4- Yavaş Öğretim

1.7K 132 31
                                    

Onunla geçirdiğim bir hafta, böyle söyleyince kısa gibi göründü, tamı tamına yedi günün sonunda bambaşka bir dünyaya adım atmıştım. Sabah koşturarak geç kaldığım iş yerine gidiyor bütün gün ne yapıp ortalığı birbirine kattığını düşünüyor sonrada koşarak eve geliyordum. İş arkadaşlarım bu tavırlarımı fark ettiklerinden beri ofisin yeni dedikodu malzemesi olmuştum. Önce kız arkadaşım hakkında varsayımlarda bulunmuş ve kızın güzelliğini arşa taşımışlar, ortada başıboş dolaşmamı ona bağlayarak konuyu onaylamışlardı kendilerince; ancak öğle yemeği sırasında Kris'in telefonumu eline geçirip kurcalaması bu büyük efsaneyi yerle bir etmişti.

Jongin'in telefonumu fark ettiği o gün; zorla ağzından çıkardığım aletin ne için kullanıldığını anlatmıştım. Konuşma ve yazışma kısımlarına burun kıvırdıktan sonra fotoğraf çekme özelliğine aşık olan Jongin eve gidişimi hasretle bekliyor, beni kapıda kolları açık bekliyor devamında da telefonumu alarak ortadan kayboluyordu.

Jongin'in kaybolduğu anlarda yaptığı çekimler Kris'in elinde afişe olurken aklımı başımdan alan esmer güzeli dillendirilmişti bu kez.

Haksız sayılmazlardı aslında, eve koşarak gittiğim görülmemiş bir şeydi. Ofis ikinci evimdi ve aslında evimden çok şirketi kullandığım günler çoğunluktaydı. Bir haftadır ise zaman geçmek bilmiyor, mesai saati biter bitmez kendimi şirket binasından dışarı atıp uçarcasına eve gider olmuştum. Bu arada mutlaka markete uğrayıp taze balık ve bolca meyve almayı da ihmal etmiyordum. Jongin'in beni kapıda karşılayıp elimden telefonu aldıktan sonra yeniden görünmesi için yemek faslının başlaması gerekirdi genellikle. Eğer daha öncesinde dudaklarını büzerek etrafta göründüyse bu sadece su ihtiyacından olurdu. Ona peş peşe birkaç sürahi su taşıdıktan sonra ödül olarak o tombul dudaklarıyla ödüllendirilir ve yemeğin hazır olup olmadığıyla ilgili sorguya çekilirdim.

Masa hazır olduğunda heyecanla kucağıma tırmanır onu beslemem için emirler yağdırırken arada saçlarımı okşar ve bir şarkı mırıldanırdı. Huzur... Fanus içinde yaşaması gereken bir balığın size huzur getirmesi ne kadar saçma olsa da yaşadığım buydu son günlerde.

"Köylüüüüü! Hadi beni biraz daha balıkla besle. O kadar aç hissediyorum ki seni bile yesem doymam sanki."

Kılçıklarından ayırdığım balığı ağzına uzattığımda, kucağımda kalçasını bir sağa bir sola sallayıp dans ederek balığı yemeğe başladı. Aslında yuttu daha doğru bir tabir olurdu. Kocaman bir balıktan geriye sadece kılçık kalması için genelde saniyeler yeterli olurken o kucağımda sallanmaya ve yeni balık için kaş göz yapmaya başlıyordu bile.

"Amanın! Yüce Deniz Tanrıçası bu mükemmel şeyi benim için yollamış olmalı."

Bir anlık heyecanla kucağımdan fırlayıp masanın üzerindeki renkli boncuğu ağzına atması bir oldu. Çatur çutur gelen diş seslerini ağzım açık dinlerken sonunda tepki verebildim.

"Jongin hayır! Onu yememelisin."

"Bu ne rezil bir tat böyle. Köylü! Masaya böyle iğrenç bir yemeği koymaya utanmıyor musun?"

Öyle ya, böyle iğrenç tadı olan bir bilekliği neden masaya koyuyorsam? Ağzından çıkarıp attığı boncuk dizisini yerden alıp yanına yaklaştım. İlgiyle bana bakarken diz çöküp bileğine geçirdim. "Bu yemek için değil, bu süs eşyası Jongin. Güzel görünmek için takarız."

Bileğini havaya doğru kaldırıp hareket eden boncuğu izlerken gülümsedi. "Sana güzel görünmem için bana boncuk mu aldın Sehunie? Ne yani boncuksuz çirkin miyim ben?"

Kollarını önünde bağlayıp surat astı. "Sanki hayatın boyunca benim gibi güzelini görebilecekmişsin gibi... Pis Köylü!"

Neden regl olan sevgilimin etrafında çikolatasız kalmış gibi hissediyorum?

Sessiz kalıp tezgahta hazır bekleyen tabağı masaya koydum. "Biraz ananas almıştım, yer misin?" Yeni ve ilginç bir meyveyle bütün ilgisini ona çekip yırtabileceğimden emindim. Jongin oldukça zorlu biri olsa da aslında çözmesi kolay biriydi aynı zamanda.

"Amanın, bu şey ne güzelmiş!"

Tabakta sırf ilgisini çekerken yardımcı olsun diye duran ananasın başını alıp kafasına yerleştirdiğinde dünyanın en güzel hediyesini bana yollayan tanrılara teşekkür ettim. Bütün şirinliğiyle ananas dilimlerini bileklerine geçirmeye çalışan bu doğa harikası canlıya karşı kazanma şansım elbette yoktu.

"Sehunieee! Şimdi tam da şipşaklı şeyden yapma zamanı. Hadi ışık patlatıp bu güzelliği ölümsüzleştir bakalım."

Jongin'in 'fotoğrafımı çeker misin?' soru kalıbına merhaba deyin bakalım. Tanrılara da bir meyve tabağı sunmalıyım belki de. Peş peşe verdiği pozları ölümsüzleştirirken ona kapılıyordum. Aksi ne mümkündü zaten.

"Bunlar kollarına takmak için değil Jongin, bak."

Bileğindeki halklardan birini koparıp ağzına götürdüm. Yavaşça ısırdığı ananas parçasını çiğnerken önce ekşi tadına yüzünü buruşturmuş ardından keyifle ağzını aralamıştı. "Vaaay! Bu şey hem ekşi hem çok tatlı. Çok eğlenceli bir yemek bu ananısını. Evet, Sehunie bana ananısını yedir bol bol ananısını yiyeyim ben."

Bileğindeki ananas halkaları tek tek yok olurken kendince keyifli bir şarkı mırıldanıyor bir yandan da eline aldığı telefonuma poz veriyordu. Bir anda bakışları beni buldu neşe kaynağımın. "Bugün çok yorulmuş olmalısın her zaman gittiğin yerde, enerjin sayemde yükseliyor olsa da hala oldukça düşük."

Sehun başıyla onayladığı adamın ağzına, elinde kalan son parçayı yerleştirdi. "Biraz yoruldum iş yerinde, sen çok iyi geliyorsun ama bana. Senin sayende kendimi çok daha iyi hissediyorum." Gülümsedi önce, kocaman oldu esmer tenine oldukça yakışan bembeyaz gülümseyişi. Elleri yüzümü kapatırken bedenini kucağıma yerleştirdi. Duyduğum fısıltı en başarılı güfteymişçesine yerleşti kulağıma. Bedenimi saran damarlarda kan yerine ateş akmaya başladı.

Yüzümdeki eller çekildiğinde yavaşça açtım gözlerimi, doldun dudakları yakaladı dudaklarımı. Bütün dünya içime çekiliyormuşçasına, derin bir girdaba dalıyormuşçasına öptüm onu. İnce belini sıkıca sarıp daha çok çektim kendime. Ayaklarım oldukları yerde çırpınmaya başlayınca kesildi öpüşmemiz."Bu kadar yeter Hunie, yoksa alev alacaksın. Sen bana daha lazımsın, şimdi şu bilekliklerden biraz daha varsa getirsene."

"Hemeeen" Başka söyleyecek sözü yoktu, ayakları yere değmeden, havada süzülerek mutfağa gitti Sehun. Az sonra elinde daha ucuz ama bol miktarda mandalinayla geldi. "Bunları da bir dene bakalım Jongin. Seveceğinden eminim."

Jongin ayaklanıp zıplayarak Sehun'a yaklaştı. Küçük, sevimli bir kanguru gibi görünüyordu. "Bana bu parlak, güneş rengi şeyleri mi aldın? Amanın, sıcak mı bu yoksa soğuk mu?" Ellerini uzatıp alacağı meyveyi son anda duraklayarak bekledi.

Sehun kabuğunu soyduğu mandalinayı ortaya işaret parmağını sokarak dilimlere ayırdı. Sihirli bir numara yapıyormuşçasına hareketlerini süsleyerek Jongin'e keyifli bir seyir sunduktan sonra tek tek parçaları Jongin'e ikram etti.

"Hmmmm, Bu şey süper ekşili tatlı Köylü, bayıldım!"

Sehun boynuna dolanan kollarla gerileyip yere düştü. Üzerindeki sıcacık beden mandalina tadını dudaklarıyla paylaştı. "Bunu da bileklerime takamaz mıyım Hunie?"

Seninle Ne Yapacağım? Sekai  ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin