Final

11.4K 1.4K 633
                                    

Haiii, ben geldiiim. Ağğğğ hüzünlü bir kek gibi hissediyorum. Final yazısıyla biraz bakıştık... Bir ficin daha sonuna geldik, evet bu fic normalde bir önceki bölüm final olacaktı ve angst son olacaktı. Lakin ben angst son yapmaktan vazgeçip kurgunun gidişatını değiştirdiğim ve kötü sonla bitirmeyeceğim sözünü vermiştim. O sözü tuttum:)

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Son kez iyi okumalar dilerim. Sizleri seviyorum. <333

**

Karanlık odada, çöküp kaldığım parkede soğuğu iliklerime dek işlemiş, taşlaşmıştım.

Ağlamaktan gözlerim şişmiş, kolyeyı sıkmaktan parçalanan avuçlarımdan akan kanlar üstüme bulaşmıştı.

Sırtımı duvara vermiş bir şekilde zeminde cenin pozisyonunu almıştım sıkışan ciğerlerim eşliğinde güçlükle soluk alıyordum. Burnum müthiş bir şekilde tıkanmıştı.

Hayatımda ilk kez, birine karşı saf duygular beslemeye başlamıştım ve o evrede yarı yolda bırakılmıştım. Sözleri kulaklarımı terk etmiyordu, bu beni müthiş bir işkence çektiriyordu.

Ondan geriye kalan tek şey bu kolyeydi şimdi... Hıçkırarak avcumdaki kolyeyi sıkmaya son verip hafifçe kolumu zeminde sürükleyerek gözümün hizasına getirecek şekilde kaldırdım.

Saatlerdir buraya çökmüş bir şekilde ağlamaktan helak olmuştum. Bulanık görüş alanıma giren kolyeye bakarken dudaklarım titredi.

"Geri dönmen için her şeyimi verirdim..." diye fısıldadım, sesim onca bağıra çağıra ağlamamın üzerine fısıltıdan öteye tırmanamamıştı.

"Ne olursan ol, seni sevmeye ve seni her halinle kabul etmeye hazırdım ben..." Boğazım ciddi anlamda hasar görmüş gibi konuşmak canımı feci şekilde yaktığında yüzümü buruşturarak sertçe yutkundum.

Tam o sırada, kolyeden kırmızı bir ışık huzmesi yansımaya başladığında gözyaşları dolu gözlerimi elimin tersiyle hızlıca silip gözlerimi kırpıştırarak yeniden baktım.

Lazer gibi parlıyordu kolye. Bir cehennem ateşi gibi, yanıyordu için için. Ve baktıkça hiddetlenen, harlanan bir ateşi andırıyordu görüntüsü.

Kolyeye baktıkça göz bebeklerim karıncalanıp sızım sızım sızlarken, yavaşça zeminden doğrulup sırtımı duvara yaslayacağım şekilde oturur pozisyona geçmeyi başardım. Kolyeyi sıkıca tutan elimi karnıma doğru çektiğim bacaklarıma yaslayıp kolyenin taşlarının kor alevlerden farksız bir hale dönüşümünü dehşet içerisinde izledim.

Yanıyor gibi görünüyordu, lakin onun sıcaklığı elime vurmuyordu garip bir şekilde. Kolyeyi rahatlıkla tutmaya devam edebiliyordum bu sayede.

Tutulan bacaklarımı hareket ettirmeden kolyeye bakarken, oturduğum zeminin aniden sarsılmaya başladığını fark ettim.

Eşyalar gürültüyle hareket ederken, deprem oluyormuş gibi şiddetle sallanmaya başladım.

Bu sarsıntı şiddetini arttırdıkça, karanlık aydınlığa kavuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar gün aydınlanıp yeniden kararıp akşam olduğunda ağzım şokla irileşti. Siktir... Neler oluyordu?

Oturduğum yere çivilenmiş gibi kalakalırken, günler akıp geçti ve mevsimler değişti. Kış, ilkbahar, yaz ve son bahar... Gözlerimin önünde 365 gün, sadece saniyeler içerisinde akıp gittiğinde dehşetle titredim.

Sonra tüm sarsıntı dindi, kulaklarımdaki uğultu bitti. Avcumda alev parçalarından ibaret görünen kolyenin görünümü normale döndü.

Sarsıntının şiddetiyle yere düşen ve kırılan eşyalar düzeldi. Fakat bu kez karanlığa hapsolmadım. Hava aydınlık kaldı ve ben oturduğum noktadan bir an bile kıpırdayamadım.

PUNISHED • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin