2.9

2.6K 297 246
                                    

Chifuyu

"O kadın annemdi."

Kollarını sıkıca dolamış ve sessiz hıçkırıklarla sarsılan bedene dokunmaya bile korkuyordum ki "Lütfen," dedi ve göğsüme iyice sokuldu. "Sana ihtiyacım var."

Duyduklarımın ağırlığı altında kahrolsam da, korkularımdan sıyrılıp nazikçe sarıldım sevgilime. Gözyaşları hızlanmış, titremesi kötüleşmişti.

Keisuke, kendimi bildim bileli sert ve güçlü takılan çocuk, tüm kırılganlıklarıyla bana sığınıyordu. Babasını öldüren kadının oğluna.

Tanrım, tam da işleri yoluna koymayı becermiş ve güzel bir ilişki yaşamaya başlamışken neyin nesiydi duyduklarımız? Gerçekten de, annelerimiz bizden gizli boklar mı yiyordu yıllardır? Amaç neydi ki?

Keisuke, yatışınca biraz uzaklaştı ve burnunu sildi. Gözleri şişmiş, yanakları kızarmış, saçı dağılmıştı. Titrek soluklar alıyor, şakaklarını ovalıyordu.

Keisuke'nin babası, orta ikinin yaz tatilinde ölmüştü. Kyoto'ya giden bir trende gerçekleşen arıza, onunla beraber onlarca kişiyi daha götürmüştü. Herkes, kaza şeklinde nitelemişti hadiseyi ve madurların ailelerine yüklü tazminatlar ödenmişti.

Keisuke, o olaydan sonra kaba ve sinirli birine dönüşmüştü. Onunla babası hakkında konuşmaya çalışan herkesi terslemiş, en yakın arkadaşlarıyla bile arasına mesafe koymuştu.

O zamanlar, beraber ödev yaptığımız anlar dışında pek konuşmazdık ama babasını kaybetmeden önce daha samimi bir arkadaşlığımız olduğunu hatırlıyordum. Hocalara saydırır, ödevin büyük bir kısmını bana yaptırırdı.

Babası ölünce de, kendini tamamen kapatmayı seçmişti. Kazutora'dan bile kaçmıştı aylarca. Tüm ilgisini kedilere yöneltmiş, gerekmediği sürece hiç kimseyle konuşmamıştı. Lisede de, evleneceğimiz duyurulana dek, benzer şekilde davranmayı sürdürmüştü.

Yaralarını bana gösterdiği için ona minnettardım ama kahroluyordum da. En büyük kaybının sebebi, annemdi!

Elimi kavrayıp kararlı bir bakış attı. "Chifuyu, o gemiye binme işini unut."

Düşüncelerimden sıyrılıp sertçe yutkundum. "Nasıl yani?"

Bileğimin iç kısmını okşayıp hafifçe gülümsedi. "O kaltak kraliçeye yediği bokun bedelini ödeteceğim. Babamın intikamını almak zorundayım."

Birkaç dakika öncesine kadar ağlıyordun, dememek için alt dudağımı kemirdim. Ruh halindeki ani değişim, kafamı karıştırsa da kurcalamayacaktım. Gözyaşlarını salmak, kalbindeki yangını yatıştırmıştı belki de.

Biraz çekinsem de, yanağını öptüm. Gülüşü genişlemiş, kanlı gözleri ışıldamıştı. "Kei..."

Ellerimi kavrayıp dudaklarımı öptü. "Chifuyu, tüm bu sahteliğin içindeki tek gerçeğimsin." Çenemi öptü. "Lütfen, uzaklaşma benden."

Bebeğim, tüm yıpranmışlığına rağmen öylesine güzelsin ki uğruna en lanetli günahkâra dönüşebilirim.

İçimi çekip parmaklarımı onunkilere geçirdim. "Sarayı yakıp kaçmak istiyorum."

Daha uzun ve yumuşak bir öpücüğün içine sürükledi beni. Ellerimiz kenetli, gövdelerimiz yapışık, saçma sapan bir poziyondaydık ama umrumuzda değildi.

Alt dudağımı emip geriledi. "Annem, belli ki kraliçeye şantaj yaparak beni saraya sokmuş ve soytarılar da bu yüzden iğreniyor benden." Zalim bir ifade belirdi bakışlarında. "Hepsinin belasını sikmeliyiz."

Ellerimizi ayırıp kızarık yanaklarını avuçladım. "Kei, incinmeni istemiyorum."

Omzuma sokulup belime sarıldı. "Seninleyken hiç kimse incitemez beni."

Seni incitmeye çalışana, kraliçe dahil, ölmeyi diletirim.

Kadifemsi saçını okşadım. "Benden tiksinmediğin için teşekkür ederim, sevgilim. Güvenini boşa çıkarmayacağım."

Kolları sıkılaştı. "Annelerimizin entrika köpekliği yüzünden birbirimizi itecek ya da saçmalayacak değiliz. Hiç kimse aramıza giremez. İzin vermem."

Dolan gözlerimi saçını öptüm. "İyi ki varsın."

Yemek için çağrılınca, üstümüzü değiştirip yüzümüzü bolca yıkadık ve bizden beklenen rolü sergilemek adına aşağıya indik. Bir an önce günü bitirmeyi, Keisuke'ye sarılarak uyumayı düşlüyordum. Üstelik, annelerimizin piçliğini hâlâ sindirememiştim.

Kraliçe, masanın başındaydı ve hislerimi bastırmak gerçek bir işkenceydi. Kral, sağ tarafındaydı her zamanki gibi. O ve Keisuke'nin arasındaydım. Kraliçenin solunda da danışmanı Wakasa oturuyordu.

Keisuke, ona yönelen yargılayıcı bakışları tamamen yok sayıyor ve dimdik duruyordu bu defa. Kararlı, ne istediğinden emin ve de inançlıydı. Birkaç aptalın sorularını sahte bir nezaketle yanıtlamış, kusursuz nişanlı maskesinin ardına gizlemişti tüm isyanını.

Tanrım, neredeyse beni bile kandıracaktı.

Bahçedeki kokteyle katılırken, Keisuke'nin annesiyle karşılaşmıştık. Önümüzde saygıyla eğilmiş, oğluna soğuk bir bakış atmıştı. "Uzun zamandır görüşemiyorduk."

Keisuke, beni şaşkınlığa boğan bir tebessüm sundu annesine ve kenetli ellerimizi hafifçe kaldırdı. "Prensimizle ilgilenmek tüm vaktimi alıyor." Yanağıma minicik bir öpücük kondurdu. "Beni suçlayamazsın sanırım, anne."

Ha?

Bayan Baji, uzun uzun baktı oğluna ve gülümsemeye çalıştı. "İyi anlaşabilmeniz çok güzel. Saçmalamayı kesmenden gayet memnunum."

Keisuke, garsonlardan birinin uzattığı şarap dolu kadehi kapıp küçük bir yudum aldı. "Umarım, aynısını kendin de uygularsın." Bakışlarını bana çevirip gülümsedi. "Senin için de uygunsa Takemichi'lere katılalım. Gün içinde hiç konuşamadık."

Siktir, ne?

kusursuz nişanlı kei'i daha sık göreceğiz gibi falan








































kıçımın prensi || tokyo revengers  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin