BÖLÜM 10

49 3 0
                                    

Selam canlar, en erken şekilde gelmeye çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Fikirlerinizi paylaşmayı unutmayın.

İyi okumalar...

YAZAR'DAN

Dicle uyandığında bilmediği bir odadaydı. Gözlerini etrafta gezdirdi ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yataktan doğrulmaya çalıştı ancak yapamadı. Bileğinde bir ucu yatağa geçirilmiş duran bir kelepçe vardı. Şaşkınlıkla ağzı açılan Dicle olanları kavradı.

Kaçırılmıştı... En son yaşadıkları gözünün önüne geldiğinde onu kaçıran kişiyi de anlamış olmuştu. Mustafa! Mustafa kaçırmıştı. Ama neden? Tabii ya; Mustafa onu son kez konuşmak için çağırmıştı. Peki ya sonra? Dicle konuşmayı bitirip gitmeye yeltendiğinde arabanın kapısı kilitliydi. Açmaya uğraşırken ağzında bir bez ve burnunda yakıcı bir koku hissetmişti. Birkaç kez çırpınmış, lakin onun gücüne karşı koyamayıp o yakıcı kokuyu içine çekmişti. Sonrası yoktu. Uyandığında bu odadaydı. Hemen üzerine baktı, kıyafetleri üzerindeydi. Korkunun ve endişenin verdiği güç ile bağırdı:

"İMDAT! YARDIM EDİN!"

Elindeki kelepçeyi zorladığında canı yandı. 'Bari ayağa kalkıp pencereden bakayım' diye düşündü. Ama fark etmediği bir şey daha vardı. Ayağında da kelepçe vardı ve o da elindeki gibi diğer ucundan yatağa geçirilmişti. Bir kez daha nasıl bir belayı bulaştığının acı gerçeğini fark etti ve bu adamın bir psikopat olduğunu, kendisine gittikçe saplantılı olduğunu da tekrar anlamış oldu. Resmen sol bileği ve sağ ayağından yatağa kelepçelenmişti. Dicle düşünceleri ile boğuşurken odanın kapısı açıldı. Kız kafasını kaldırıp kapıya baktığında onu gördü.

Yakışıklı psikopat Mustafa! Yüzünde zafer gülümsemesiyle ve istediğini almış olmanın verdiği zevk ile yatağa yaklaştı. O yaklaştıkça Dicle sinirli bir yüz ifadesini geri çekilmeye çalıştı. Kelepçeleri zorlayınca canı acıdı ve dişlerini sıktı. Gözlerini kapatıp acıyı düşünmemeye çalıştı. O sırada Mustafa'nın sesi kulaklarını istila etti:

"Günaydın sevgilim." Ardından yatağın bir kısmına oturduğunu belli edercesine çökünce Dicle gözlerini açıp Mustafa'ya sinirle baktı. Sevdiği kadının sevdiği sesini duyamayacağını anlayan Mustafa konuşmaya devam etti:

"Konuşmayacak mısın hayatım? Sesini çok sevdiğimi biliyorsun ama." Dicle gözlerini devirip bakışlarını Mustafa'dan çekti. Bu hareketi ile konuşmak istemediğini net bir şekilde belirtmişti. Sonra aklına bir şey geldi. Mustafa ona kıyamıyordu ve emindi ki elinin acıdığını anlarsa kelepçeleri çıkarırdı. Ama konuşmadan bunu onu anlatması gerekiyordu. Yüzünü Mustafa'ya çevirdi ve gözlerine baktı. Elindeki ve ayağındaki kelepçeleri aynı anda zorladığında canı çok yanmıştı. Gözleri Mustafa'nın gözlerinde iken bir damla gözyaşı usulca aktı yanağından aşağıya.

Mustafa'nın kalbine indi o gözyaşı. Onun da canı yandı ama yapamazdı. Kelepçeleri çözse Dicle bir an bile düşünmeden kaçmaya çalışırdı. Anlamak zor muydu bilmiyordu. Seviyordu onu ama Dicle kabullenmiyordu. Mustafa Dicle'ye aşıktı ve onunla evlenmek istiyordu. Kimse ona bakmasın, kimse sesini dahi duymasın istiyordu. Sadece onun olsun... Aslında kelepçeleri çıkarsa kaçamazdı. Ev ormanın içindeydi ve etrafında korumalar vardı.

"Kelepçeleri çıkarmamı mı istiyorsun sevgilim?" diye sorduğunda Dicle son lafa sinirlense de başıyla onayladı. Mustafa devam etti:

"Kaçmaya çalışacağını biliyorum güzelim, kusura bakma çıkarmam. Zorlamazsan acımaz." Bunları söylerken gözleri Dicle'nin gözlerine kenetlenmişti ve ona yaklaşmıştı. Sevdiği kadının kokusunu içine çekip bu insanı mest eden kokuyla gözlerini kapattı. Ama açışı bir oldu. Bu kokuyu Dicle'sine yaklaşan her erkeğin aldığı düşüncesi beynine hücum etti. Hele onun dibinden ayrılmayan Ömer denen herif. Adı aklına gelince yine sinirlendi Mustafa ve farkında olmadan bir elini Dicle'nin ensesine atıp sıktı. Başını sadece ona ait olan kadının boynuna gömüp bütün kokusunu içine çekmeye çalıştı. Bir yandan da boynuna sert bir öpücük kondurdu. Ayrı oldukları üç haftanın acısını çıkarmak istercesine derin derin soludu sevdiğinin kokusunu.

VAZGEÇEMEM...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin