-5-
Görüşme neredeyse 2 saat sürmüştü ve ben halimden çok memnundum. Anlaşma sağlamıştık ve artık mesleğimi yapabilecek, yavrucaklar ile buluşacaktım. Okul müdürü Serdar bey hoş sohbet bir bey efendiydi. Eşi Tuğçe hanım ile de tanışma fırsatı bulmuştum. Şimdi odasında oturmuş kahve içiyorduk mesela. Gözlerimden mutluluğumun okunduğuna yemin edebilirdim. Uzun süren iş arama tecrübelerimden sonra tam da umudumu kestiğim dönemde çıkmıştı bu iş.
"O zaman yarın sabah sizi işinizin başında görmek isteriz Sevde hanım"
"Çok memnun olurum Serdar bey" tokalaştıktan sonra veda ederek Fatih bey ile çıktık odasından. Koridorda yürürken adeta olduğum yerde zıplıyordum. Yanımda ki adama nasıl teşekkür edeceğim konusu ise açık ve netti. Mis gibi bir öğlen yemeği ile teşekkürümü edebilirdim sanırım. Hediye alacak kadar yakın değildik.
"Fatih bey" dedim aniden yürümeye son verip. O da adımlarını durdurmuş merakla bana bakıyordu. Koridor boş ve sakindi. Dersliklerden çocukların sesleri geliyor olsa da ortalıkta kimseler görünmüyordu. "Dersiniz yok diye biliyorum eğer sizin için uygunsa size yemek ısmarlamak isterim" elinde tuttuğu çantasını kolunun altına alırken ağırlığını tek ayağının üzerine verdi. Bakışları yüzümü taradı keyifle. Bu adamda insanı rahatlatan bir taraf vardı. Kötü biri değildi bunu hissedebiliyordum. Konuştukça senelerdir tanıyormuş hissine kapılıyordunuz.
"Yemeği ilk maaşınıza ertelersek bir kahveye hayır demem" şuan için gayet makul bir teklifti doğrusu. Gözlerim kısılana kadar güldüm. Memnuniyetle kabul edecektim.
"Ben çay içerim ama" dedim itiraz kabul etmeyen bir tonlamayla.
"Anlaştık, o halde önden buyurun" okulun dışında pek de uzak olmayan bir yerde küçük, sevimli şık bir mekana geldik yürüyerek. Boş bir masaya geçip ikimiz de tazecik çaylarımızı sipariş ettik. Fatih iki porsiyon börek de istemişti. Çaylar gelene kadar sohbete başlamıştık bile.
Fatih konuşmayı seven, yerini bilen, kendisini geliştirmiş bir adamdı. Konuşurken cümlelerini özenle seçiyor, harfleri ince ince işliyordu. Üniversite de yaptığı yaramazlık anılarından bahsederken aslında ne kadar masum anılar olduğunu fark etmiştim. Onun anıları benim normal zaman da yaptığım şeylerdi.
"Küçükken külah oyunu oynardık. Bizim mahallede bütün çocuklar iki grup oluşturur külah savaşı yapardık. Her defasında yenen grupta olurdum. Bir gün kazanma hırsıyla külahın içine bir taş yerleştirdim. Ayşegül' ün balkona saklandığını görüp savurdum külahı evlerine. Camlar şakır şukur indi aşağıya" ben anımı anlatırken Fatih gülüyordu.
"Ben koşa koşa nefes nefese geldim eve. Eve girerken hiç bir şey olmamış gibi davranıyorum ta ki Ayşegül' ün annesi eve gelene kadar. Sonrası vahşet tabi" çayımdan bir yudum daha alıp kafenin içini izledim.
"Ha diyorsun ki senin yaptıkların yaramazlık değil ben bu konuda uzmanlaştım"
"Yapıyorduk bir şeyler" ikimiz de bu durumu komik bulmuştuk. Bir süre daha sohbet ettik havadan sudan. Saat biraz geçince kalkmak için hesabı istedim.
"Bu defa ben ısmarlayayım"
"Asla olmaz. Buraya gelirken ben ısmarlayacağım diye geldik." Fatih kabul etmişcesine sessiz kalırken cüzdanımdan çıkardığım parayı masaya bıraktım. Para üstünü beklerken telefonumun sesi duyuldu. Hislerimin katili arıyordu. Tahmin edersiniz kimin olduğunu?
"Müsaadenle" Fatih onay verdiğinde masadan kalkıp bir kaç adım uzaklaşıp cevapladım telefonu.
"Efendim" caddeden geçenleri incelerken konuşmasını bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHA
RomanceSevgili dünlük; Sessizliği ile kulakları sağır eden, bir Vaha'ya vuruldum. -------------------- Sen; Ender rastlanan bir vakâsın Yüreğimin vahasında Bense; Bu sevdanın kırlangıcı,kumdan kalesi, Kirazdan küpesi...