Yağmur bütün Seul'ü etkisi altına almış, şehrin insanlarına esaret hayatı yaşatıyordu. İşe, okula gitmeye çalışan onlarca insan, elindeki şemsiyelerin acizliğiyle sırılsıklam oluyor, kendilerine sığınacak bir liman arıyorlardı.
Evden çıkmayı göze alanlar sonunda, bir şekilde kendilerini bir korunağa atarlarken televizyonların arada kesilen yayınlarından duyulanlar aynıydı.
"Seul'de gök resmen delindi. Joseon Hanedanlığının yaşadığı büyük felaketin bir benzeriyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyen yetkililer, halkı uyarıyor. Han Nehri civarındaki evler boşaltılıyor.
Şehir merkezindeki ve civar bölgelerdeki okullar ve devlet kurumları tatil. Sabah toplanan Acil Durum merkezi başkanlığından gelen bu haberlere üniversite öğrencileri de dahil. "
Arkasına yaslanıp kahvesini yudumladı keyifle. İlk kez gece boyunca çalıştığı için ofiste kalması işine yaramıştı. Dolabından aldığı gömleği, üzerindeki kırışık gömlekle değiştirdi. Neyse ki ofiste kalmaya alışıktı, ıslık çalarak lavaboya gitti. Yüzünü yıkayıp yeni iş gününe hazır hale geldiğinde, elektriğin yeniden gittiğini fark etti. "Jeneratörler az sonra devreye girer nasılsa." diyerek masasına kuruldu, yeni bir dosyayı açtı önünde. Arkasındaki pencereden girmesi gereken ışık maalesef yeterli olmayınca, elindeki işi bırakıp derin bir nefes verdi. Gök gürültüsü ve düşen yıldırımla yerinden sıçradı, "Lanet olsun, nerede kaldı bu insanlar?" bacakları titrerken oldukça yakınlara düşen yıldırıma da küfretti.
"Gökyüzü Tanrısı birilerine çok kızmış olmalı." şiddetle camı döven yağmur damlalarını izlerken sırtını dinlenme bölümündeki koltuğa yaslamıştı Sehun. Saatlerdir bekliyordu ancak ne gelen vardı ne de giden. Elektrik arada gelse de kısa sürede gittiği için artık ışıkları yakıp söndürmek gibi bir eyleme girişmiyordu.
Akşam saatlerinde, şehri teslim alan sel suları yavaş yavaş geri çekilirken afet koordinasyon ekibi Seul'ün dört bir köşesinde işe başlamış, şehri yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Yüksek binayı terk eden Sehun evine gitmek için yola çıktığında hala bir evi olup olmadığını merak ediyordu. Söylenerek mahallesine geldiğinde çocukların sokakta bir şeyin etrafını sarıp taşladıklarını gördü.
"Kıyamet koptuğunda bile etrafta oynamak için koşturacağınızdan eminim, sizi küçük zebaniler!" çıkışarak çocukları kovaladı. Sonunda yerde yatan, çamurlara bulanmış adama ulaştığında soluğu kesildi. Üzerindeki montu çıkarıp yaralı adamın üzerine geçirdi. Derin nefes alışları dışında hayat belirtisi göstermeyen kirli bedeni, zor da olsa sırtına alıp yola koyuldu.
Han Nehri'nin taşması yüzünden suyla dolan yollarda, temizlenme çalışmalarına hemen başlanmasına rağmen inatla yok olmayan, su birikintilerinden uzak durarak, sonunda yaşadığı üç katlı küçük apartmandaki dairesine ulaştı.
Sırtındaki bedenin tüy kadar hafif olduğu gerçeğiyle yüzleştiğinde onu çoktan yere bırakmıştı. Kendi üzerindeki kirli kıyafetleri umursamadan, koşturarak mutfağa yöneldi. Derin bir kaba su koyup eline geçirdiği bir havluyla yeniden yerdeki bedene ulaştı. Elindekilerle birlikte kontrolsüzce bıraktı kendini esmer adamın yanına. Küçük el havlusunu ıslatıp iyice sıktı. Yavaşça kıpırdanarak hareketlenen adamın suratını temizlemeye başladı.
Parmaklarının altındaki yüz hareketlendiğinde bir şeyler mırıldandığını fark etti.
"Su... Biraz su!"
Sehun sonunda anlam kazanan fısıltılar sayesinde ayaklanıp, hızlı adımlarla, mutfağa gidip su getirdi. Söyledikleri yeniden anlamsızlaşan adamın boynunu bileğine yerleştirip hafifçe kaldırdı.
Kurumuş dudaklar yavaş yavaş suyla buluştuğunda hareketlenip aralandı. Kısa sürede biten su sonunda yeniden duyuldu kısık ses. "Lütfen, biraz daha."
Sehun koşarak dolu bir bardak ile geri döndü. Yeniden kaldırdığı adama suyu içirirken kırpışan kirpikleri fark etti. Dolgun, uzun, gür okların oluşturduğu kapana çekilmek için göz kapaklarının arkasında bekleyen yemin ne olduğunu bilmekten uzak, merak etti.
Bardağı tutan elinde hissettiği sıcaklıkla, esmer bedenin istediğini anlayıp yeni bir bardak suyla geri döndü. İçtiği her yudum su rengini değiştirip ısısını arttırırken, yerdeki yaralı adam peş peşe su isteğini yeniliyor Sehun da sorgusuz adamın su ihtiyacını karşılıyordu.
Son bardağı getirmek için uzaklaştığında yerdeki bedenin ayaklanıp pencereden dışarıya baktığını gördü. Elindeki bardağı ona uzatmış şekilde arkasından yaklaştı. "Nasıl hissediyorsun kendini, iyi misin?"
Dışarıya bakan adam kafasını aşağı yukarı sallayarak olumlu cevap verdi, kendisine uzatılan bardağa uzandı, kafasını çevirme gereği duymamıştı bile, bir dikişte bardağı içtiğinde Sehun, esmer adamın adem elmasının hareketine takılı kaldı. Sonrasında kendisine uzatılan boş bardakla ikiletmeden bardağı aldı. Adamın vereceği yeni direktifi beklerken şekilli, esmer parmaklar yavaşça; hala ıslak olan saçlara girip onları dağıttı. Ardından renk oyunları oynayan irislerle buluştu gözleri.
"Balık istiyorum, bol bol balık yemek istiyorum ve yanında da bir parça deniz tarağı. Hmmmm, yosun olmadığı sürece denizden çıkan her şeyi yiyebilirim sanırım. Açlıktan ölüyorum."
Sehun verilen emirle ayaklarını hızlı hızlı tabana sürüyerek küçük mutfağına girdi. Dolabını açtığında acı gerçekle yeniden karşı karşıya gelmişti. "Yalnız, fakir ve alışveriş yapmaya üşenen biri olduğumu unutmamam gerekirdi!"
En büyük yardımcısı su ısıtıcısına bir miktar su ekleyip, dolapları kurcaladı. Kötü gün dostları hep buralarda bir yerlerde olurdu. Dolabın üst taraflarında, arkaya saklanmış iki kutuyu bulunca gülümseyerek üzerine tünediği küçük taburenin üzerinden indi.
Kaynayan suyla buluşturduğu yemekleri alıp içeriye geçti. "Gel hadi ziyafet hazır. Bende açlıktan ölmüşüm."
Esmer adamın şaşkın bakışlarını görmesini engelleyen buharları üzerinde tüten kutuları küçük sehpaya koydu. "Neyse ki deniz mahsullü olanlar kalmış. Afiyet olsun."
Sehun çubuğuyla tuttuğu ramenleri soluksuz ağzına götürürken şaşkınlıkla ona bakıyordu esmer beden. Sonunda yere çöküp oturmaya çalışan beden garip bir stilde ayaklarını uzatıp, sağ dirseğine yaslanarak dengesini sağladıktan sonra sıcak kutuyu önüne çekti. Bir kaç kez üfledikten sonra çubukları tutmaya çalıştı ancak başaramayınca çubuklar yere fırlattı.
"Şansa bak! Resmen bir köylünün eline düştüm. Güzeller güzeli Deniz Tanrıçasını kızdıracak bir şey yapmış olmalıyım."
Sehun'un şaşkın bakışları altında ona doğru kolları üzerinde sürünerek yaklaştı Jongin. "Hey köylü, besle beni. Hemen!"
Hikaye Anlatıcısından:
Öncelikle yine, yeni ve yeniden bir SeKai hikayesiyle daha geliyorum.... Sonunda!
İtiraf kısmı da burada başlasın;
Doğum günün kutlu olsun Meliii ♥ Geçikmiş kutlamamı affet :') Yaşlılığıma ver hem karşılığında bolca SeKai vereceğimden emin olabilirsin yavrucum *3*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle Ne Yapacağım? Sekai ✔
FanfictionO olmaz, bırak onu! Hayır Jongin onu değil! Biraz daha ıslak dolaşırsan... Her bulduğunu ağzına sokmamalısın, aaaaah Aman Tanrım! Seninle ne yapacağım ben?