Bölüm 4

166 15 2
                                    

Pazartesi günü olmuştu sonunda. İki günlük hafta sonu tatili iki asırlık gibi geçmişti. Erken saatte uyanıp okula gittim. Evet, sadece onu görebilmek için. İki günde bana ne olmuştu bilmiyorum ama her saat başı sosyal medya hesaplarını kontrol ediyor, erkek arkadaşı olup olmadığını takip ediyordum. Sonradan öğrendiğime göre erkek arkadaşı yoktu. Beraber hikâye attığı çocuk ise kuzeniydi. Ne ara bu kader hızlı hareket etmiştim, ne ara bu kadar kararım değişmişti bilmiyorum ama galiba onu görmek için elimden geleni yapıyordum.
Hızlıca evden çıkıp durağın yolunu tuttuğum sırada telefonum çaldı. Telefona baktığımdaysa Sude'nin aradığını gördüm. Her gün beni uyandırırdı. Bazen başaramaz ama başarana kadar denerdi. Çoğu kez kavga ediyorduk bu duruma ama hiç de kalbi kırılmıyor, her gün aynı şeyleri yapıyor, hatta bazen günleri unutup hafta sonları bile arıyordu.
Telefonu açtığımda enerjik bir sesle "Günaydın!" diyerek yüzümü gülümsetti. "Günaydın." diyerek karşılık verdim
"Hayırdır bugün hemen açtın telefonu ve hâlâ kızmadın bana?"
Gülerek "Duraktayım, okula gidiyorum. Bugün erken uyandım." dedim. Çok şaşırdığı sesinden belliydi.
"Hayırdır aslanım ne oluyor sana? Sen bu saatlerde şehir yıkılsa '1 saat sona uyandırın beni.' diyen insansın bu saate ne işin var durakta?" diye gülmeye başladı.
"Uyandım işte." diyerek kestirip attım. "Sen neredesin?"

"Evden çıkacağım. Okula gitmeden önce kahvaltı yapalım." dedi ama ben okula gidip onu görmek istiyordum.
Reddettiğimdeyse çocuksu sesiyle "Lütfen" dediğinde kıramadım.
"Okulun üst tarafındaki tostçuda buluşalım. Aras'ı da çağır o da gelsin" dediğimde gayet memnun bir sesle,
"Tabii ki çağırırım. Sen yeter ki iste." dedi.
Konuşmakta tereddütte kalmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kısık bir sesle "İstersen söyle, onu da getirsin. Hem bizim ortamı görmüş olur." dediğimde Sude sinirli bir sesle;
"Kuvars, sana ne oluyor koçum? Neden bu kadar bizimle takılmasını istiyorsun bu kızın? Ben bu kızı hiç sevmedim. Sen nasıl sevdin birdenbire?" doğru söylüyordu aslında. Sude ile insanları iyi tanırdık ama bu sefer farklı düşünceler içerisindeydik. O Gül'ü hiç sevmemişti ama ben çok sevmiştim. Bu da Sude'nin zoruna gidiyor olmalı ki bu kadar tepki gösterdi. Biraz zoruma gitse de belli etmemek için gülmeye başladım.
"Farklı bir amacım yok. Sadece yanımızda kalsın, kendini kötü hissetmesin." dediğimde kendimi kandırmaya çalışıyordum.
Sude'nin bunu anlayacağını bildiğim için telefonu hemen kapatıp otobüsü beklemeye koyuldum. Dört dakika sonunda otobüs geldiğinde tostçuya gitmek için yola koyuldum. O sırada telefonumu açıp sosyal medya hesabıma girdiğimde önüme ilk Gül'ün fotoğrafı çıkmıştı. Attığı fotoğrafta o kadar güzel gülmüştü ki gözlerinin denizinde kaybolmuştum adeta. Fotoğrafı ekran görüntüsü alıp galerime gönderdim. Bir süre 'Ne yapıyorsun sen Kuvars?' diye kendimi sorgulamaya başladım. Gerçekten de bana ne olduğunu bilmiyordum. Sadece içimden o fotoğrafı açıp tek tek yüzünün her santimini incelemek geliyordu, öyle de yaptım. Galeriye girip fotoğrafı yakınlaştırarak yüzünün her santimini incelemeye kalktım. Belki çocukçadır. Ama içimden yapmak geliyordu ve yaptım.
O sırada kulağımda kulaklıkla şarkı dinliyorken, şu sözlerde kendimi kaybettim:
"...Güzelmiş çirkinmiş ne fark eder ki
Deli gibi sevmek ruhumuzda var..."
Daldığım fotoğraf, kulağımda çalan şarkı... Neyin nesiydi bu kız? Daha 2 gün öncesine kadar onu istemiyordum ama şimdi fotoğrafını inceliyordum. Hem de santim santim. Bir an kendimi geriye itip dışarı baktığımda ineceğim yeri çoktan geçmiştik. Beş durak geride kalmıştı. Hızla butona basıp indim. Gerçekten de bu kız yüzünden aklımı kaybediyordum. Hızla yürüyorken Sude aradığında açıp beş dakika içinde oradayım dedim ve yola devam ettim. Hızlı yürüye yürüye tostçuya yetiştim. Sandalyeye oturan Sude'yi görüp yanına gittim. Her zamanki gibi yine oflayıp pufluyordu.
Evet, haklıydı her yere geç kalırdım. Özür dileyip oturdum. Bu seferde Aras'la Gül'ü beklemeye koyulduk. Sude ve ben heyecandan yerimizde duramıyorduk. Zaten Aras'la Sude sevgiliydi. O zamandaki dilimizde sevgililerdi yani biz öyle adlandırıyorduk. Ben neden heyecanlıydım sorusuna gelirsek eğer gerçektende Gül'ü görmek, onunla sohbet etmek, daha yakından tanımak istiyordum. Galiba ona karşı olan duygularım değişmişti ve beş gün önce tanıdığım insanı, bugün görmek için can atıyordum. Kısa bir bekleyişin ardından Aras gelmişti ama Gül yoktu. Belki arkadan yavaş yavaş geliyor umudu ile bekliyordum ama Gül gelmemişti. Aras gelip bizle selamlaşırken yüzümdeki mutluluk bir anda yok olup gitmişti ama Aras'a sorarsam yanlış anlayacağını anladığım için sustum. Onun anlatmasını bekledim. Tostlarımızı söyledik. Yemeklerimizi yerken Sude sağolsun Gül'ü sormuştu Aras'a. Aras ise canı sıkılmış bir şekilde konuşmaya başlayınca korkmaya başladım ben de. Ağzının içine bakıyordum adeta. Dilinden dökülecek her bir cümle için saniyeleri sayıyordum.
Aras, Gül'ün eski okuluna nakil aldığını; bizim okulu sevmediğini, ısınamadığını belirtirken benim de canım sıkılmıştı. Kavuşamadan ayrılmış gibi hissediyordum kendimi. Cebimden sigara paketini çıkarıp Aras'a uzattım içinden bir dal aldı. Sude kullanmıyordu ama o da elini uzatıp bir tane aldı. Bende dudaklarımın arasına sigaramı koyup cebimden çakmağı çıkararak hepimizin sigarasını yakmıştım. Aras neyim olduğunu anlamış olmalı ki sordu. Yalan söylemek istemiyordum, söylemem gerekiyordu ama söyleyemedim.
"Gül'e sıkıldı canım. Burada kalsaydı eğlendirdik hem. Aramıza bir kız kardeşimizi daha eklerdik güzel bir arkadaş grubumuz olurdu en azından. O da güzel yüzlü, eğlenceli biri. Bize ayak uydurabilirdi. Sonrasında zaten alışırdı bize" dedim Aras da
"Bende aynısı söyledim ama anlamadı beni de. Şu anki okulunda herkes birbirini tanıyor. Herkes aynı mahallenin insanı olduğu için orada daha rahat ama çok okuldan kaçıyor. Annesi kaçtığını duyar veya görürse onu bizim okula tekrar göndereceğini söyledi." deyince mutluktan havaya uçmamak için kendimi zor tuttum.
İçimden bir ses geri geleceğini söylüyordu ama okuldan kaçıp annesine yakalanması gerekiyordu. Komik ama gerçek, geri gelmesi için onun okuldan kaçmasını istiyordum. Uzun bir sohbetin ardından okula gitmek için ayaklandık. Aras hemen hesapları ödeyip geldi. Tabii ki Aras'a hesabın hepsini ödetmedik. Herkes kendi yediklerinin parasını ödemişti. Kendi aramızda aslında paranın ne bir değeri ne bir önemi var ama herkes kendi yediği yemeğin parasını öderdi. Okul için yola çıktığımızda Sude ile Aras sohbet ede ede giderken ben de biraz arkadan yürüyüp telefonla ilgileniyordum.
Gül'e mesaj atmamak için kendimi zor tutuyordum. Sayfayı yenilediğimde attığı hikâyeyi gördüm. Hızlıca girdim, üç saniyede girdim evet. Soru çıkartması atmıştı soru sor diye. Dayanamayıp oradan yazdım
"Neden gittin ki bizim okuldan? Kalsaydın çok eğlenirdik. Hem benimle çikolatalı sütü kim paylaşacak?" diye yazmıştım. Gecikmeden cevap geldi
"Ne yapayım? Orası hiç sarmadı, eski ortamımı çok özledim." diye yazdığı soru çıkartmasını okuduktan sonra geri gelmeyeceğine kanaat getirsem de elbet bir umut vardı ve o umut için elimden geleninin fazlasını yapacaktım.
Okula geçtiğimde ilk ders bitmiş, herkes teneffüsteydi. Gül'ün yakın arkadaşı olan Mislina; bilmediğimi zannedip yanıma gelip, Gül'ün okul değiştirdiğini söyledi. Haberim yokmuş gibi davranıp suratımı astım.
"E bana sütü kim alacak şimdi?" diye ortamı az da olsa yumuşatmaya çalıştım. Mislina hemen atlayıp "İstersen ben veririm." dediğinde istemeye istemeye aldım ve içtim. Tüm günüm kötü geçmiş, her yerde onu arıyordum ama yoktu. Olmayacaktı. Bu gerçekle yüzleşmem gerekiyordu ama onun gelmesi için bir ihtimal vardı ve benim gidip Aras'la konuşmam gerekiyordu.
Aras'ı bulup karşıma aldım soru dolu gözlerle bana bakınca hiç lafı uzatmadan "Gül'ün annesiyle konuş, buraya geri gelsin." Dedim.
"Bu seni niye ilgilendiriyor ki? Ailesiyle arasında olan bir şey ve sen iki gündür tanıdığın bir insana neden bu kadar önem verdin anlamadım." dediğinde çok sinirlenmiştim ama sakin kalmak için kendi kendime sabır çekiyordum.

Aras'a aynı cümleleri tekrar edince "Zaten ilk hatasında buraya geri gelecek. Bu kadar kafana takma, geri gelecek o. Ama sana sorduğum sorunun cevabını ver. Annesini arayıp konuşabilirim." dedi.
Baştan savma bir cevap vermek istesem de bu kendisini tatmin etmeyecekti ama doğruları da söylersem belki annesini arayıp, bu okula gelmemesi gerektiğini söyleyebilirdi. Aras çok yakın bir arkadaşımdı evet, ama Gül de ailesinin emanet ettiği biriydi ve benden daha değerli olduğu kesindi. Aras'a bir şey söylemem gerekiyordu ama söyleyemiyordum. Sadece karşısında suç işlemiş küçük bir çocuk gibi duruyordum. Ta ki koridorun sonundan gelen bağrışma seslerini duyana kadar.
Arkam dönük olduğum koridorda hızlıca döndüğümde gözüm ilk olarak arkadaşımız olan Emre'yi gördü. Her zamanki gibi yerinde duramamış yine kavga ediyordu. Ben ise kavgalara karışmamak için kendime söz vermiştim. Attığım en ufak adımda; karıştığım, girdiğim en ufak kavga veya olayda okuldan atılacağımı biliyordum ama ne olursa olsun karşımdaki Emre'yi görünce yerimde duramayıp koşmaya başladım.
Aras'la omuz omuza koşup koridorun sonuna gidişimiz, uzun olmasına rağmen en fazla üç saniyedeydi. Ayırma niyetiyle gitmediğimiz zaten belliydi. Girdiğimiz kavga ortamında yara almadan ama yara vererek çıktık ve her zamanki gibi yine sonumuz müdürün odasıydı. Korkuyordum, eğitim hayatımın bitmesini istemiyordum. Ne de olsa Hatay'dan Maraş'a bu yüzden gelmiştim ama yapacak bir şey de yoktu. Arkadaşıma orada bakarak yok gibi davranamazdım sonuçta.
Müdür geldiğinde ilk benim yüzüme bakıp "Her zamanki gibi yine buradasın Kuvars, hoş geldin. Gerçi niye hoş gelesin ki, ne de olsa her gün buradasın değil mi?" diye dalga geçerken ellerimin ve vücudumun titrediğini hissettim. Çünkü gerçekten bu sefer beni kurtaracak kimse yoktu.
Müdür yardımcımız Efsun Hanım, beni defalarca kurtarmasına rağmen bu sefer yoktu ve bu hiç iyi olmamıştı. Yazılan tutanakla ben, Aras ve Emre disiplin kuruluna sevk edildik. Azarımızı işittikten sonra da sınıfımıza doğru yürümeye başladık. Emre bizden özür dileyip "Benim yüzümden okuldan atılabilirsin, neden kavgaya girdin ki? Ben hallederdim." diye cümlesini bitirir bitmez omuzuna bir yumruk atıp "Biz bu günler için varız oğlum." dediğimde ortamıza geçip ellerini benimle Aras'ın omuzuna atıp" E iyi ki varsınız o zaman." dediğinde gülmeye başladık. Gülüş seslerimiz tüm koridorda yankılanırken hiç umursamadan sınıfa gittik.
Sırama oturduğumda acaba arkadaşlarım gerçek mi, dostluğumuz gerçek mi diye düşünmüştüm. Onlar benim için daha önce kavga etmemişti ama ben onlar için defalarca her şeyi göze alıp gelmiştim. Tabii ki her şey bir kavgaya gelip gelmemekle bitmiyordu. Yalnız olduğum zaman da yanımda değillerdi, iyi olmadığım zaman da değillerdi... Sadece iyi gün dostlarıydı, o kanıya varmıştım bir an. Olsun ama, haklıydım. Keşke o gün, o kanıya daha çok inanıp; onlarla mesafemi fazlasıyla açsaydım.

HalesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin