Haiiii, ben geldiiim. Ahhh cidden tozlanmış buralarrrr. Ve ben de epeyce bir paslanmışım. Bu fic benim için dönüm noktası... Ciddi anlamda bu bölüm aslında finaldi ve fic angst olacaktı. Lakin ben angst bitmesini istemeyen biriciklerimi kıramadım ve bu ficteki taekookuma da kıyamayarak, bu bölümü final yapmaktan ve angst bir son yazmaktan vazgeçtim.
Bir sonraki bölüm final ile geleceğim en yakın zamanda umarım. Yazım yanlışlarım varsa affoluna, keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
**
Başımda sıcak bir dokunuş hissettim. Gözlerim birbirine mühürlenmiş gibi açılmadı.
Ağzımı şapırdatarak başımı hafifçe oynattım. "Seni bulmuşken bırakmak zorunda kalmak... Canımı yakıyor Jungkook."
Kulağıma değen derin ses ile kirpiklerimi titreştirerek aralamaya çalıştım. Lakin birbirine yapışan kirpiklerim ayrılmakta, gözlerim aralanmakta güçlük yaşadı, bunu başaramadım.
"Beni daima hatırlamak zorunda kalmanı ve bu acıyla yaşamanı asla istemiyorum, çünkü hayatını güzelce yaşamayı hak ediyorsun. Bensiz ve mutlu..."
Sözleri beynimde kurşun yemişim etkisi yarattığında, yatakta sarsılmak istedim. Tek bir uzvumu dahi kıpırdatamadığımı idrak edince daha büyük bir sarsıntı çöktü içime. Korkuyla soludum.
Nefes alıyordum, tek yapabildiğim nefes alıp vermekti. Ne vücudumun herhangi bir uzvunu oynatabiliyor, ne gözlerimi açıp ona bakabiliyor, ne de dudaklarımı aralayıp konuşma eyleminde bulunabiliyordum.
Bir mumya gibi donup kalmıştım ve bu gittikçe daha korkutucu hale geliyordu. Üstelik sözleri... Tanrım!
"Gözlerini açtığında, bana dair hiç bir şey kalmayacak aklında. Beni ebediyen unutacaksın. Asla hayatına girmemişim, beni hiç o kuyudan kurtarmamışsın gibi... Hatta benim fotoğraflarımı dahi bulmamışsın gibi..."
O konuştukça ağlamak istedim. Bağıra çağıra hayır diye haykırmak istedim. Sonra birliktelik yaşadığımız evrede söyledikleri sözler bir bir zihnime sızdı. Gerçekten de gidecekti. Bir daha dönmemek üzere gidiyor muydu?
Ve... Bendeki kendi hatıralarını silerek beni bırakıp gidiyor muydu?
Başımı iki yana sallamak için insan üstü çaba sarf ettim. Girişimim başarısızlıkla sonuçlandı. Tabuta koyulmuş bir mumyadan farkım yoktu. Kilitlenip kalmıştım. Vücudumun hiç bir uzvunu hissetmiyordum, sanki felçli gibiydim...
"Beni o kuyudan çıkartıp özgürlüğüme kavuşturdun, intikamımı alıp geçmişi değiştirmemi sağladın. Ve gelecek beni cezalandırdı. Seni geçmişten kurtarmamın bedelini dünyayı terk ederek ödeyeceğim Jungkook. Asıl ait olduğum yere geri dönüyorum, kendi ailemi buldum."
"En başından beri bu dünyaya ait değilmişim ben Jungkook. Ve şimdi temelli dönmem gerekiyor. Ait olduğum yere, uzaya dönmeliyim. Ben hiç bir zaman normal bir insan değilmişim, tüm bu güçler Tanrı'nın bana sunduğu bir hediye değilmiş Jungkook. Ben doğduğumdan beri, dünyaya ait olmadan yaşam sürmüşüm."
"Şimdi... Şimdi geri dönme fırsatı bana veriyorlar. Beni kendi aralarına kabul ediyorlar. Ve ben senin ait olduğun bu dünyada huzurlu bir hayat yaşayabilmen ve benim yüzümden geçmişi değiştirmenin cezasını çekmemen için kendimi feda ediyorum. Gerçek ailemi bulmamı sağlayan sensin, ama bunca yılın ardından oraya geri dönmek bile istemiyorum."
"Çünkü seni bırakmak istemiyorum, ama zorundayım. Senin yaşaman için, gitmek zorundayım. Burada kalırsam benim cezamı benimle birlikte yaşamakla yükümlü tutulacaksın. Bünyen bunları kaldıramayacak kadar güçsüzken, ben seni korumak zorundayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUNISHED • TAEKOOK ✓
Fanfiction1921 yılında, halk tarafından büyük tehdit olarak görünen ve canavarmış gibi dışlanılan Kim Taehyung, kasabalılar tarafından yakılarak bir kuyuya atılıp hapsedilmiştir. Evlatlık olarak alındığı Fransız ailesi her şeyden bir haber kayıp olarak bildir...