Bölüm 1

642 38 20
                                    



Hayatıma hep bir kapalı kutu gibi devam ettim. Her şeyi kendi içimde yaşayıp tek başıma halletmeye çalışıyor, başarıyordum.
Kimseye eğecek bir boynum yoktu. Kimseden yardım isteyecek, kimseden medet umacak bir insan değildim. Ne zaman başım dara düşse; elimi havaya kaldırıp rabbimden medet umar, her şeyi tek başıma hallederdim. İnsanlardan yardım beklemez, kimseye boyun eğmezdim.
Etrafım çok kalabalıktı. Aslında onlarca arkadaşım vardı ama hiçbir zaman kimsenin omuzuna başımı koyup ağlamadım. Hiç kimseye içimdeki kırgınlığı, kızgınlığı, umutsuzluğu göstermedim. Hep gülerdim. Gülüşümün altında her gece yatağa girince ağlayan çocuğu gizlerdim. İnsanlar hep güldüğüm için mi beni iyi sanıyordu anlamıyordum ama hayattaki felsefem 'Kendine yaslanan dik yürür.' oldu hep.
Kendi kendimin dağı, kendi kendimin sırdaşı oldum. Belki bu yüzden insanlar hep benden korktu, çekindi veya kıskandı. Etrafımda beni kıskanan onca insan vardı ki acaba neler yaşadıklarımı, içimde nasıl bir burukluk olduğunu, kalbimin her saniye sıkıştığını bilseler beni kıskanırlar mı yoksa kendi hallerine şükür mü ederlerdi bilemiyordum. Büyük bir çıkmazın içinden çıkmamayı umduğum zamanlara geldim. İçinde olduğum bataklığa âşık olmuştum ben. Ne denli canım yansa da bu bataklığa, bu acıya âşık oldum. Kendi kendimi bitirdiğimin farkındaydım ama ben, bir bataklığa âşık olmuştum ve ne yapabileceğimi nasıl hareket edeceğimi kestiremiyordum. İlk defa tattığım bir duyguydu sanırım. Hayata karşı hep dik başlı yürüyen çocuk aşk diye bir bataklıkta batıyordu ve bu bataklığa âşık oluyordu.
Sonunda acaba beni öldürür mü yoksa yaşatır mı?
Öldürse elini uzatıp beni kurtaran insan olacak mı? Yoksa kendi girdiğim bataklıktan tekrardan kendim mi çıkacağım?
Hep bir belirsizlik içinde yaşadığım hayatımdan hepinize Merhaba. Ben KUVARS.
Hayatımda ilk defa geldiğim şehir Kahramanmaraş'ta başlarda yabancı olduğum için çok dışlandım. Burası çok farklıydı Hatay'a göre ama ayak uydurmak zorundaydım. Çok zorluk çekeceğimi biliyordum. Yeni yaşantım, yeni hayatım, belki geleceğim bu şehirde olacaktı. Burada hiç arkadaşım olmuyordu. Oysaki Hatay'da o kadar arkadaşım vardı ki nefes alacak saniyem bile yoktu. Burada tek arkadaşım ablamdı. Onunla vakit geçirir, onunla gezer, onunla eğlenirdim. Yabancı olduğum için kimse arasına almak istemezdi beni. Ben dışlanmayı sevmeyen bir insandım. Buraya nasıl ayak uyduracaktım bilemiyordum.
Yaşantıları, konuşma tarzları farklıydı. Onlar konuşurken ben onları anlamıyordum, ben konuşurken de onlar beni. Ama öğrenecektim. Öğrenmek zorundaydım. Hatay'dan Maraş'a zorla getirilmiştim. Memleketimde arkadaşlarımın hepsi belalı tiplerdi ve ailem beni oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Başardılar. Beni kurulu düzenimden kopardılar. Acaba onlar da doğru olanı mı yaptılar? Beni koruyabilmek adına bana yeni bir hayat sundular ve bu hayatta yürümemi istiyor olabilirler. Haklılardı aslında.
Hatay'daki arkadaşlarımın yolundan gittiğim için eğitimimde geri düşmüş, okuldan kaçmış, devamsızlıktan ötürü sınıfta kalmıştım. Çok kavga ederdim. Her gün illaki ya birine zarar vermiş ya da biri bana zarar vermiş halde dönerdim eve. Hatta bazen dönemezdim, annem gelir beni karakoldan alırdı. Acaba geleceğimi mi kurtardı ailem hâlâ anlamış değilim ama beni korumak adına yapmışlardı. Her anlamda yeni bir hayat sunmuşlardı bana ve bu hayata ailemi üzmeden devam etmek istiyordum.

Başarmak adına çabalıyordum. Aslında ailemle aramdaki bağ da çok kuvvetli değildi. Her zaman bir kargaşa ortamı içerisindeydik. Bir sürü sorun çıkar ve ev ortamında huzur kalmazdı. Babamla ne kadar anlaşıyor olsam bile annemle her an tartışır, kavga ederdik. Aylarca aynı evde yemeğini yediğim, suyunu içtiğim kadınla küs kalabiliyorduk. Hep 'Acaba beni sevmiyor mu?' düşüncesi içerisindeydim. Evde sadece ablamla anlaşır, onunla sohbet ederdim. Boş vakitlerimde uyurdum. Uyumayı çok severdim ve bir şeyleri uyuyarak unutabilen biriydim. Sabah kalktığımda tekrardan aklıma gelseler de birkaç saatlik unutmak bile içimi rahatlatıyordu.
Yeni okulumun ilk günüydü. Bir bayram günü çocukların bayram kıyafetlerini giymek için uyandığı saate uyandım. Üstümde bir heyecan ve korku vardı.
Acaba okuldaki yeni arkadaşlarım bana nasıl davranacaktı? Onlar da beni görmezden mi gelecekti, yoksa diğerlerine göre aralarına alacaklarıydı beni?
Meraklı bir şekilde üzerime beyaz bir gömlek altıma siyah pantolon giyerek odamdan çıktım. Kahvaltıya oturduğumda üstümdeki gerginlik iştahımı kesmeye yetmişti. Babama onu aşağıda beklediğimi söyleyip aşağıya indim. Cebimden çıkardığım sigara paketimden bir dal alıp dudaklarıma götürdüm. Sigaramı yaktıktan sonra cebimden çıkardığım telefonumun sessizde olduğunu anladım. Kız arkadaşım üst üste aramış, uyandırmaya çalışmıştı. Oysaki ben okula gitmeye hazır şekilde babamı bekliyordum. Hızlı bir şekilde arama kısmına girip kız arkadaşımı aradım. Evet, o Hatay'da kalmıştı, aramıza mesafe girmişti ama bu bizim için bir problem değildi. Söz vermiştik birbirimize. Mesafeler aramızdaki bağı koparamayacaktı. Telefonu ilk çalışında açtı. Günaydın deyip telefonumun sessizde olduğunu, üstümdeki gerginlikten ötürü telefonun sessizde olduğunun aklıma gelmediğini söyledim. Tabii o da beni anladığı için biraz sohbet ettikten sonra rahat davranmamı, sakin olmamı istemişti benden.
"Sen ortama çok çabuk ayak uydurabilsin inanıyorum sana. Orada da hemen alışır kaynaşırsın." diye ekledi. Gerçekten deneyecektim. Zorundaydım. Biraz sohbet ettikten sonra babamın geldiğini fark ettim. Onu sonra arayacağımı söyleyip telefonu kapattım. Arabaya adımlarken içimdeki heyecan ve gerginlik katbekat artmıştı. Acaba nasıl insanlardı öğretmenlerim, arkadaşlarım? Beni aralarına alacaklar mıydı? Bir ortama ayak uydurmak çok zor bir konu değildi benim için. Hatay'da bile tanımadığım bir ortama girince hemen kaynaşıp yıllardır tanıyormuşum gibi sohbet edebiliyordum. Acaba burada başarabilecek miydim? Umarım başarabilirdim. Başarmaktan başka çarem de yoktu aslında. Başarmak zorundaydım. Gittiğimiz her metrede içim içimi yiyor, en kısa sürede okula yetişmek istiyordum. On beş dakikalık yolculuğun ardından okula yetiştim. Babam beni okulun kapısına bırakıp geri dönmüştü. Şimdi ise bir adada tek başına kalmış biri gibi hissediyordum kendimi.

Okula geçmeden önce sigara içebilmek adına kendime bir yer arayışına girdim. Duvarın arkası uygundu. Oraya doğru adımladım. Duvarın arkasına geçip elimi cebime attığımda paketimin cebimde olmadığını fark ettim. Kahretsin! Ben paketimi arabada mı düşürmüştüm? Ailem sigara içtiğimi bilmiyordu. Eğer arabada düşürdüysem akşam evde olacak kavgayı düşünmek bile istemiyordum. O anki okul heyecanı ile hiçbir şeyi düşünmeyip telefonumdan konumu açtım. Etrafta market bulmak için gezindiğimde en yakın marketin bir kilometre uzakta olduğunu gördüm. Nereye düştüm ben? Yakınlarda bir market bile yoktu ve içimdeki heyecanı geçirmem için sigara içmem gerekiyordu.
Okula geç başladığım için herkes birbirini tanıyor lakin ben kimseyi tanımıyordum. Mecburen ya birinden isteyecektim ya da tüm gün içmeyecektim. İçemezsem de ilk günümün ne kadar aksi geçeceği aklıma geldi. Birinden istemek zorundaydım ama kimden? Gözüme ilk kestirdiğim kişiden istemek için bir adım yaklaştım. Selam verdim. Adı Oğuz'muş. Tanıştıktan sonra sigara istedim diğerlerine göre bayağı sıcakkanlı davranıp sigarayı uzatmıştı. Teşekkür edip sigarayı dudaklarımın arasına koydum. Karşılıklı sohbet edip içtikten sonra okulun girişine doğru yürüdük. Yolda sohbet ederken okulla ilgili bilgiler verdi.
Nerelisin diye sorunca bir an tersleyecek diye tereddüt ettim ama sonrasında benliğimi inkâr etmek yerine kendimi tanıttım. O da Maraş'ın Afşin ilçesinden geliyormuş. Daha önce hiç duymamıştım bu ilçeyi ama sanırım insanları buradaki insanlara göre daha sıcakkanlıydı.
Okula geçtiğimiz an herkes bahçede sıraya dizilmiş İstiklal Marşı'nın okunmasını bekliyordu. O sırada Oğuz beni birkaç kişiyle tanıştırmıştı. Mahalledekilere göre hepsi çok sıcakkanlıydı. İki kişi hariç Bana ters bakıyorlardı ve yüzleri her an kavga edecekmiş gibi duruyordu ama bunu çok umursamamıştım. Okulun ilk gününden kavga çıkaracak değildim. Hocalar anons yaparak sıraya çağırdığında hangi sınıfta olduğumu bilmediğim için Oğuz'la beraber onların sınıfının olduğu sıraya yöneldim.
İstiklal marşı okunduktan sonra müdür yardımcısının odasını öğrenip odasına doğru ağır adımlarla ilerledim. İçeriye girip selam verdiğim sırada kim olduğumu, nereden geldiğimi söyleyip sınıfımı sordum. Gayet nazik ve kibar olan müdür yardımcısının adı Efsun'muş. Bana 9/A sınıfında olduğumu ve bir sıkıntı olursa kendim halletmem yerine onunla paylaşmam gerektiğini söyledi. Kahretsin! Sanırım buraya benden önce tutanaklarım gelmişti ve hocalar bana karşı biraz temkinli davranacaktı. Teşekkür edip odalarından çıktıktan sonra yavaş adımlarla sınıfımı bulmaya çalıştım. Okul koridoru herkes derste olmasına rağmen çok kalabalıktı. Sanırım bir sınıfın öğretmeni hala gelmemişti. Yavaş adımlarla ilerleyerek sınıfımı buldum. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde öğretmen masasında sarı saçlı, uzun boylu bir bayan oturuyordu. İçeri girip selam verdikten sonra okula yeni geldiğimi ve sınıfımın burası olduğunu söyledim. Etrafa göz gezdirirken Oğuz ve yeni tanıştığım arkadaşlarla aynı sınıfta olduğumu fark edip biraz rahatlamıştım. En azından birilerini tanıyordum. Öğretmen boş olan yere oturmamı söyledi. Cam kenarı en arka sırada kısa saçlı uzun boylu bir kız oturuyordu. Hiç hazzetmemiştim o kızdan ama maalesef tek boş yer orası olduğu için oraya geçmek zorundaydım.
Sıraya geçip oturduğumda gayet samimi bir tavırla elini uzattı. Sanırım yine ön yargılı olmuştum ve yine yanılmıştım. Her zaman ön yargılı bir insan değildim ama ön yargılarımda nadir zamanlarda yanılırdım, sezgilerim kuvvetliydi.
Sude'ydi adı. Elini uzattığında bir an elimi uzatmak için tereddütte kaldım. Pazarda annesini kaybetmiş bir çocuk gibi irkildim. Elimi uzatıp tanıştıktan sonra gayet samimi bir tavırla konuşmaya çalışıyordu. İlk günün heyecanı ve stresiyle hep kısa ve net cevaplar veriyordum. Kendi kendine kendini anlattı biraz. Sınıfta kaldığını, o yüzden hala dokuzuncu sınıfta olduğunu söyledi. Ağzımı açıp iyiymiş diyebildim. Acaba bugün neden böyle biriydim ben? Çok stresten dolayı ne yaptığımı bilemiyordum.
En sonunda dersin ne olduğunu sorduğumda "Vay, çok şükür ağzından bir kelime çıktı." diye dalga geçmişti benimle ama sonra dersin Matematik olduğunu söyleyip, öğretmenin nasıl biri olduğunu anlattı. Çok konuşuyordu ve bu hoşuma gidiyordu ama belli etmiyordum. Zaten o da çok sabredemedi benim bu hallerime. En sonunda pes edip "Sen hayata zaten asık suratla gelmişsin. Yaşıyor musun, yaşamıyor musun o bile belli değil ki." dediğinde ona öldürücü bir bakış attım. Haklı olduğuna emindim ama çaktırmadım. Kendimle olan savaşım bittiğinde ağzımı açıp sohbet etmeye koyuldum. Hatay'dan geldiğimi, benim de sınıfta kaldığımı ve o yüzden zorla bu şehre getirildiğimi anlattım. Kahkaha atmaya başlayınca sinirlerim iyice yerinden hoplamış, tüm sınıf bize baktığı için çok utanmıştım.
Neye güldüğünü sorduğumdaysa "İlk defa bu şehirde yaşamayan arkadaşım oldu. Bende buralı değilim. Babamın işi sebebiyle buraya geldik" dedi. Nerelisin diye sorduğumdaysa "Kıbrıslıyım, babam asker yıllardır bizi o şehirden bu şehre sürükleyip durur. Sonunda bizi burada bırakıp görevi olduğu yerlere kendi göç etti, biz buraya kök saldık." dediğinde bende güldüm. Asker çocuğu olmak gerçekten zor ama bir o kadar da gurur vericiydi.

Teneffüs zili çaldığında Sude elimden tutup "Gel okulu gezdireyim sana." diye ısrar edip durunca daha fazla uğraştırmadan kalkıp peşine takıldım. Önce kantinden başladık. Dar ve küçük bir yerdi. Herkes sıraya girmek yerine üst üste çıkıp yemeğini yeme derdindeydi. Gerçi her okulda olan şeyler. Kim on dakika içinde kahvaltı yapabilirdi ki? Aç olduğumu hissettiğimde sıraya girmek istedim ama bunca kalabalığın arasına hiç girmek istemedim ve tekrardan Sude'nin peşine takıldım. Dört katlı okulun dördüncü katından başladık. Buranın adı Atölye katıymış. İki büyük mutfağı, iki salonu ve bir barı vardı. Sude; burası kiler, burası meslek öğretmenlerinin odası, burası bilgisayar odası diye sıralarken gözüm sadece karşıdan gelen kıza takıldı. Bir yerden tanıdık mı geliyordu bilmiyorum ama gözüm ona bakakaldı. Gelip Sude'ye selam verdiğinde ona bakıyordum. Gözlerimi ondan alamıyordum adeta. Sude arkadaşını benimle tanıştırırken gözlerinin içine bakıyordum. Adı Hatice'ydi ve ben hâlâ gözlerinin içine bakıyordum. Kendimi engellemem gerekiyordu. Dikkatim dağılsın diye kafamı duvardaki tablolara çevirip Hatice'nin gitmesini bekledim. Bir insana bu kadar uzun ve derin bakmak yanlış anlaşılacak bir davranış olduğu için gidene kadar tabloları inceledim. Kendi gittikten sonra Sude'ye kim olduğu sormama vakit kalmadan ders zili çaldı.
Çok konuşamadan sınıfa inmek zorunda kaldık. Gerçi on dakikada daha bir katı bile tam anlamıyla dolaşamamıştık nasıl sormaya fırsat olacaktı ki? Sınıfa geldiğimde Sude'ye hemen o kızın kim olduğunu sorduğumda yakın bir arkadaşım dedi ve soru sorar gözlerle bana baktığında "Öylesine merak ettim." diye baştan savma bir cevap verdim.
"Arkadaşın var mı?" diye sordu. Var olduğunu belirtmek için kafamı iki yana sallayınca "Bu şehirde mi yoksa Hatay'da mı? Ne zamandan beridir görüşüyorsunuz?" diye bir sürü soru sordu. Bu şey değil miydi ya, Sihirli Annem 'deki Köpek Taci. Onun gibi bir şeyleri öğrenmeden yerinde duramıyordu belli. Tüm sorularını cevapladıktan sonra aynı soruları ben ona yönelttim. Erkek gibi kızdı, erkek arkadaşının olmaması komik geliyordu bana. Sorduğum soruda biraz duraksadıktan sonra şaşırmış gibi bir yüz ifadesi vardı.
"Aşka inanmıyorum ben. Saçma bence yani. Nedir ki bu, herkes bir gün gidecek zaten. Kimi, niye seviyoruz ki? O gittikten sonra üzülmek için mi seviyoruz, yoksa hiç gitmeyecek hep kalacak diye mi seviyoruz? Herkes bir gün gidecek. Ya kendi isteğiyle gidecek ya da ömrü bitip gidecek ama gidecek sonuçta." dedi. Çok mantıklıydı aslında söylediği sözler ama bu hayata bir defa geliyoruz bence sevmemiz, sevilmemiz lazım. Kız arkadaşımla birbimizi seviyorduk ama o da gider miydi ki? Bir gün gidecekti. Hoş, kimse sonsuz değildi bu dünyada, herkes gidecekti. Önemli olan sevmek sevilmekti. Bence bu dünyada her şeyi yaşamamız lazımdı ki öbür tarafta bunu neden yaşamadık diye pişmanlık duymayalım. Kafamda bu düşünceleri kurarken Sude'nin beni dürttüğünü hissetim. Dalmıştım ve kafamda bu düşünceler can çekişiyordu.
"Ne oldu oğlum sana? Saniyede boşluğa daldın. Anladık, âşıksın ama gidecek bir gün." dediğinde gülüp geçtim. Tek isteğim gitmemesiydi. Söz vermiştik birimize; gitmeyecekti, gitmeyecektim. Öğretmen derse geldiğinde uyumak için sıraya kafamı koydum.
O sırada Sude "Hayırdır gece uyuyamadım sanırım. Rahatsız mı ediyor seni bu şehir? Yerini mi yadırgadın?" dedi. Sabah saat üçe kadar uyuyamamıştım. Sonrasında da birkaç saat kestirip uyanmıştım. Uyuyamadığımı söylediğimdeyse "Haydi uyu sen, ben sana dersi anlatırım." demişti. O an ona karşı biraz ısınmıştım. Belki de ileride bu kız bu şehirde benim en iyi dostum olabilirdi. Uyumak için gözlerimi kapattığımda hemen uykuya dalmış, rüyalar âlemine doğru adımlamıştım. Gördüğüm kâbusla yerimden zıplayarak uyandım. 'Kaç saattir uyuyorum acaba' diye düşünüp Sude'ye döndüğümde yanımda yoktu. Teneffüs olmuş, dışarı çıkmıştı. Gördüğüm rüyanın etkisinde kalmıştım. Gördüklerim gerçek hayatta olsaydı sanırım yaşayamazdım. Sude'nin söylediklerini aklıma taktığım için gördüm bu rüyayı diye düşünüp önemsemedim.


Sude geldiğinde elinde bana aldığı bir su vardı. Çok düşünceli bir insandı. Suyu alıp bir dikişte bitirdiğimde "Oha lan kıtlıktan mı geliyorsun?" dedi. Yüzümün halini görüp biraz duraksadı.
"Hayırdır biri bir şey mi dedi, bir şey mi yaptı? " Etrafa bakıp "Kim, hangisi, ne yaptı söyle gidip döveyim." dediğinde gerçekten erkek olabileceğine kanaat getirdim. Kimsenin bir şey yapmadığını, yapsa bile kendimi en güzel şekilde savunabileceğimi söyledim.
Rüyamı anlattıktan sonra "Bence sen benim sözlerimi çok kafaya taktın o yüzden bu rüyayı gördün he." dediğinde aynı düşüncede olduğumun farkındaydım. Çok derin bir rüyaydı. Acaba gerçeklik payı var mıydı? Olacaksa da her şeyin hayırlısı deyip sabretmem gerekiyordu. Zaten elimden başka bir şey de gelmezdi. Her şeyin bir vakti olduğu için beklemek zorundaydım

HalesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin