Dünyada çok az olmasa da az kişi kalmıştı. Vampirler, insanların tahmin ettiklerinden daha fazlaydı. Ve ya özel güçlere sahip kişiler. Artık sadece özel güçleri olan kişiler, vampirler hayattaydı. Belki de yeni aşklar, yeni bir yaşam, yeni barışlar ve yeni savaşlar olacaktı. Elena, Miranda, Mary ve İsabel artık kendilerini daha da özel hissediyorladı. Zincirin en zayıf halkası olmalarına rağmen.Yine de onlar çok özeldi. Şu zamanda dünyada olmak harikaydı. Artık kişi başına düşen avlanma sayısı daha fazlaydı. Herkes mutluydu. Ama bunu asla ve asla yüzlerine yansıtmıyorlardı. Çünkü mutlu olan hep kaybederdi.
Elena, Perrie'nin öldüğünü Zayn'e söylemek için Zayn'i aramaya koyuldu. Birkaç hafta sonra Zayn'i zor olsa da buldu. Aslında ama onu görmekti. Ama bahanesi Perrie olmuştu. Zayn'i özel bir lokantada buldu. Akşamdı. Herkesin yüzü bembeyaz olduğundan gece o kadar da karanlık gözükmüyordu. Elena lokantaya koşarak girdi. Zayn en sonda oturuyordu. Tam koşacakken iki iri yarı adam onu kolundan yakaladı. Elena duraksadı ve "Lütfen! Bırakın beni!" dedi. İki iri yarı adam onunla dalga geçermişcesine yere fırlattılar. Elena sinirlenip kalkmaya çalıştı. Bir kas yığını Elena'yı tutarken diğeri de lokantanın arka kapısını açıyordu. Herkes ayağa kalktı çünkü gösteri vardı. Elena'yı dışarı çıkardılar. Toprak zemin, açık hava, büyük ışıklar. Elena ne olduğunu anlayamadı. Herkes futbol izler gibi koltuklarına oturdular. Elena sanki sahnedeydi. Ama insanlar ona hayranlıkla bakmıyordu. İki kas yığını adamdan biri kafesi açtı. Diğeri ise Elena'ya kılıç verdi. Uzun ve sivri. Kafesten değişik bir hayvan çıkınca herkes coştu. Eğleniyorlardı. Ama Elena için aynı şey söylenemezdi.
İki kas yığını adam izlemek için başka bir yere kaçtılar. Hayvan hiç de samimi değildi. Hayvan denebilirse. Sivri dişli, mavi gözlü, beyaz bir şeydi bu. Elena kendi kendine "Ya savaş ya ölüm" dedi. Ve kılıcını sağa sola savurdu. Yaratık bu sefer daha çok kızmıştı. Elena'ya doğru koşmaya başladı. Elena kılıcını kaldırdı ve bir hamlede yaratığı yere devirdi. Yüzünde bir yarık oluştu. Gözleri de zarar görmüştü. Herkes Elena'ya hayranlıkla bakıyordu. Elena hiç havasını bozmamıştı. Taa ki ikinci yaratık, yani diğer yaratığın eşi gelene kadar. Şimdi sıçtım..dedi içinden Elena. Bu sefer yaratık çok daha kızgındı. Elena ne olursa olsun onu öldürecekti. Ama onun küçük yavrularını görene kadar böyle düşünüyordu. Üç ya da dört yavru vardı. Elena tekrar kendi kendine "Savaş ya da öl." dedi. Kılıcını kaldırdı. Dişi, daha hızlı koşmaya başladı. Ve Elena'nın dibine kadar geldi. Elena istese onu kolayca öldürebilirdi. Ama yapamadı işte. O sevimli yavruları görünce yapamadı. Dişinin nefesi Elena'nın yüzüne çarpıyordu.
Elena kılıcını yere sapladı. Sonra da "Yavruları var!" diye bağırdı. Dişi yaratık bir şeyler olduğunu anlamıştı. Yavrular koşarak Elena'ya geldiler. Tabii yavrular o kadar da küçük değildi. Bir aslan boyundaydı. Elena kıpırdayamadı bile. Karşısında dört yaratık vardı. Ama Elena sırf onlar yavru diye bir şey yapmıyordu. Yavrular, Elena'nın etrafında birkaç tur attıktan sonra annelerini ikna edip kafese döndüler. Şimdi kimse eğlenmiyordu. Herkes "Pis korkak, bu kadar vicdanlı olma!" diye bağırıyordu. Herkes tekrar lokantaya döndü. Elena dahanın ortasında kalakaldı. Işıklar tek tek kapandı. Tek bir ışık yanıyordu. Yanına Zayn geldi. Elena birkaç adım geri çekildi. Sonra da "Perrie öldü. Ve senin ailen de. Üzgünüm. Haberin olsun diye söylemek istedim." dedi. Zayn "Zaten biliyorum. Ben en güçlüsüyüm Elena. Her şeyden haberim olur." diye karşılık verdi. Sonra da yavaş adımlarla uzaklaştı.
Elena da gidecekti ki arkadan onu biri yakaladı. "Ahh yine mi?" dedi kendi kendine. Sonra arkasını döndü. Bu sefer kas yığını bir adamla değil yaşlı bir adamla karşılaştı. Elena kendine geldikten sonra adamı dikkatlice süzdü ve "Buyrun efendim?" dedi. Adam elini Elena'nın omzuna koydu ve "Adım Bill. Oyunlarda yöneticiyim. Oyun dediğim senin bildiğin çocuk oyunları değil. Savaş Oyunları..." dedi. Elena "Benim de adım Elena efendim. Memnun oldum ama bunun benimle ne ilgisi var?" dedi. Bill sırıttı ve "Benimle Savaş Oyunları'na geliyorsun. İyi savaşıyorsun çocuk." dedi. Elena kaşlarını çattı ve "Gerçekten böyle bir şeye gerek yok. Ben vampir arkadaşlarımla gayet mutluyum. Bırakın da gideyim efendim" dedi. Adamın yüzündeki tebessüm kayboldu. Sonra "O zaman arkadaşlarını da getir. İyi savaşanlar varsa tabii" dedi. Elena bu durumdan hiç hoşnut olamamıştı. Zaten başında bir sürü bela vardı bir de savaşlara mı katılacaktı?. "Hayır efendim. Ben savaşlara katılmak istemiyorum. Bu sanki biraz.... saçma." dedi Elena. Adam iyice sinirlermişti. Elini Elena'nın omzundan çekti ve "Sabah saat altıda burdasınız. Sen ve arkadaşların." dedi ve ortamı terk etti. Yanan tek ışık da söndü.
Elena, savaş anında zorla çıkarttığı ayakkabılarını giyindi ve eve doğru yol aldı. Yolda kendi kendine kızıp duruyordu. Neden Elena ve arkadaşları? Zaten bir sürü bela gelmişti başına. Annesi, babası ve tüm tanıdıkları ölmüştü. Belki buna o kadar da üzülmüş sayılmazdı. Ama başka belalara bulaşmak istemiyordu. Çok soğuk olmuştu teni. Ve bembeyazdı. Yanında savaş anında kullandığı kılıç vardı. Keskindi. Biraz eski gibiyidi ama çok parlaktı. Şimdi biraz kan vardı. Ve kılıcı tutmak için yapılan yerde Julia'nın -yani Vini'nin kız kardeşinin- bileğinde bulunan sembol vardı. Elena bu sembole iyice dikkat etti. Sanki "Zaman bir daha geriye akmayacak." der gibiydi bu sembol. Eğer kum saatini ters çevirirseniz tüm kumlar yere dökülürdü çünkü üstü açıktı. Elena, eve gidince bu sembolü bileğine pilot kalemle çizmeyi düşündü. Sonra saçmaladığını düşündü ve vazgeçti. Eve gitmek için ormandan geçmeyi tercih etti. Artık korkmuyordu. Çünkü küçük bir sesi hemen duyabilirdi. Vampirler ya da önemli insanlar pek araba kullanmazlardı. Ormandan temiz hava alarak yürüyordu. Aynı anda kılıcı yere değrirerek gidiyordu. Sonunda ormanın ortasına geldi. Bu demek oluyordu ki eve çok yaklaşmıştı.
Beş dakika kadar sonra eve geldi. Herkesi topladı ve olanları anlattı. "Millet! Yeni bir olay daha! Bill adında biri var. Açlık Oyunları ile ilgileniyor. İlginç bir olaya tanık oldum. Daha doğrusu yaşadım. Her neyse bu önemli değil. Hepimizi yarın saat altı buçukta işlek lokantanın arkasındaki sahada bekliyor olacak. Eğer iyi savaşıyorsak bizi Savaş Oyunları'na götürecek." dedi. Harry "İnanmıyorum! O işlek lokantanın arkasında saha mı varmış?!" dedi. Herkes gözlerini devirerek Harry'e baktı. Elena "Bence gitmemeliyiz. Sizce?" dedi. Mary "Gidelim!" dedi. Sonra ekledi "Gidelim de sonunda ne olacak?" dedi. Elena ellerini bilmiyorum şekline soktu. Sonra da "Neyse ayrıntıları yarın Bill amcadan öğreniriz." dedi. Ve ekledi "Herkes yataklara! Erken kalkacağız beyler bayanlar!" dedi. Sonra odasına çıkıp aynı şeyleri Francisco'ya anlattı. Francisco bu teklifi kabul etti. Elena neredeyse o da oradaydı. Zaten iyi de savaşırdı. Sonuçta 310 yıldır yaşıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİLAL (ASKIDA)
Про вампировŞimdi olduğu yere gelen herkes, eskiden olduğu yerde olmak istiyor.