Bölüm 3

320 18 4
                                    

Okulun önündeydim. Her yer yanıyor ve okuldan tanımadığım çığlık sesi geliyordu. Sese doğru gitmek için hareket ettiğimde arkamdan bir ses duyuldu.
"Beni kurtarmaya mı geliyorsun?" diye bağırmıştı sesi tanıdık gelmeye başlayan biri. Arkamı döndüğümdeyse kimse yoktu ve okuldan çıkan sesler daha acı ve korku dolu çıkıyordu.
Hemen önüme dönüp koşmaya devam ettim. Kapı yandığı için içeri giremiyordum. Sesler gittikçe daha çok korku dolu çıkıyordu. Sanırım haykırış sesleri tüm şehri yankılamıştı. Kapının yanmasına aldırış etmeden içeri daldım ve sesin geldiği koridora doğru koştum. Sesin geldiği sınıfa koşar adımlarla girdiğimde gördüklerim göz bebeklerimi büyütmüştü. Bir önceki rüyamda gördüğüm bebek, Gül karşımdaydı ve bana bakarak ağlıyordu. Hemen onun olduğu yere doğru adımladım ama kucağıma alacağım an gözden kaybolmuştu. Her yerde aramama rağmen bulamamıştım. Sonunda nefesimin yetmeyeceğini anladığım an dışarı çıkmak için koşmaya başladım. Dışarı çıktığımda sarı saçlı, orta boylu, çok güzel bir kız karşımda durmuş bana bakıp gülüyordu. Ona doğru şaşkın bir yüz ifadesiyle yürüdüm.
Karşısına geldiğimde ağlamaya başlayıp "Yıllardır ben bu yangının içerisindeyim. Bir el uzatan olmadı ama sen sadece rüyalarda gördüğün bir bebek uğruna canını feda ettin. O bebeği kucağına alsaydın bu rüyadan uyanamayacaktın, belki de ölecektin." dediğinde gözlerim daha çok büyümüş, sadece onu odaklanmıştım.
Birden sarılıp "Beni bu yangından çıkar." diye ağlamaya başladığında panikle uyandım. Boğazım kurumuş, terlemiştim.
Hemen yataktan kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Bir bardak su içip kendime gelmeye çalıştım. Dışarı baktığımdaysa gün aydınlanmıştı. Hemen odama gidip saatime baktım. Okul saati gelmişti ve ben geç kalmıştım. Yüzümü yıkamaya bile fırsat yokken üstüme beyaz t-shirt ve siyah pantolon giyip evden çıktım. Koşar adımlarla otobüs durağına giderken cebimden sigara paketini çıkarıp içinden bir dal aldım. Tam yakacakken otobüs gelince vazgeçtim. Kartımı çıkarıp otobüse bindim. Hâlâ aklımda her zamanki gibi deli sorular vardı. Telefonumu çıkarıp ablama olayı anlattım. O da uyanmış olmalı ki hemen mesajımı okudu. Bayağı uzun bir mesaj yazdığım için okuyup cevaplaması uzun sürerken saniyeleri sayıyordum resmen. Uzun bir mesajın ardından
"... Hazırlan Kuvars Bey, sarışın meleğin geliyor." dediğinde çok heyecanlandım.
Okulun önüne geldiğimde otobüsten inip köşede duran Aras'ı gördüm. Birini bekliyor olacak ki bu kadar geç kalan biri değildi. Yanına gidip az önceki sigaramı yaktım.
"Neyin var lan? Suratına aklar düşmüş." dediğinde telefonumu açıp yüzüme baktım. Gerçekten de suratım sararmıştı. Ne olduğunu sorduğunda sustum. Sigaram biter bitmez yenisini yaktım.
"Burada kimi bekliyorsun?"
"Bir arkadaş gelecek, onu bekliyorum."
Ben de geç kalmamak için vedalaşıp okulun yolunu tuttum. Okulun girişine geldiğimde sigarayı atıp içeri geçtim. Her zamanki gibi yine geç kaldığım için herkes dersteydi. Sınıfa girdiğimde herkesin dikkati benim üstüme toplanmıştı. Ders Edebiyattı ve Edebiyatım çok iyi olduğu için tüm gözler beni arıyordu. Ben geldiğimde herkes bir oh çekip bana baktı. Ne olduğunu anlamak için hocaya döndüğümde,
"Sözlü var Kuvars. Herkes dökülüyor, kopya verecek kimseleri yok." dediğinde gülmeye başladım. Sırama geçip oturduğumda Sude alkışlamaya başladı.
"Hah, beyefendi yine geç kaldın tebrik ederim." diye sitemde bulundu. Sırama oturur oturmaz kafamı sıraya koyup uyumaya kalkıştığımda Sude beni dürtüp "Kalksana ya! Sözlü var, yardım et!" dedi.
Kafamı kaldırıp sıranın ona gelmesini beklediğimde Aras içeri girdi. Hemen ön sıramdaki yerine oturup arkasını dönerek "Bir arkadaşım okula yeni nakil aldırdı. Tanıştırmak isterim sizi." dedi.
Meraklanıp kim olduğunu sorduğumda da teneffüste görürsün demişti.
Sude'yle arasında bir ilişki vardı. Benim erkek dediğim Sude, şu an Aras gibi biriyle sevgiliydi ve çok komiğime gidiyordu. Tüm ders boyunca didişip duruyorlar, onlar sayesinde tüm günüm keyifli geçiyordu. Bana nispet olsun diye de gözüme soka soka yapmaları bazen zoruma gitse de ben gülümü bekliyordum.
Acaba ne zaman gelecekti? Yoksa sadece bir rüyadan ibaret miydi?
Hocanın "Kuvars sıra sende." demesiyle ayağa kalktım. Herkese bir soru sorardı bana üç soru. Sorularını sorduktan sonra cevabını doğru bir şekilde verdim. Her zaman yaptığım şey olduğundan kimse zaten şaşırmamıştı. Garip ama tüm derslerde uyumama rağmen edebiyat dersim gayet güzeldi. Buna kimse anlam veremiyordu, ben bile.
Kafamı sıraya koyduğumda Sude ve Aras yine didişiyorlardı.
"Beni rahatsız ederseniz ikinizde bu sınıftan kovarım." dedim ve uykuya dalmak için çaba sarf etmeye başladım. Uykum yoktu, ama okulda sıkılıyordum o yüzden günümün hemen bitmesi için uyuyordum.
Uyandığımda öğle arasına girdiğimiz için Sude beni uyandırmıştı.
"Kalk yemek yiyelim." dediğinde Aras'ında yanında bana arkası dönük olduğu için yüzünü göremediğim bir kız vardı. Çok da umursamamıştım açıkçası. Ama bir yandan da kim olduğunu merak ettiğim için Sude'ye kızın kim olduğunu sordum.

"Benimkinin bacısıymış, bizim okula yeni gelmiş ama hiç gözüm tutmadı bu kızı." dediğinde gülmeye başladım.
"Senin gözün kimi tuttu ki bacım bunu tutacak?" dedim ters bir bakış atarak.
"Seni gözüm tuttu iki sene oldu hâlâ dostuz ya" dediğinde gülümseyip kalktığım yerden elimi omuzuna attım.
"Hadi gidelim erkeğim. Bana bir döner ısmarla da şu karnımızdaki sesler bir yok olsun." dediğimde alttan sinsi bir gülüş attım.
"Sen uyurken zaten ben senin siparişini verdim. Aras dışarda dönerler geliyor bugün aç karını ben doyuracağım." dediğinde cevap vermeden çıkış kapısına doğru ilerledik. O kız oradaydı ama hâlâ arkası dönüktü. Merak edip önüne doğru bir selam vereyim diye adımladım. Önüne geldiğimde elinde sigarasıyla yere bakıyordu.
"Merhaba" dediğimde kafasını yerden kaldırarak "Merhaba" dedi.
Uzun bir bakışmanın ardından, kendimi gözlerindeki kahverengiliğin içinde boğulmuş hissediyordum. Sadece yüzüne anlamsızca bakıyordum. Gözlerimi üzerinden almak istiyordum ama o da göz teması kurunca gözlerimi daha çok kaptırıyordum. Bir anda Aras beni sarsmaya başladı.
Kafamı kaldırıp ona döndüğümde, "Ne oldu tanıdık mı? "dedi.
"Hayır, dalmışım sadece. Biliyorsun beni boşa dalarım hep. Hadi yemekler geldi soğutmadan yiyelim." deyip elimi poşete attım. Elime gelen dönerleri herkese dağıttım. Sadece 1 döner kaldı. Sarışın kız yemiyordu sanırım bir tane kalmıştı. Nezaket olsun diye elimdeki döneri ona uzattım.
"Teşekkür ederim. Ben aç değilim." dediğinde daha fazla ısrar etmeden yanına oturup dönerimi açtım.
"Adın ne?"
"Gül " dedi. Şaşkınlıktan yüzüne bakakalmıştım. Şaşkınlığım yüzümden belliydi.
"Ne oldu, hayırdır? Bu kadar gözlerimin içine niye bakıyorsun?" dediğinde kafamı hızlıca yere çevirdim.
İçimden 'Keşke bilsen be küçük kızım. Günlerdir geleceksin diye ne kadar rüyalar gördüm ben' diye geçirerek yemeğimi yedim, sigaramı içtim. Tek eksiğim vardı: süt. Çikolatalı süt içmezsem çok sinirleniyordum. Çocuk gibiydim ama alışmıştım.
Ayağa kalkıp kantine doğru ilerlerken Aras;
"Kuvars, Gül'ü de alsana. Sude'yle bir şey konuşup hemen katılacağız size" dediğinde Gül'e baktım.
Ayağa kalkıp yanıma geldiğinde susarak adımlarımı atmaya devam ediyordum ama içimde ona sormam gereken binlerce soru vardı. Şu an sorup onu incitmemek, ürkütmemek için susuyordum. Rüyamda gördüğüm Limon Kız için ağlayan o küçük kız, sonrasında yangın çıkışında gördüğüm o büyük kız; resmen karşımdaydı ama ben susmayı tercih ediyordum. Kafamda delice soru sorular döndüren insan yanımda, ama ben susup yürümeyi tercih ediyordum. Yan yana olmamıza rağmen

Aramızda o kadar mesafe vardı ki ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Bir yumru boğazımı parçalıyordu sanki.
Biraz sessizliğin ardından, "Limon Kız'ı sever misin?" diye girdim söze. Yüzünü bana çevirip kahverengi gözleriyle baktı. Bende gözlerinin içine baktığımda gözlerinin denizinde boğuluyor gibi hissediyordum. Cevap vermeden tekrar önüne döndü. Hislerim kuvvetliydi ve rüyam doğruydu.
Kantine geldiğimde bir bebek misali çikolatalı sütü arıyordum ama ne yazık ki yoktu. Dudak büzüp arkamı döndüm. 'Bu kadar da olmaz.' dedirtecek bir hareketti belki ama seviyordum ne yapayım?
Gül'e baktığımda benim bu halime gülmeye başlamıştı.
"Kuvars sen fazla çocuksun." dediğinde sinirlenip 'Bunun çocuklukla ne alakası var?' diye düşünürken yanından geçip sınıfa doğru ilerledim.
Arkamdan gelip "Bende süt var." dediğinde bir anda ışıl ışıl gözlerle ona döndüm. "Ama sütümü kimseyle bölüşmem ben." dedi alaycı bir ifadeyle.
"Ben de her önümden gelenden süt almıyorum. Süt benim için kutsal bir içecek" "Ama ben seninle bölüşürüm ki!"
"Bende senden alırım." dediğimde yürümeye başladık. Sınıfına girip aldığımızda sütü hızlı bir şekilde içmeye başladım. Bana bakıp gülüyordu. Elimdeki sütün yarısına gelince kalan yarısını ona uzattım.
Bana bakıp "Sen bitir." dedi.
"Sen benimle bölüştün, ben de seninle bölüşmek istiyorum." dediğimde uzattığım sütü aldı.
Benim gibi hızlı hızlı içmeye başladı. Süte olan sevdamız aramızdaki en büyük ortak noktaydı sanırım. Sütü bitirdikten sonra çöpe atmak için elinden aldım.
O sırada Aras yanımıza gelip "Siz iyice kaynaşmışsınız sanırım." dedi. Öylesine sohbet etmeye başladık. Çok içine kapanık bir kızdı. Dışarı çok gülüyordu ama onu çok iyi anlayabiliyordum. İçindeki o yangını herkes göremezdi, ama ben gözlerine bakınca içindeki o yangını görebiliyordum. Ders zili çaldığında sınıfa gitmek için Gül'le vedalaştım. Sınıflarımız yan yanaydı ama 'Keşke bizim sınıfta olsaydı.' diye içimden geçirdim. Sınıfa girip oturduğumda aklımda hâlâ o vardı.
Edebiyat dersine girmiştik. Önemli bir dersti ama dinleyemiyordum. Aklım hep Gül'deydi.
Acaba ne yapıyor?
Acaba o rüyamdaki kız o mu? Diye kafamdaki sorularla yanıp tutuşuyordum.
Kısa bir dalgınlığın ardından sınıfın bağrışma seslerine irkilip öğretmene baktım. Bayağı sinirliydi.
"Kimse yapmadı mı bu ödevi?" diye bağırdığında dün yaptığım ödevim aklıma geldi. Hemen çantamdan çıkarıp öğretmen masasına bıraktım. Benden başka kimse yapmamıştı sanırım. Öğretmen yapmayanların hepsini tahtaya çıkardı bir ben oturuyordum. Herkesi tek tek azarlıyor, ben de pis pis gülüyordum. Sude'ye baktığımdaysa neden hatırlatmadın dercesine, bana sinirli gözlerle bakıyordu. Bir ders ödevleri yapmayanları azarlamakla geçti.
Zil çalar çalmaz, Gül'e bakmak için ayağa kalktım. Kapıdan çıkarken Sude kolumdan tutup "Sen hayırdır?" dedi.
"Sen taktın sanırım bu kıza ama ben hiç haz etmedim sanırım."

"Ne takacağım ya, sadece yeni gelmiş yardımcı olmak istiyorum." "Evet, evet ben de inandım." demişti alaylı bir sesle.
Aslında haklıydı. Takmak değil de daha çok merak ediyordum onu. Acaba kim, neci diye düşünerek sınıftan çıktım. Etrafta yoktu. Kızlar tuvaletinden bağrışma sesleri duyulduğunda Gül'ün sesini duydum. Sude'yi hemen oraya gönderip ben de arkasından yavaşça yürüdüm.
Sude Gül'ün kolundan tutup tuvaletten çıkardığında, gözleri sinirden yangına dönmüş halde bana doğru geliyorlardı. O sırada Aras yanımıza gelip Sude'nin ellerinin arasından Gül'ü alıp azarlamaya başladı sanki küçük bir çocukmuş gibi. Gül de ondan çekiniyormuşcasına bakıyordu yüzüne. Bu durum ne beni, ne de Sude'yi hiç memnun etmemişti. Sude çok kıskanç bir kız olduğu için Aras'ın yanına gidip kolundan tuttu.
"Hadi biz seninle bir hava alalım." deyip Aras'ı götürürken, Aras itiraz etmeden bana dönüp "Sana emanet. Dikkat et bu deliye." dediğinde gülümsedim.
Gül'ün yüzüne baktım. Gülümsemesi için ona dil çıkardığımda gülmeye başladı. Aras gittikten sonra Gül'ü alıp bizim sınıfa götürdüm. Sırama oturttuğumda sakinleşmişti. Şaşkın bir ifadeyle ne olduğunu sordum.
"Elimi yıkarken üstüme yürümeye kalktılar. Ama yapamam gerekeni yaptım." dediğinde gülmeye başladım. Gerçekten deliydi ve bana çok benziyordu. Benim de ilk günüm olaylıydı ve bu olaylar bizim okulda bir gelenek haline gelmişti. Okula yeni gelmiş birine üstünlük kurmak, 'Biz büyüğüz.' demek onlar için hoş bir davranıştı ve sanırım Gül'le benden başka kimse buna karşı çıkmadı.
Gül'e durumu anlattığımda "Bana hiç fark etmez. Kim nereye istiyorsa giderim. Kavga etmeye de hazırım." dedi.
Gerçekten de her an kavga edecekmiş gibi hazırda bekliyordu. Yanına oturdum. Okulumuzun diğer okullara benzemediğini, en ufak bir olayda disiplin cezası alacağını anlatırken, aklıma kendi yaptıklarım geldi. İnsanlara nasihat vermeyi severdim ama verdiğim nasihatleri kendim uygulamazdım. Okulda çok fazla tutanağım vardı o yüzden her an okuldan atılabilirdim.
Beni dürtüp "Sen okulda akıllı uslu birine benzemiyorsun, bana neyin nasihatini veriyorsun ki?" diye sordu. Aynı şeyleri düşünüyorduk sanırım.
Tam söze girecekken "Ben senin adını daha önce çok duydum. Deli diyorlar sana, sinirlerine hâkim olamıyormuşsun. Her kavgada kendini kaybediyor, uzun bir süre kendine gelemiyormuşsun." deyince bir an durup kafamı sallayarak söylediklerini onayladım. Gerçekten de öfke problemim vardı. Sinirlendiğim an kendimi durduramıyor, karşı tarafa zarar vermekten kaçınmıyordum.
Okul çıkışında eve doğru giderken arkamdan gelen seslere döndüm. Aras bana sesleniyordu. Durup yanıma gelmesini bekledim.
"Niye hızlı gidiyorsun? Dur da beraber gidelim." Diye söylenirken yürümeye devam ettim. Gül'ü ortamıza alarak yola devam ettik. Aras anılarımızı Gül'e anlatıyor, Gül'ün anılarını bana anlatıyor, yolda güle eğlene ilerliyorduk.
On dakikalık bir yürüyüşün ardından marketin önünde durduk. Onlar içeri geçerken paramın olmadığını bildiğim için dışarda kaldım.
Gül yanıma gelip "Gelsene!" dediğinde param olmadığını söylemeye utandığım için "Ben sizi burada bekliyorum." dediğimde "Hadi gel, bu sefer bendensin." deyip gülmeye başladı. Çok utanmıştım ama kolumdan tutup beni markete soktu. Gül'ün arkasından yavaş adımlarla yürürken süt reyonunda durduk. İki tane süt aldı.
Bana dönerek "Yeter mi?" dedi, gülümsedim.
"Seviyorum ama o kadar da çok içmem. Günde sadece altı yedi tane içiyorum." dediğimde,
"O zaman alayım" dedi ama itiraz ederek "Evde çok sütüm var, onlardan içerim." deyip yalan söyledim. Evde sütüm yoktu ama ablamı arayıp gelirken almasını isteyebilirdim.
Kasaya doğru ilerledik. Gül sütlerin parasını ödedikten sonra sütü bana uzattığında teşekkür edip elinden aldım. Hızla açıp içmeye başladım. O benim aksine daha yavaş bir şekilde içiyordu. Sütü bitirip çöpe attım.
Elindeki sütü bana uzatıp "Al bunu da iç." dedi. İçmeyi çok istemiştim ama o kadar da değildi.
"Yeter, bugün çok içtim." deyip ona ikinci yalanımı da söylemiş oldum. Bineceğim otobüs durağına gelince herkesle vedalaşıp beklemeye koyuldum.
Cebimden telefonu çıkararak sosyal medyaya girip Gül'ün hesabını aramaya koyuldum. Bulup hemen istek attığımda o da bunu bekliyormuş gibi hemen kabul etti. Hesabını incelerken çok erkek arkadaşı olduğu için biraz soğumuştum ona karşı. Çünkü ben başıma bela almak istemiyordum. Kavgadan çekinmek değildi bu, ama başımın da derde girmesini istemiyordum. Ne de olsa bu şehre bu yüzden gelmiştim. Hesabını incelerken erkek arkadaşı var mı yok mu diye merak ettim ama herhangi bir belirginlik yoktu hesabında.
Kafamı telefondan kaldırıp otobüs geldi mi diye bakarken geldiğini fark edip binmek için yürümeye başladım. Otobüse binip hemen ablamı aradım. Ona anlatmak zorunda hissediyordum kendimi. Ne olursa olsun o benim için sadece bir abla değildi. Aradığımda ilk çalışta telefonu açtı ve eve gittiğini söyledi. Parkta beni beklemesini, ona bugünkü olaylarımı anlatacağımı söylediğimdeyse "Eve geçelim orada anlat. Çok yorgunum." demişti. İtiraz etmeden kabul ettim.
On dakikalık yolculuğun ardından otobüsten inip eve doğru yürüdüm. O kadar heyecanlı yürüyordum ki önümdeki dik yokuşu bitirip, sitenin önüne geldiğimi nefes nefese kaldığımda anlamıştım. Eve geçmeden önce son sigaramı içmek için sigaramı çıkarıp yaktım. O sırada telefonumdan bildirim sesi geldi. Önemsemeden sigaramı yakıp telefonu çıkardım. Gül'ün eklediği yeni bir hikâyenin bildirimiydi. Eklediği hikâyeye baktığımda yanında çocuğu görünce erkek arkadaşı olduğunu düşünmeye başladım. Çok samimi bir fotoğrafları vardı sanırım düğüne gideceklerdi, düğün hazırlıkları yazılmıştı.
Moralimin yavaş yavaş düşmeye başladığını anladığımda 'Ne yapıyorsun sen Kuvars?' diye kendi kendimi öğütmeye çalışıyordum. Bu kadar kısa sürede âşık olamazdım. Belli ki benimki aşk değil, rüyalarıma giren kızı merak ediyor oluşumdu. Telefonu cebime koymak yerine Gül'ün hesabında gezmeye başladım. Çok fazla erkek arkadaşı vardı ve bu beni rahatsız edecek bir durumdu. Ben bu şehre kavga etmeye değil, güzel bir hayat yaşamaya geldiğim için bir anda ona karşı olan duygularım değişti gibi hissettim. Hesabından çıkıp sigaramı içmeye koyuldum. Sigaram bitince eve doğru ilerlemeye başladım. Asansöre bindiğim an, Gül'ü ablama anlatma hevesim kalmamıştı. İçimde ona hangi duyguları ne ara beslediğimi bilmiyordum ama onu daha çok merak etmeden, hiç yaşanmamış gibi görmezden gelmem gerekiyordu. Tek unsur tabii ki de erkek arkadaşlarının çok olması değildi. Onu hiç tanımıyordum. Rüyalarıma giren küçük bir kızdı sadece ve belli ki büyük yaraları vardı. 'Benim bu yaraları kapatmaya çalışmam belki daha çok açacak onun yaralarını. Belki de ona belki daha büyük bir zarar vereceğim.' diye düşünüyordum. Haklıydım bence ama onu çok da merak ediyordum. İnsanların

Dertlerini bir psikolog gibi dinler, onlara yardım etmeyi çok severdim. Belki bu yüzden onu merak ediyordum...
Asansörün kapısı açılır açılmaz hızla evin ziline bastım. Kapıyı benden bir küçük kardeşim Ahmet açmıştı. Beş kardeştik. Ablam en büyüğümüz, sonra ben, sonrasında da Ahmet, Bünyamin, Ertuğrul diye sıralanıyorduk. Annem ve babam mutfakta oturuyordu. Onlara hemen selam verip ablamın odasına doğru yöneldim. Bir an duraksadım 'Acaba söylesem mi, söylemesem mi?' diye. Bugünü hiç olmamış gibi varsaymak istiyordum ama ablamdan da bir şeyleri saklamak istemiyordum. O yüzden kapısını çalıp ses vermesini bekledim.
"Gel" dediğinde kapı kulpunu indirip içeri girdim. "Müsait misin?"
"Gel bakalım İLLO, müsaitim." dedi.
İLLO, benim küçüklük lakabımdı. Ablam bir şarkıdan duymuş; lakabımı takmış, tüm ailemde bu lakaba uyup, öyle kalmıştı. İkinci adım gibi bir şeydi. Arkadaş çevremde kimse bilmezdi bu lakabımı. Sadece aile içi olarak bilinir, ne zaman söylense sinirlenirdim. Tabii ablam hariç. O söylediği zaman mutlu olurdum hep. Odasına girdiğimde yatağına uzanmış bir şekilde beni bekliyordu. Hemen aynanın önündeki sandalyeyi çekip oturdum. İçim içimi yiyor, kararımdan dönmemek için kendimi zor tutuyordum. Neden ablama anlatmak istemiyordum acaba? Ama ondan da hiçbir şey saklayamazdım. Saklasam bile zaten anlar, gelip söyleyene kadar ısrar edip en sonunda söyletirdi bana her şeyi.
Kafasını telefondan kaldırıp bana baktı.
"Dinliyorum?" dediğinde hiç uzatmadan, diretmeden lafa girdim.
"Rüyalarımdaki Gül..." dediğim an yerinden fırlayıp büyülü gözlerle bana baktı.
"Buldun değil mi onu?" dediğinde kafamı yukarı aşağı salladım. Yine haklı çıkmıştı ablam. 'Bir şeyler olacak.' dediğinde olurdu. Her şeyi önceden tahmin etme diye bir gücü vardı sanki ve bu da tutmuştu.
"Ee anlatsana, devam etsene? Nerede buldun? Nasıl buldun? Nasıl bir kız?" diye ısrarla sorularını sormaya başladığında ben de tek tek sorularını yanıtlamaya başladım.
"Okulda buldum. Bizim okula nakil aldırmış. Bir arkadaşımın arkadaşı. Nasıl bir kız olduğunu bilmiyorum ama çok garip bir insan, sırlarla dolu. Onu çok merak ediyorum ama bir o kadar da istemiyorum merak etmeyi. Neden diye soracak olursan belli ki çok yarası var ve ben bunları kanatmak istemiyorum. Hem bana göre bir insan değil çok erkek arkadaşı var, ben böyle şeylere gelemem biliyorsun sen de. Galiba sevgilisi var." dediğimde ses tonum ve yüzüm bir an düşmeye başladı. Ablam ise her zamanki gibi sorusunu sormaya devam etti.
"Nereden çıkardın sevgilisi olduğunu?"
"Az önce bir hikâye atmış oradan gördüm bir çocuk ile atmış sanırım erkek arkadaşı."
Ablamda hemen Gül'ü savunur bir şekilde "Belki normal arkadaşıdır veya abisidir, kuzenidir nerden biliyorsun? Sen demiyor musun erkek arkadaşları çok diye. Belki onlardan biridir?" dedi.
Aslında mantıklıydı ama ben buna kendimi pek inandırmamıştım. "Belki sevgilisi?" dediğimde ses tonum tekrar düşmeye başladı ki ablamda bunu anlamıştı.

"Sen bu kıza âşık mı oldun?" diye sordu. Çok zor aşk, sevgi işlerine giren biriydim. Kolay sevemezdim ama kolay bir şekilde bilebilirdim. Bir an kendim için bir tereddütte kaldım bir dalgınlığın ardından ablam,
"Söylesene ya âşık mı oldun bu kıza sen?" diye çıkışınca durumu bozmamak adına "Âşık olmadım ama onu çok merak ediyorum. Acaba neyin nesi? Ama bir o kadar da istemiyorum abla öğrenmeyi. Kafam yine karıştı biraz yardımcı olsana bana." dedim.
İçimi okurcasına "Sen bu kızı incitmekten mi korkuyorsun?" dediğinde kafamı onaylarcasına salladım. İncitmekten, kırmaktan korkuyordum. Ablamda beni anlar gibi baktı yüzüme. Elini saçlarımın arasına geçirip saçlarımı okşamaya başladı.
"Peki, bu kızın yaralarını deşmemek istiyorsun tamam. Sana gerçekten ihtiyacı varsa ya? Ve bu yaraları senden başkası kapatamazsa? Ne yapacaksın, sana uzanan eli geri mi çevireceksin?" dedi.
"Hayır, tabii ki de!" diye ayaklandım. Bana çevrilen eli hiçbir zaman geri çevirmedim ben ama şu an büyük bir çıkmazın içerisindeydim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Aklımda bir yerde yardım eli uzatmak varken bir yanım da hiç görmemiş gibi devam et diyordu.
"Biraz zamana ihtiyacım var."
"Senin o zamana ihtiyacın var da peki Gül o zamana kadar dayanabilecek mi?"
Gözlerinin içine baktım. Gerçekten yardıma ihtiyacı vardı ama dışarıya hiç vurmuyordu. İçindeki çocuğu hiç belli etmiyordu ama anlayabiliyordum.
Bazen arayıp buldukların değil de tesadüfen rastladıkların mutlu eder seni.

HalesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin