Merhabalar. İyi okumalar dilerim...
DİCLE'DEN
Sabah burnuma dolan onun kokusuyla uyandım. Gözlerimi açtığımda inip kalkan göğüs kafesini gördüm. Birbirimize sokulmuştuk, mengene gibi sarmıştı beni. Onunla bu kadar yakınlaştığım için kendime kızdım ve ondan ayrılmaya çalıştım. Homurdanarak daha sıkı sardı beni. Bir yerden esinti geliyordu, kaşlarımı çatıp hayal görüp görmediğimi düşündüm. Sonra aklıma geldi, dün kırdığım camdan soğuk geliyordu. Belli ki o yüzden sarılmıştım ona, üşüdüğüm için. Peki ya kalbimdeki soğukluk ne olacaktı? Ona karşı hislerimin bittiğine inanmıyordu. Zorla yanında yatırmıştı beni. Anlamıyordu, ısrarla anlamaması beni çileden çıkartıyordu. Korkuyordum, ne zaman bırakacaktı beni?
Masum masum uyuyan bu adamın bir zorba olduğu gerçeği kalbimi deldi. Kaç gündür buradaydım saat kaçtı hiç bilmiyordum. Ofladım ve çırpındım.
"Bırak beni, koala gibi sarılmışsın." Homurdandı.
"Rahat dur sevgilim, saat daha çok erken. Biraz daha uyuyalım sonra hırçınlıklarına devam edersin." Beni bırakmaya niyeti yoktu. Ben de daha çok kavga etmek istemiyordum. Suyuna gitmek ve beni bırakmasını istemekten başka çarem kalmamıştı. Kavga ettikçe yorulan bendim.
"Tuvalete gitmem gerek. İzin verirsen." Ilımlı ses tonumla şaşkınca gözlerini açtı. Uykulu ve şaşkın bakışlarına gülmeden edemedim. Kollarını gevşetti ve çıkmama izin verdi. Şaşırmıştı.
"Rüyana ak sakallı dede mi girdi? Birden değişmişsin?" Doğruldum, şimdi karşı karşıyaydık.
"Hep acı çekenin ben olduğumu fark ettim. Daha fazla kavga etmek istemiyorum, sadece evime dönmek istiyorum. O yüzden yani, seni sevdiğimden değil." Gülümsedi.
"Olsun sevgilim, beni tekrar sevdiğin o günler de gelecek. Ben de acı çekiyor ve üzülüyorum aşkım. Ama her şey düzelecek inan bana. Hadi kahvaltımızı yapalım." Kalktı, ben de kalkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp odaya döndüm, kapı açıktı. Alt kata indim. Mutfak olduğunu tahmin ettiğim yerden mırıldanmalar geliyordu. Dış kapıya döndüm, adamların çoğu bu tarafta olmalıydı, kalanlar bahçeye doğru yay çizmişlerdi. Etten duvar resmen!
"Gelsene sevgilim." Arkamı dönüp sesi takip ettim, bu adamın arkasında da gözü mü vardı? Kahvaltı hazırlıyor aynı zamanda gülümsüyordu. Keyfi yerinde tabii!
"Ne yemek istersin?" diye devam ettiğinde gözlerimi devirdim.
"Aç değilim sen ye. Evime gitmek istiyorum artık. Sence de gereğinden uzun sürmedi mi bu hapislik?" Bana omzunun üzerinden bir bakış attı.
"Yüzüğü tak dönelim geri." Yumruğumu sıktım.
"Beni kandırıyorsun. Seni dinlediğimde döneceğimizi söylemiştin. Yüzüğü taksam başka bir şey isteyeceksin." Bıçağı sertçe tezgaha bıraktı, elini peçeteye silip bana döndü, karşıma oturdu.
"Benim en başından ne istediğim belli sevgilim. Hem bak ne güzel dağ havası alıyoruz, aşk tazeliyoruz. Madem daha fazla kavga etmek istemiyorsun hadi kalk kahvaltıyı beraber hazırlayalım." Kalkıp elini uzattı. Kaşlarımı çattım, bilerek beni kışkırtmak için yapıyordu. Derin bir nefes aldım, buraya kadardı.
"Sen ayı, öküz, manda ve sapık olduğun için dağ havası iyi gelmiş olabilir. Bir de seninle kahvaltı mı hazırlayacağım? Sen gerçekten hastasın!" Kalktım tam gidiyordum ki kolumdan tutup kendine çevirdi. Yüzlerimiz birbirine çok yakın, bakışlarımız delici ve bedenimizden alev fışkırıyordu.
"Senin uslu durman da buraya kadarmış aşkım. Kahvaltı yapmadan bir yere gitmek yok. Ya otur beni izle, ya da yardım et."
"Senin medeniliğin de buraya kadarmış. Gerçi senden medenilik bekleyen olmadı da. Bırak beni ne yapıyorsan yap. Elimi bile sürmem!" Güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇEMEM...
ChickLit(Bu yazıları hiç beceremiyorum) Dicle ve Mustafa'nın hikayesi bu. Fedakar ama bir o kadar inatçı bir kız ile aşkına esir bir adamın hikayesi. Ufak bir tepki bir aşkı, ufak bir iyilik bir felaketi doğurdu bu hikayede. Ortak olmak isterseniz buyrun iç...