Merhaba sevgili okuyucularım. Çok iyi olduğunuzu tahmin ve temenni ederek sizi yeni bölümümüze yolluyorum.
İyi okumalar...
DİCLE
Aldığım ilan-ı aşkı takip eden günlerde Mustafa sözünde durmuş, onunla olmam için ısrar etmemişti. İzin verdiğim ölçüde okul çıkışlarıma geliyor, sahilde ettiğimiz birkaç muhabbet sonrasında beni mahallemizin girişine kadar bırakıyordu. Aramızda adı konmuş bir şey olmasa da bu durumu anneme anlatmam gerekiyordu ve ben bu açıklamayı perşembe akşamı yapmaya karar verdim.
Annem Kübra'yı uyuturken benim az ötedeki çalışma masamdan ona hülyalı hülyalı bakmamı fark etmişti. Nitekim eli hala kardeşimin saçlarını okşarken bana döndü ve kaşlarını hafifçe çatarak "Ne oldu kızım? İlk defa mı görüyorsun kardeşini uyutmamı?" diye sordu fısıldayarak. Ben de masumca uyuyan kardeşime kenetlediğim bakışlarımı ondan çekip anneme baktım. Sandalyemde yan oturarak ona döndüm ve "Anne, seninle konuşmam lazım. Sana anlatmam gereken bir şey var." diye yanıtladım aynı fısıltılı sesle. Annem son kez Kübra'ya bakıp saçını öpüp kalktı. Üstünün düzgünce örtüldüğünden son kez emin olduğunda bakışları bana döndü. O sırada ben masumca uyuyan ve muhtemelen rüyasında annemin ona anlattığı masaldaki gibi çayırlarda koşan sevimli hayvanlar gören kız kardeşime özenmeden edemedim. Biz büyüdükçe dertlerimiz, hayat gayelerimiz ve endişelerimiz de artıyordu. Ve büyüdükçe rüyalarımızda çayırlarda koşan sevimli hayvanlardan eser kalmıyordu. Beni düşüncelerimden annemin fısıltısı kurtardı.
"He kuzum söyle. Bir sorun mu var?" Başımda dikilip saçımı okşayan anneme baktım. Bu sene belki de onlarla olduğum son sene olacak, üniversite için şehir dışına yerleşecektim. Bunlar Kübra'ya okuduğum son masallar, Alper'e son gıcıklıklarım veya annemin son saçımı okşayışları olabilirdi. Bunun beni duygulandırdığını bilen annem devam etti:
"Hadi kalk birer kahve içelim anne-kız." Teklifine hayır demedim. Derdim üniversite sınavının yarattığı stres değildi ama annem öyle bilebilirdi. Odamızdan çıktık, herkes uyuyordu. Geceleri daha konsantre olduğum için masamın başına bu saatlerde oturuyordum. Annem bize kahve yaparken ben mutfaktaki küçük masamıza oturdum. Üniversiteye gittiğimde -inşallah- bu ortamı çok özleyecektim.
"Al bakalım benim güzel kızım." dedi annem önüme fincanı koyarken. Yanına da benim sevdiğim çikolatadan koyduğunu görünce gülümsemem genişledi. Küçükken bu çikolataları Alper'den saklamak için sebzelerin arasına koyardım.
"Teşekkür ederim annecim." Annem bana beklentiyle bakarken konuya girmem gerektiğini biliyordum. Kahvemden bir yudum ve çikolatamdan bir ısırık aldıktan sonra dudaklarımı araladım:
"Anne ben biriyle görüşüyorum. Ama netlik kazanan bir şey yok henüz. Senden saklamak istemiyorum." Annem gülümsedi, elini elimin üzerine koydu.
"Bana anlattığın için teşekkür ederim kızım, emin ol başkasından duymamdan iyidir. Zaten sende bir haller vardı kaç gündür. Anlat bakalım sen şu işin aslını." Bu tepkiye şaşırmamıştım. Ondan bir şeyler saklamadığım sürece annemin desteğini daha yoğun hissedeceğimi biliyordum. Ve ona Mustafa'yı anlattım.
Sözlerimi bitirirken gözlerimi anneme kenetledim. Kızıp bağırmazdı elbette, ama sessizliği de beni geriyordu. Sonunda dudaklarını araladı ve "Kalbinden gelen sesi dinle kızım. Ama lütfen kendine dikkat et. Ne olursa olsun benimle paylaşabilirsin, bunu da unutma." dedi gülümseyerek. Ben de rahatlamış bir şekilde gülümseyip elimin üzerindeki elini tutum.
"Teşekkür ederim anne. İyi ki varsın." Annem yanaklarımı okşadı ve "Sen de iyi ki varsın kızım. Hep mutlu ol inşallah." diye yanıtladı beni. Biten kahvemin fincanını elime alıp lavaboya koydum. Biraz ıslattıktan sonra anneme döndüm:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇEMEM...
ChickLit(Bu yazıları hiç beceremiyorum) Dicle ve Mustafa'nın hikayesi bu. Fedakar ama bir o kadar inatçı bir kız ile aşkına esir bir adamın hikayesi. Ufak bir tepki bir aşkı, ufak bir iyilik bir felaketi doğurdu bu hikayede. Ortak olmak isterseniz buyrun iç...