1.7

3K 342 398
                                    

Chifuyu

Kedilerime sarılmış, ruhumdaki acıyı bastırmaya çalışıyordum umutsuzca. Günden güne kalbime daha fazla sokulan çocuğun benden tiksinmesi, berbattı. Utangaçlığına, kedilerime gösterdiği şefkate, ortak ilgi alanlarımız hakkında konuşurken sunduğu gülüşe ve şirin hallerine çokça düşmüştüm kontrolsüzce.

Beni sevmeyen, benden kurtulmak isteyen birini seviyordum... Harika!

Tanrım, onu öpmekten bahsettiğimde verdiği tepki de neydi öyle? Hastalıklı bir ucubeymişim gibi hissettirmiş, kalbimi kırmıştı.

Üç ay sonra, gemiye binecek ve özgürlüğüne kavuşacaktı. Bana da başka birini bulur, aynı rollere tekrar girmemi sağlarlardı...

Poe'nun yeniden öksürmesiyle, aptalca sorunlarımdan sıyrılıp endişeyle doğruldum. Mutsuzluğumun diğer sebebi de kedimin rahatsızlığıydı. Poe, yaşlı bir kediydi ve son zamanlarda sürekli tüy yumağı kusuyordu. Kraliyet veterinerleri, bir türlü iyileştirememişti bebeğimi.

Poe'yu göğsüme bastırıp başını öptüm. "İyi olacaksın, tamam mı?" Zayıf bir sesle mırıldandı. "Seni çok seviyorum, Poe. Lütfen, iyileş."

Kapıya vuruluncaya dek, Poe'yu nazikçe okşayıp ağlamıştım. Keisuke'nin kırıcılığı ve Poe'nun hastalanması, canımı küle çeviriyordu. Günden güne mutsuzluğa bulanmış, çaresizliğimi içime gömmüştüm.

Yanaklarımı ve burnumu sildim. "Girebilirsiniz."

Geldi yine kalbimin piçi, kafamın sikicisi.

Keisuke'nin pişmanlık dolu bakışlarına kanmamak için, Poe'ya dikmiştim sızlayan gözlerimi.

"Yemeği hazırlamışlar. Soğutmadan ye istersen."

Yeniden öksüren Poe'nun sırtını okşadım. "Aç değilim. Size afiyet olsun, Baji."

Halının kenarına, bağdaş kurarak oturdu. "Yapma ama böyle. Resmiyete ne gerek var?"

Yüzsüz, dengesiz, puştperest pezevenk seni...

En sert, kibirli piç ifademi takındım. "Aramızda en ufak bir samimiyet bile yokmuş meğer, Baji. O yüzden de, gerekmediği sürece sizinle konuşmaya bile katlanabileceğimi sanmıyorum artık." Şaşkın suratına buz gibi bir bakış attım. "Valizinizi hazırlayıp dil çalışmanızı öneririm. Diyecek başka bir şeyiniz yoksa da, beni rahat bırakın. Çok daha önemli meselelerle uğraşıyorum şu anda."

Elleri iki yanına düşmüş, gözleri şokla irileşmişti. "N-ne? Arkadaşız sanıyordum."

Jiwon bile senin kadar piçlik yapmadı be...

Ona yumruğu geçirmek istesem de, kapıyı işaret ettim. "Beni ikiletmeyin." Poe, yeniden tüy yumağı kusmuştu. "Kedimin bana ihtiyacı varken sizin gereksiz nefretinizle uğraşamam."

Poe'ya kaydırdı bakışlarını. "Senden nefret etmiyorum. Bana dayatılan saçmalıklara, tüm nefretim. Poe için yapabileceğim bir şey var mı?"

Poe'nun acı dolu inlemesi, kalbimi paramparça edince onu kucakladığım gibi kalktım. "Yemeğinizi soğutmayın, Baji. Poe'yu veterinere göstermeliyim."

Soğukluğuma ve söylediklerime aldırmamış, peşime takılmıştı. Koridorlarda ilerlerken, kolunu omzuma atmış, Poe'ya endişeli bakışlar yöneltip durmuştu.

Kolunu götüne sokmak vardı.

Poe'yu veterinere verirken annemin yolladığı bir hizmetli üstümüzü kesmişti. Derhâl, yemeğe geçmeli ve ardından da ders çalışmaya dönmeliymişiz.

Kedimin yanında kalmak istesem de, karşı çıkamazdım. Kraliçe ne derse, yapılmalıydı. Ona karşı çıkıp da gereksiz cezalarla boğuşmaya enerjim yoktu hiç.

Elimi tutan, dengesiz Keisuke'ye bile aldıramayacak kadar berbat hissediyordum. Poe için endişeliydim ve durumunun kötüleşmesi gibi bir ihtimal varken uğraşmaya zorlandığım saçmalıklardan tiksiniyordum.

Ah, belki de Keisuke'nin teklifini kabul etmeli ve onunla beraber sarayı ateşe vermeliydim.

Hayır, onunla iş yapamazdım. Beni gereksizce yıpratmış, verdiği her bir umudu itinayla katletmişti. Bundan sonra, her ne olursa olsun ona yılışmayacak ve ciddiyetimi koruyacaktım.

Masadaki yemekler, midemi bulandırınca biraz ekmek tıkıştırmıştım ağzıma. Mutsuzken yemek yiyebilen biri değildim ve zayıflamaya başlamıştım son zamanlarda...

"Poe iyi olacaktır," dedi Keisuke ve tatlılardan birini önüme itekledi. "Aç bırakma kendini."

Kadehteki böğürtlenli şarabı dikledim. "Sizin sorununuz değil. Beni umursuyormuş gibi davranmayın."

Masaya vurdu. "Tanrım, kes şunu. Aptal aptal triplere girdin resmen! Senin sorunun ne? Sapık gibi beni öpmeye niyetlenen sensin, sürünen benim."

Tanrım, iyi bir cezayı hak ediyordu.

Şişeyi dikledim ve kendime duraksama payı bırakmadan kalktım. Keisuke'nin kaşları çatılmış, yanakları sinirden kızarmıştı. Tanrım, onu timsah yemi yapabilirdim.

Birkaç uzum adımda dibinde bittim ve dudaklarımı yanağına bastırdım. Siktir, çok yumuşaktı ılık teni.

Keisuke, daha da kızarırken biraz uzaklaştım ve omuz silktim. "Haklısınız, sapığım." Parmağımı salladım. "Beni yeniden kışkırtırsanız, öpeceğim yerler yanağınızdan ibaret olmaz!'

Tepkilerinden korka korka yatak odasına sıvıştım ve ders kitaplarımı kaptığım gibi de kütüphaneye doğru yürümeye başladım. Yanaklarım kızarıyor, nabzım hızlanıyor, patlayacakmış gibi hissediyordum.

Yanağının yumuşaklığı, tüm dengemi sarsmıştı. Onu bir daha asla öpemeyecektim muhtemelen.

alın size moment

üst üste iki gün bölüm de h.o










kıçımın prensi || tokyo revengers  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin