Etraftaki insanların uğultulu sesi. Bir hemşirenin ilaç arabasını itişi, dışardan gelen ambulans sesi ve o bilindik hastane kokusu. Benim burada ne işim var sorusu sanki biri bağıra bağıra söylüyor gibi kulaklarımda çınlıyordu. Geldiğimizde apar topar içeri almışlardı Hande'yi ve sadece tansiyonunun düştüğünü söylemişlerdi.
Bir saattir kalan tahlilleri ve hamile olduğu için verilen serumun bitmesini bekliyorduk. Müşade odasında onu yalnız bırakmıştım. Zaten gerekeni yapıyordum, yanında olmama gerek yoktu. Kabanın yakalarını yukarı kaldırdım. Tam da, BU ALANDA SİGARA İÇMEK YASAKTIR yazısının olduğu panonun altında sigara içen gence baktım.
Ben sigarayı İrem'in ısrarıyla bırakmıştım. Oysa şimdi ciğerlerime kadar çekmek iyi gelebilirdi. Çocuğa doğru adımladım. Benim ona doğru geldiğimi görünce bir bakış attı ama önemsizmişim gibi geri çevirdi bakışını. Belki de öyleydim.
"Bir dal sigara verir misin?" Başını telefondan kaldırdı. Cebimden iki paket sigara parası çıkarıp uzattım. "Lütfen."
Paraya sonra bana baktı. Paketini arka cebinden çıkarıp bana uzattı. Bir dal alıp dudaklarımda sıkıştırırken çakmağını da uzattı. Yakıp dolu dolu bir nefes çektim. Parayı çakmakla yeniden uzattım.
"Gerek yok paraya. Alt tarafı bir dal sigara."
"Al sen."
Başını yana eğip aldı. Cebine koyarken bende panoya bakıp güldüm. Neye baktığımı anlayınca o da güldü.
"Yakınınız mı hasta?"
İkinci çektiğim dumanı üflerken başımı iki yana salladım.
"Yakınım değil." Soluk verdim. "Hiçbir şeyim değil."
Kendi sigarasını siyah çöp kovasındaki tablada ezip içine attı.
"İyi akşamlar."
Başımla karşılık verip sigaraya bakıp bir kez daha çektim. İrem görse ne kızardı şimdi bana. Hiç susmadan söylenir dururdu. Arasam en azından babasını sorsam, telefonu çıkarıp numarayı aradım. Biraz beklemeden sonra ulaşılamıyor sesi duyuldu. Çekmiyordu. Ona ulaşmak bile zordu artık.
Yarım sigarayı söndürüp çöpe attım. Tekrar içeri girdiğimde hemşire bana doğru geldi."Biz de sizi arıyorduk. Hastanın serumu bitti. Tahlillerde temiz. Doktor gidebilirler dedi."
"Başka bir şey yok değil mi?"
"Hayır. Sadece bir vitamin yazdı. Siz hazırlanırken ben getiririm reçeteyi."
Müşade odasına girip, sıra sıra dizilmiş yatakları kapatan paravanlardan Hande'nin olduğuna ilerledim. Perdesini açmışlardı. Yatağın ayak ucunda bekledim."İyi misin?"
Oturur hale geçti. "Evet. Nasıl oldu anlamadım. Gözüm karardı birden."
"Hamileyken olurmuş. Öyle söylediler. İyi ki başını çarpmadın."
"Ama çarpa bilirdim. Kaç saat sonra buldunuz beni." Gözlerimi kısıp ne dediğini anlamaya çalışınca devam etti. "Daha kötüsü olabilirdi. Merdivenlerden de düşebilirdim."
"Ama olmadı."
Kollarını bağladı. "Barlas olması mı lazım? Bu haldeyken yanlız kalmamam gerekiyor."Başımı salladım. "Başka bir ev bakayım. O eve yatılı birini alamayız."
"O zamana kadar peki?"
"Birkaç gün idare edersin."
Hayret dolu bir gülüş çıktı. "O güne kadar Allaha emanet yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHANETİN GÖLGESİNDE
RomanceAşk ihanet'te ne kadarını affeder? Her şeyi unutmak o kadar kolay mıdır? Ya da her şeyden vazgeçmek. Onların çok mutlu bir evliliği vardı. Ilk görüşte aşık olmuşlardı. Bu evliliğin üstündeki tek gölge, bir bebeklerinin olmamasıydı. Şimdi ise bir b...