İyi okumalar...
Çığlığım yerini hıçkırıklara bırakırken ona attığım boş bakışlarla yanıma geldi. Gözlerim elindeki silaha dönünce titredim. Beni vuracak mıydı? Önümde diz çöktü, silahı beline koydu. Elini uzattığında geri kaçmaya çalıştım.
"Dokunma bana." Ama o dinlemedi, zaten ne zaman dinlemişti ki beni? Kolumdan tutup beni kaldırdı. Ağlıyordum, sinirlerim bozuk ve duygularım karışıktı. Resmen belinde silah taşıyan saplantılı bir manyağın esiriydim. Üstelik sinirlenmişti.
"Çok başarısız bir plan sevgilim. Bir dahakine bu kadar acemi olma. Ormanda yolunu bulamazsın, yani bir daha kaçma." Saçlarımı yüzümden çekmeye yeltendiğinde ondan uzaklaşmaya çalıştım. Hem titriyor hem ağlıyordum. Çok korkuyordum. Geldiğim yol boyunca geri dönerken de ağlamaya devam ediyordum. Ona dirensem de benden güçlü olduğu için sadece direnmekle kalıyordum. Ağlamalarımın arasından ona yalvarıyordum.
"Lütfen bırak beni gideyim. Çok korkuyorum senden. Allah aşkına izin ver gideyim. İstemiyorum seni, sevmiyorum. Zorluyorsun beni." Evin önüne gelince durduk. Beni ileri savurduğunda yere düştüm.
"Nerede kaldı senin inadın, cesaretin? Gözü kara sevgilim nerede benim?" Toprağı avuçlayarak ağlıyordum. Ona karşılık verecek gücüm yoktu. Adamlarına döndü.
"Bu kadın bir daha kaçmaya çalışırsa sizi vururum, duydunuz mu beni?" Hepsi bir ağızdan onu onayladılar. Özgür yaklaştı.
"Abi ne konuştuk senle? Sakin ol, bak yenge nasıl da korkmuş." O sırada biraz güç topladım ve ayağa kalktım.
"Ne konuştuğun umrunda değil görmüyor musun? Bu dağ ayısına laf anlatılmaz öğrenemedin mi? Bir de karşıma geçmiş beni sevdiğini söylüyorsun. Bu mu senin sevgin? Elindeki silaha mı güveniyorsun? Ben asla beni korkutan, canımı yakan biriyle olmam duydun mu? İstemiyorum seni! Nefret ediyorum senden! İğ-" Bir el daha silah sesi duymamla söyleyeceğim laf yarıda kaldı ve bir çığlık daha attım. Yere çöktüğümde sesten sadece benim etkilendiğimi gördüm. Adamları da onun gibi ruh hastasıydı. Kolumdan tutup yine kaldırdı ve eve sürükledi. İçeri girince etrafıma bakma fırsatım olmadı ama adım seslerinden arkamızdan Özgür'ün geldiğini anlayabilmiştim. Beni odaya sokup kapıyı çarptı. Özgür dışarıda kalmıştı. Kapıyı kilitlerken korkudan köşeye sindim. Özgür kapıyı yumrukladı.
"Abi! Bak yanlış bir şey yapma. Aç kapıyı ben de geleyim." Onu umursamadan kırmızı gözlerini bana dikti.
"Özgür yardım et! Polis çağır bir şey yap." Tek kaşını kaldırıp üzerime yürüdü. Silahı belindeydi. O geldikçe ben uzaklaşıyordum. İyice köşeye sindiğimde kollarını iki yanıma yaslayıp üzerime eğildi. Yaşlı gözlerle gözlerine bakıyordum. Yaprak gibi titriyordum. Boynuma yaklaşıp derin bir nefes çekti.
"Sen bana böyle dedikçe sinirlerime hakim olamıyorum. Anlamıyor musun beni? Buradan çıkmanın tek yolu benim. Silah çıkarmak istemezdim ama mecbur kaldım. Durmuyorsun sevgilim, susmuyorsun." Dengesiz tavrı beni afallattı. Sakince sarf ettiği sözler titrememi dindirmeye başladı. En başında tanıdığım o adam geri dönmüştü sanki. Ama bana yaptıklarını unutamazdım. Onu ittim. Ama tekrar kendini kaybedip silah çıkarmasından korktuğum için sakin bir sesle konuştum.
"Bırak beni, dokunma. Gitmeme izin ver lütfen. Ailem beni arıyordur. Bak korkutuyorsun beni, canımı yakıyorsun. Böyle sağlıklı bir iletişim kuramayız. Hadi dönelim şehre geri. Bir kafede otururuz olmaz mı?"
Kollarının arasından çıkmayı başardım. Aramızda birkaç adımlık mesafe vardı.
"Olmaz. Buradan aramızdaki sorunu çözmeden dönmeyeceğiz." Elimi uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇEMEM...
ChickLit(Bu yazıları hiç beceremiyorum) Dicle ve Mustafa'nın hikayesi bu. Fedakar ama bir o kadar inatçı bir kız ile aşkına esir bir adamın hikayesi. Ufak bir tepki bir aşkı, ufak bir iyilik bir felaketi doğurdu bu hikayede. Ortak olmak isterseniz buyrun iç...