𝟟

231 22 10
                                    

2019

İki genç çocuk montlarını çıkarıp portmantoya asarken esmer olan "Ruto sen oyunu hazırla, ben abur cuburları getireceğim." diyerek bozmuştu sessizliği. Siyah saçlı olan başını sallayıp, sürekli geldiği için iyi bildiği evin koridorunda ilerleyip salona girmişti.

Oyunu televizyona bağladıktan sonra televizyonun tam karşısındaki geniş, üçlü koltuğa oturmuştu. İçeriden gelen tıkırtı seslerini fark ettiğinde "Jeongwoo yardıma geleyim mi?" diye seslenmişti. "Hayır, gerek yok." Arkadaşının sesini duyduğunda o göremesede onaylarcasına sallamıştı kafasını.

Çok geçmeden Jeongwoo elinde tuttuğu tepsiyle odaya girmişti. Büyük kaselere koyduğu abur cuburları koltuk ve televizyonun ortasında duran sehpaya yerleştirdikten sonra ayağa kalkıp neyin eksik olduğunu anlamaya çalışmıştı. "Kola yok mu?" Siyah saçlının sesini duyduğunda başını onun oturduğu koltuğa doğru çevirmişti. "Ah, tamamen unutmuşum üzgünüm. Hemen gidip alırım bekle olur mu?" Haruto başını hızla sallamış ve "Gerek yok alırım ben." demişti. Küçük bir tartışma başlayacak gibi duruyordu.

Okul açıldıktan bir hafta sonra sıra arkadaşı olmuş ve aniden çok iyi anlaşmaya başlamışlardı. Onları gören biri uzun zamandır arkadaş olduklarını düşünebilirdi oysa ki sadece üç haftadır tanışıyorlardı. Kendileri de bu duruma şaşırsalarda yakın olmaktan asla şikayetçi değillerdi.

Çalan zille birlikte Jeongwoo cevap vermek için açtığı ağzını kapatırken ses gelmesini beklemedikleri için ikilinin kafası otomatik olarak kapıya doğru dönmüştü. "Ben açarım." demişti Haruto. "Hayır, ben açarım." diye karşılık verdi ona Jeongwoo. Haruto çoktan odadan çıktığı için adımlarını hızlandırmış ve sesini yükseltmişti.

Önden giden Haruto kapıyı açtığında hiç tanımadığı birisini görmüştü karşısında. Kendilerinden bir ya da iki yaş daha büyük duran, siyah uzun saçlara sahip bir gençti bu. Haruto tam "Kime bakmıştınız?" dediği sırada yanına ulaşan Jeongwoo tuttuğu kapı kolunu kendine doğru çekerek kapıyı biraz daha açmış ve karşısında gördüğü yüzle genişçe gülümsemişti. "Jaehyuk hyung, içeri gelsene." Jaehyuk da gülümseyip içeriye adımını atarken Haruto memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle kapının önünden çekilmişti.

İkiliyi kısaca birbirlerine tanıtmak isteyen Jeongwoo, Haruto'ya "Jaehyuk hyung, bizim karşı komşumuz." demiş sonra da başını ayakkabılarını çıkaran çocuğa çevirmiş ve "O da benim yakın arkadaşım Haruto." diye devam etmişti.
"Memnun oldum." diye mırıldanmıştı ikili ama Jaehyuk'un aksine Haruto'nun sesi daha kısık çıkmıştı.

Alacakları kolayı tamamen unutarak içeriye geçmiş ve üçlü koltuğa kurulmuşlardı. Haruto oyuna başlayacaklarını düşünse de öyle olmamış, konuşmalarını bir yerden sonra dinlemeyi bıraktığı ikili şakayla karışık bir tartışmaya girmiş ve birbirleriyle uğraşmaya başlamışlardı.

Jeongwoo'nun memnuniyetsiz çıkan yüksek sesini duyduğunda boş boş baktığı ekrandan alıp ikiliye çevirmişti bakışlarını. Jaehyuk tek eliyle arkadaşının iki bileğini de tutmuş, boşta kalan eliyle çocuğun koyu kahverengi saçlarını karıştırıyordu. "Senden büyüğüm, benimle düzgün konuşmalısın." Jeongwoo ellerini kendisine doğru çekmeye çalışırkerken "Tamam, bırak saçımı mahvettin!" demişti.

Haruto hissettiği rahatsızlık duygusunu o an farketmişti. Neden rahatsız olmuştu ki? Arkasına yaslanıp onlara bakmayı bıraksa da midesinde hissettiği o küçük kramplar geçmemişti.

Bir an için Jeongwoo ile sandığı kadar yakın olmadığını düşündü. Hatta belki de ona göre hiç yakın değilizdir, dedi içindeki ses. Yanında oturan ikilinin seslerini duydukça rahatsızlık seviyesi artıyordu.

Bu hissi daha önce kendisinden dokuz yaş küçük kardeşi doğduğunda da hissetmişti, çok net olmasa da hatırlıyordu o zamanları. Daha net hatırladığı bir başka şeyse kız kardeşi dört yaşına gelene kadar o mide kramplarını hissetmeye devam ettiğiydi.

Anne ve babasının tüm ilgisinin yıllarca kendisinde olmasına alışmış olan çocuk aniden aralarına katılan ailenin yeni üyesiyle kıskançlığına engel olamamıştı. Ne zamanki küçük kız evdeki herkes çocuğa adıyla sesleniyor diye 'Haruto' demeyi bırakıp ona 'abi' diye seslenmeye başladıysa Haruto da kıskançlığını yavaş yavaş bir kenara bırakıp kardeşiyle oynayan ve ilgilenen iyi bir abi olmaya başlamıştı.

Jeongwoo da sevdiği ve değer verdiği bir arkadaşı olduğu içindi belkide bu hissettiği rahatsızlık. Bu düşüncesini solduran başka bir düşünce düştü o an aklına: ondan önceki yakın arkadaşımı böyle kıskanmıyordum. Alt dudağını kemirmeye başladı. Yakın arkadaşı Asahi'yi arada bir de olsa kıskandığına emindi ama kesinlikle başkalarıyla yakın olduğunda değil.

Mesela Haruto'dan başkasını yakın arkadaş olarak tanımladığında ona trip atardı sonra Asahi, Haruto'nun sevdiği birkaç aburcuburla kapısına dayanırdı. Yine de o anlarda midesine kramplar girmiyordu.

Bu his daha çok 'şimdi o var ve beni bırakacak' gibiydi. Kardeşi doğduğunda ailesinin artık onu sevmeyeceğini düşünmesi gibi. Terk edilme ihtmalinden korkmak. O an bu hissettiklerinin sıradan şeyler olmadığını farketti. Herhangi birine karşı hissedebileceği bir şey değildi.

Telaşla ayaklanıp "Benim gitmem lazım." demişti fiziksel teması kesseler de birbirleriyle atışmaya devam eden ikiliye. "Daha oyun oynayacaktık." Jeongwoo dudaklarını memnuniyetsiz bir ifadeyle büküp söylenmişti. "Sonra oynarız, annem çağırıyor." Çocuğun cevap vermesini beklemeden hızlıca çıkmıştı evden. Hatta Jeongwoo kendisine yetişemesin diye montunu bile giyinmemişti.

O gün Jeongwoo'ya ilk kez yalan söylemiş, ne zamandır var olduğunu bilmediği o küçük hisleri fark etmişti. Ha bir de 'sonra oynarız' demesine rağmen asla oynayamadıkları oyun vardı.
_________________________________________

<3

b.a.d.y.》hajeongwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin