken, telefonumu güç bela cebimden çıkartmayı başardım. Ellerim zangır zangır titriyordu.
Telefonun fenerini açarak karanlık kuyuya tuttuğumda, ses tellerimi zedeleyecek bir çığlık daha can buldu.
Kemiklerin arasında fareler ve kurtlar geziniyordu. Tanrım! Dehşete kapılan bedenimi sanki gidebilecek bir yerim varmış gibi geriye doğru çekmeye çabaladım, lakin sırtımın arkasındaki o paslı, yosun tutmuş kuyunun betonu sırtıma bir bıçak gibi saplanmıştı.
Farelerden olabildiğinde kendimi uzak tutmaya çalıştıysam da ışığı görünce etrafta koşuşturmaya başlamaları an meselesi oldu.
Çığlık çığlığa benden uzak durmaları için ellerimi, vücudumu ve incinmiş olmasına rağmen bacaklarımı dahi sarsarak hareket ettim düşüp kaldığım zeminde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUNISHED • TAEKOOK ✓
Fanfiction1921 yılında, halk tarafından büyük tehdit olarak görünen ve canavarmış gibi dışlanılan Kim Taehyung, kasabalılar tarafından yakılarak bir kuyuya atılıp hapsedilmiştir. Evlatlık olarak alındığı Fransız ailesi her şeyden bir haber kayıp olarak bildir...