"Aman Tanrım, bu gerçek mi Sehun?"
Kris yine ortalıkta dolaşan telefonumu almış kurcalıyordu. Nasıl bir düşünme yetisi var bilmiyorum ama her defasında şifreyi çözmeyi başarabiliyor. Jongin geldikten sonra hayatımda değişen özelliklerden biri buydu. Şifreli telefon...
"Dostum, bu afeti hangi bardan kaldırdıysan bana hemen adresi ver, şu güzelliğe baksanıza çocuklar! Resmen bir önceki hayatında ülkeyi kurtarmış bu herif."
Dostum, çocuklar ve bu herif... Kris hakkında fazla açıklama yapmama gerek yok değil mi?
"Son kalan güzelliği ben kaptım Kris, iş yerinde çalışmayı dene, mesaiye kaldığın bir gece belki Gök Tanrısı senide görür."
Kris yüzünü asıp kollarını önünde bağladı. "Hristiyan olduğumu bildiğin için böyle konuşuyorsun adi pislik."
Aslında söylemek istediğim şeyi söylemiştim. O gerçekten de bana Gök Tanrısının armağanıydı elbette bir parça da Denizler Tanrısının parmağı vardı. Bütün kutsallar birbiriyle didişirken bize bir şans doğmuş ve bizde bir araya gelmiştik işte. Önemli olan Jongin'in benim yanımda, kollarımda olmasıydı.
Telefonumu elden ele dolaştıran ve beğeni dolu nidalar savuran arkadaşlarımdan alıp yerime geçtim. Sürekli söylenerek yaptığım işlerimin başına dönüp eve gitme vaktinin hızlanmasını umarak çalıştım bütün gün.
Bu gece özel bir şeyler hazırlayacağını söylemişti Jongin, geldiğinden beri ilk kez bunu teklif etmesi bile, artık bir adım ilerlediğimizi gösterirdi, değil mi? Gerçi Kris'in bahsettiği gibi bir ilişkimiz olmasa da ona sarılmak, dudaklarındaki tadı paylaşmak bile evlenmek için yeterli bir bahaneydi benim için. Ama Jongin korkup k açar korkusuyla asla dillendirememiştim bunu.
Günden güne ona bağlandığımı hissediyordum. Bir anda hayatıma dahil olan bu adam şimdilerde her şeyimdi. Nefes alma sebebim, güne güler yüzle bakmamı sağlayan ışığım ve bedenime enerji veren kafeinimdi.
İş çıkışı yapılan içki davetini reddetmemi kimse yadırgamadı, sadece garip nidalarıyla uğurlayıp bir daha ki sefere onu getirmemi tembihleyen sözler sarf ettiler. Artık işimi iş, iş arkadaşlarımı keyifle çalıştığım mesai ortakları olarak görüyordum ve şimdi gerekli kafeinimi alabilmek için evime gitmenin tam vaktiydi.
Yolda karşıma çıkan yaşlı kadından bol miktarda cennet hurması aldım. Jongin yeni tatlara heyecanla yaklaşıyordu ve hepsi bana çok keyifli dönüşler olarak geliyordu. Seviyordum bu tepkileri, hem kim sevmezdi ki! Kucağıma kurulmuş bir Jongin tarafından azarlanıp "Besle beni Köylü!" söylemleriyle mızıldanması, ardından ağzına verdiğim meyveyi beğenmesi ve sevinçle bedenime sıkıca sarılması... Aniden birleşen dudaklarımız. Bugün belki de o gün olmalı; o'na duygularımı itiraf ettiğim gün!
Basamakları çıkarken içimde başka bir heyecan vardı bu gece. İtiraf mıydı beni bu denli heyecanlandıran, liseli bir aşık yapan? Heyecanımı bastırabilmek adına derin bir nefes alıp başımı göğe kaldırdım. Kapattığım gözlerimi açtığımda yükselmekte olan dolunay girdi bakış açıma. Tüyleri ürperirken çaldım kapıyı. Emindim, Jongin geldiğimi çok önceden anlamış ve kapının önünde beni bekliyordu. Kapı açılmayınca cebimi karıştırıp anahtarımı çıkardım. Açılan kapıyla kucağıma atlayan bedeni zar zor kucaklayıp içeriye geçtim. Bu bir ilkti ve kalbim bunu kaldırabilecek kadar güçlü müydü bilmiyordum.
"Hoş geldin Hunnie, nasıldı bugün her zaman gittiğin yer? Çok sıkılıp yorulmadın değil mi?"
Ona işe gidiyorum diye defalarca söylememe rağmen inatla bu kelimeyi kullanmıyordu Jongin. Ben de artık umursamıyordum gerçi bu durumu. Ah lanet olsun Jongin kucağımdaydı ve benim düşündüklerime bak. Doldun dudaklara yaklaştım, benim olmaları için bugün fazla beklemek istemiyordu. Bekleyemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle Ne Yapacağım? Sekai ✔
FanfictionO olmaz, bırak onu! Hayır Jongin onu değil! Biraz daha ıslak dolaşırsan... Her bulduğunu ağzına sokmamalısın, aaaaah Aman Tanrım! Seninle ne yapacağım ben?