𝔉𝔩𝔬𝔴𝔢𝔯𝔰

182 8 68
                                    

İyi okumalar...

° ° ° ° ° °

Finchley'da sıradan, iç karartıcı bir gün daha. On üç yaşındaki Eloise, camının kenarındaki çiçeklerini sularken, aynen böyle düşünüyordu.

"Anlayamıyorum."

Genç kız, elindeki su kabını bıraktı ve kendisinden bir yaş küçük olan kız kardeşine baktı. "Efendim?"

Susan, elindeki kitabın arasına ayracını koydu ve kitabı kapattı. "Senin bu bitki sevgini anlayamıyorum," dedi. "Eninde sonunda solup gidiyorlar, onları sulamanın anlamı ne?"

Eloise, başını iki yana salladı. "Yanlış bir düşünce, kardeşim. O zaman, niye yemek yiyiyorsun ki? Niye seviyor, seviliyorsun? Eninde sonunda bir bitki gibi ölüp gideceksin."

Susan iç çekti. "Aynı şey değil."

"Kesinlikle aynı şey," dedi Eloise, sinirle. "Her zaman haklı olduğunu sanıyorsun, Susan. Ama değilsin ve bunu artık anlaman gerek."

Susan, besbelli bunu bir hakaret olarak algılamıştı. Oturduğu sandalyeden hızla kalktı. "Ben mi? Ben mi kendimi hep haklı sanıyorum?" diye haykırdı. "Aynaya bak, Eloise! Belki o zaman ne demek istediğimi anlarsın!" Hışımla odayı terk ederken, duvarda asılı, üzerinde koca bir 1940 yazısı olan takvimin yaprakları uçuştu.

Susan çıkarken, annesi, Helen Pevensie içeri girdi. "Her seferinde onu kızdırmayı nasıl başarıyorsun, anlayamıyorum."

Kız omuz silkti. "Ben onu kızdırmıyorum, anne. O kendi kendine triplere giriyor. Sanki benimle kavga etmek için fırsat kolluyor."

Annesi şaşırmıştı bu sözlere. Başını iki yana salladı. "Eloise, kız kardeşin hakkında böyle düşünmemelisin, canım. O seni seviyor, sadece..." Durdu, doğru kelimeyi arıyormuşçasına etrafa bakındı. "Seni biraz kıskanıyor."

Eloise gözlerini kırpıştırdı. "O beni... kıskanıyor mu? Ama neden?"

"Eh, sen onun ablasısın, ondan bir üstünlüğün var. Bu onun için yeterli bir sebep."

"Ama bu çok saçma!"

Helen başıyla onayladı onu. "Bazen onu kendi gençliğime benzetiyorum." Sıkıntılı bir iç geçirişin ardından konuştu. "Üzerini giyinmişsin, bu çok güzel. Ama bavulun hazır mı?"

Eloise, "Evet," dedi. Ama gözleri çok sevdiği çiçeklerindeydi. "Ancak onları bırakıp gitmek içimi sızlatıyor."

"Üzülme, tatlım. Senin için o çiçekleri sulayacağım," dedi annesi, geçiştirircesine. "Beş dakika içinde aşağıda ol. Trene yetişmemiz lazım."

° ° °

"Hızlı olun, tren bizi beklemeyecek!"

Helen Pevensie, neredeyse koşarcasına yürürken söylemişti bu cümleyi. Kardeşler annelerini kalabalığın arasından az çok duyabildiler ve adımlarını hızlandırdılar.

Sonunda trene vardılar. Anneleri, bavulları Edmund'a verdi. Edmund, tıka basa dolu olan bavulları zorlukla alırken, Susan, en küçükleri olan Lucy'i elinden tuttu ve boş bir kompartıman bulmak için trenin içine girdi.

Mrs Pevensie, Eloise'ye ve Eloise'den sadece üç ay büyük olan Peter'a döndü. "Kardeşlerinizin sorumluluğu sizde. Gittiğiniz yerde disiplinli davranın, tamam mı?"

Eloise, başını tamam anlamında sallarken Peter etrafa bakınıyordu. Sorumluluk alamayacağını biliyordu.

"Peter?" dedi annesi, tehlikeli bir sesle.

"Tamam, anne!"

Peter'ı kolundan tuttu ve içeri soktu. O, beklemediği bu hareketle tökezledi. Eloise onu tutarken Peter, kız kardeşine anlamsızca bakıyordu.

Eloise sadece, "Tren hareket ermeye başlamıştı," dedi ve kardeşlerinin olduğu kompartımanı aramaya başladı.

İstasyona geldiklerinde ise Eloise, dizlerine başını koymuş, uyuyan Lucy'i uyandırdı ve diğerleriyle birlikte, onları bekleyen arabaya bindi.

° ° ° ° ° °


1. Bölümün Sonu.

Bir Narnia Günlükleri kurgusuyla karşınızdayım!

493 kelime iyi bir başlangıç bence.

Narnia Günlükleri benim en sevdiğim serilerden bir tanesi. Kitapları aylar önce bitirmiştim ama yedinci kitabı okumaya üşenmiştim. Tabii bitirince duygulandım, tıpkı Harry Potter'daki gibi.

Umarım bana kızmazsın, Bülke :)

Görüşmek üzere!

(Not: Güncelleme 30.10.22)

(Güncelleme:2 25.12.22)

Eloise // A Chronicles of Narnia FanfictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin