Baji
Babamın ölümünden sonra, annemle daha küçük bir eve taşınsak da ev gayet büyüktü. Tabii, bize oda diye verdikleri odayı görünce kavramı sorgulamaya başlamıştım ister istemez. Devasa duvarlar, küçücük hissettiriyordu.
Aslında... birkaç dakika önceki anlamsız yakınlaşmamız dışındaki her türden detaya odaklanmaya çalışıyordum sadece. Ne sikime yine onu kıstırdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Neden beni itmediğini bile çözemiyordum.
O çocuğu seviyor, benimle de oynuyordu işte. Onunla seyrek konuşmaya başlamamı bile önemsememiş, sürekli o piçle telefonda konuşmuştu evdeki günlerimiz bitene dek. Arabadaki cevabı da, benimle sadece ve sadece eğlendiğinin kanıtıydı kesinlikle.
Takemichi, Senju ve Chifuyu sıklıkla birlikte takılırdı ama belli ki ikilinin arasında dahası vardı.
Yatakta oturmuş, odayı incelerken kapılardan biri açıldı ve Senju'yla göz göze geldim. Yeşil gözleri muziplikle parlıyordu. "Selam, enişte! Wakasa seninle ilgilenmemi istedi."
Dövüş sanatları derslerinde birkaç defa ondan dayak yemem dışında, Senju'yla hiçbir etkileşimde bulunmamıştım. Samimi davranması, tuhaftı.
Boğazımı temizledim. "Mimiklerimden hoşlanmıyormuş, öyle diyor."
Kıkırdayıp koluma yapıştı rahat bir tavırla ve çatılan kaşlarıma aldırmadan, oturma odası tarzı bir odaya sürükledi beni. Küçük kapı, buraya açılıyordu anlaşılan.
Koltukta yan yana oturmuştuk. Saçını toplayıp geriye yaslandı. "Normalde bu işi Shinichiro-sama'nın halletmesi gerekiyor ama kendisi önemli bir görev yüzünden Çin'de şu anda. Üstelik, yaşıtın biriyle çalışman daha kolay olabilir."
Mikey, zerre kadar bile benzemiyordu abisine. Sarayda bir yer edinememesinin sebebi de buydu. Bir anı, diğerine uymuyordu resmen. Kral, ona köpeğini bile emanet etmezdi.
"Normalde ne işle uğraşıyorsun?" diye sordum aptalca birkaç egzersizden sonra. Yüzümdeki kaslar, sızlıyordu.
"Chifuyu'nun korumasıyım," dedi omuz silkerek. "Peşinde büyük bir koruma ordusuyla gezmekten hiç hoşlanmaz ve yakın arkadaşız aynı zamanda falan. Hem, Tokyo'da deviremeyeceğim çok az şahıs var."
Vay, amına koyayım.
"Takemichi'nin görevi ne peki?" diye sorarken ses tonumu ayarlamaya çalışmıştım.
Yeniden kıkırdadı. "Danışman o da. Chifuyu, ona danışmadan hareket etmez pek."
Homurdandım ister istemez. "Fazla yakın gibiler. Chifuyu, resmen üstüne atladı saraya girdiği anda."
Bir ışıltı belirdi gözlerinde. "Şimdiden onu kıskanıyorsan, işimiz çok zor."
Kıskanmak mı? O beyinsiz ayyaşı mı? Peh!
Bakışlarımı kaçırmamak için tüm irademi kullanmam gerekmişti. "Sadece, aralarına girmiş gibi hissediyorum. Bilirsin işte."
Dostça bir tavırla omzumu sıktı. "Hiç kimse onların arasına giremez. O konuda sakın endişelenme, Baji-kun."
Dişlerimi sıktım. "Yani, birlikteler mi?"
Kıkırdadı. "Bence bu soruyu Chifuyu'ya sormalısın. Cevaplamak, haddime değil."
Siktiğimin cevabını almak için ne yapmam gerekiyordu cidden? Lanet soylular, harbiden sikik beyinliydi. Tek dertleri, entrika kasmaktı.
Biraz daha çalıştıktan sonra, Chifuyu da bize katılmıştı. Senju'yla uzun uzun kucaklaşmış, biraz laflamıştı. Kusursuz prens maskesinin ardında gizlenmiş gibiydi.
Arabadaki sert sözcüklerini anımsadıkça yutkunamıyordum. Bana bu şekilde sövebileceğini hiç düşünmemiş, neye uğradığımı şaşırmıştım. Chifuyu'yu muhtemelen asla çözemeyecektim.
Odadaki masaya yemek getirilince Senju hızlıca vedalaşmış, başka bir kapıyı kullanarak kayıplara karışmıştı. Görevliler de gidince karşılıklı oturmuş, bakışmaya başlamıştık.
"Üç saat sonra nişan töreni yapılacak," dedi biraz yedikten sonra. "Emredildiği şekilde davranacak, mutlu bir çift gibi görüneceğiz."
Tanrım, ciddi ciddi nişanlanmak üzereydim. Üstelik, onun gibi iğrenç bir prensle!
Sert bir bakış attım. "Takemichi'yle nişanlansaydın rol kesmene gerek kalmazdı."
Gözlerini devirdi. "Takemichi hakkında konuşmayı sürdürürsen seni susturmam gerekecek."
Öne eğildim. "Seversin susmamı, bilmiyorum sanki."
Benim gibi öne eğilip başını yana yatırdı. "Ses tonun çok güzel ama konuşmayı seçtiğin konular rezalet. Daha iyi bir konu seçersen seni saatlerce dinlerim, söz."
Ses tonumu güzel mi bulmuştu sahiden?
Geriye yaslanıp biraz su içtim. "Yine mi oynuyorsun benimle?"
Alnına şaplak attı. "Tanrım, cidden yeter. Benden nefret etmeni gerektirecek kadar ne yaptığımı bilmiyorum ama yoruldum." Aniden kalktı masadan. "Sana afiyet olsun. Duş alıp konuşmamı ezberleyeceğim."
Ha?
"Senden nefret etmiyorum ki," diye seslendim arkasından. "İçine düştüğüm durumdan tiksiniyorum. Otur da düzgünce karnını doyur. Sabah çok az yemiştin, olmaz böyle."
Masaya geri gelirken yanakları kızarmış, soğukluğu kaybolmuştu. "Dengemi bozuyorsun."
Sende denge mi var amına koyayım be?
Biraz daha yedikten sonra, doğrudan gözlerimin içine baktı. "Durumdan tiksinmeni anlıyorum. Sadece, düşmanın belleme beni. Bana da fikrim sorulmadı. Aldığım eğitime uygun davranmaya çalışıyorum, hepsi bu. Seninle oynamak gibi bir amacım yok. Seni kızdırmak ya da yanlış anlaşılmak istemem."
İçimi çektim. "Bir seneyi seninle geçirmek istemiyorum. Eski hayatımı istiyorum. Bu hayat, bana göre değil."
Bakışlarını kaçırdı. "En iyisi duş alayım."
Seslensem de durmamıştı bu defa. Ah, onu cidden anlayamıyordum.
alın size üst üste iki gün bölüm ,d

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kıçımın prensi || tokyo revengers
Fanfiction"açıkçası, evlenmeye zorlandığım tuhaf prensin bağımlılık yapacağını hiç düşünmemiştim." → baji keisuke x matsuno chifuyu ← × modern kraliyet & lise × çoğunlukla düz yazı [041221 - 100422]