BÖLÜM 8

26 2 0
                                    

Merhaba canlar. Aslında 7. bölümü bir de yazardan okuyacağınız bir geçiş bölümü yapacaktım ama bölümler arası çok uzun olduğu için ayıp olacağı kanısına vardım. O yüzden yepisyeni bir bölüm yazdım.

Ha bu arada yazarınız mezun oldu :))

Iyi okumalar ve geçmiş bayramınızı kutlarım...

YAZAR'DAN

Dicle olayın şokunu üzerinden attıktan sonra geri çekilip Mustafa'ya tokat attı. Onların tartışmasını camdan izleyen Ömer'in içinin yağları erise de sevdiğini birinin öpmesi fikri sinirlerini bozmuştu. Evet Ömer Dicle'ye aşıktı. O bilmiyor, görmüyordu ama o aşk dolu  bir şekilde kafasını çevirdiği, gözlerini değdirdiği her noktadaydı. Onu sevsin, onu görsün, ona sarılsın diye dua ediyordu ama ona açılmıyordu. Çok değil bir saat önce bunu konuşmuşlardı Tarıkla. Dicle arkadaşlarıyla eğlenirken Ömer gözüyle onun her hareketini inceliyordu. Kızların ona emanet edilmesinin verdiği görev bilincinden değildi bu. Tarık da bunun farkındaydı.
"Daha ne kadar içinde tutacaksın?" Ömer bakışlarını yanındaki can dostuna çevirdi. Anladığı şeyi anlamazlıktan geldi.
"Neyi?" Tarık 'ben bunları yemem' bakışını attıktan sonra içeceğinden bir yudum aldı.
"Salağa yatmak hiç de bir avukata yakışmıyor arkadaşım. Dicle'ye nasıl baktığını görüyorum. Nereye kadar içinde yaşatacaksın?" Ömer de içkisinden bir yudum aldı. Beyni uyuşunca kendine de sorduğu bu soruları duymazdan gelmek daha kolay olurdu. Yüzünde acı bir tebessüm vard Tarık'a yanıt verdiğinde.
"O; benim ona baktığım gibi bir başkasına baktığı için sonsuza dek."  Tarık arkadaşının hissettiği aşka hayran kaldı.

Ömer bu konuşmayı hatırlarken Dicle Mustafa'ya doğru "Ne hakla beni öpersin sen! Benim iznim olmadan bana yaklaşamazsın bile!" diye bağırdı. Mustafa'nın yaptığı hafif sarhoşluğunu uçurmuştu. Mustafa gözlerini ona dikti.
"Sen benim sevgilimsin! Ayrıca o herif sinirlerimi bozdu. Özür dilerim birtanem. Tekrarlanmayacağına söz veriyorum." Dicle bir elini saçından geçirdi. Ardından işaret parmağını ona doğrulttu. Çok sıkılmıştı bu mevzudan.
"Karın bile olsam izinsiz dokunamazsın bu bir. İkincisi ise Ömer abiyle birbirinizden haz etmediğinizi biliyorum, ama seninki artık paranoya seviyesine geldi. Yapma lütfen!" Umursanmamak ve sevdiğinin Ömer'e koşulsuz güvenmesi sinirini bozmuştu Mustafa'nın. Huzursuzdu işte, ama sevdiği anlamamakta ısrarcıydı.
"Paranoya yapmıyorum Dicle. Bence o pisliğin sende gözü var." Bunu duyan Dicle'nin gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu. Ömer abisi? Olacak şey değildi! Sinirden güldü,  Mustafa kafayı yemiş veya sarhoş olmuştu.  Başka açıklaması olamazdı.
"Oha! Bu sefer ağır saçmaladın Mustafa! Kafan mı iyi anlamadım ki." Derin bir nefes alıp karşısındakinin konuşmasına fırsat vermeden konuyu kapattı.
"Bak, sınavıma kadar bir süre görüşmeyelim olur mu? İkiniz arasındaki çekişmede ortada kalmak istemiyorum. Adı üstünde o benim abim, başka bir şey yok olamaz da! İkimizin de biraz yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacımız var. Az önceki hareketini de unutmam zaman alacak. Kendine iyi bak, iyi seneler." Ona söz hakkı tanımadan ardını dönüp içeri girdi. Mustafa haksız olduğunu bilse de inanılmamak sinirini bozmuştu. Dicle gitmişti, ne yapacaktı onsuz? Onu geri almalıydı! Evet, muhtemelen o abartmıştı, ne olursa olsun üçüncü kişiler yüzünden ilişkilerini bozmak istemiyordu. İstediği gibi bir süre onu rahatsız etmeyecekti, sadece ona olan aşkını ve güvenini anlattığı mesajlar atacaktı.

İçeri geldiğinde Dicle'nin neşesinden eser yoktu. Bir süre sonra gece sonlandı ve kızlar pijama partisine geçti. Dicle çaktırmamaya çalışsa da Ebru anlamıştı. Pijamalarını giyerken olanları öğrendi. O da Dicle'ye hak verdi. Mustafa abartıyordu. O gece kızlar sohbet ederken Dicle'nin telefonu susmamıştı. Ardı ardına sevgi dolu mesajlar ve özürler geliyordu. Arkadaşları sorunca üstünkörü anlattı. Sonraki hafta Mustafa'nın mesajlarına kuru teşekkürler ve emojilerden yoksun mesajlarla yanıt vermişti. Sınavına az kalmıştı. Derslerine odaklanıyordu. Mustafa'nın içi Dicle'yi göremediği her dakika daha çok daralsa da bu onun kararıydı. Ancak desteğini her daim hissettiriyordu. Dicle de onunla buluşmaya, şakalaşmaya ve soru çözmeye alışmıştı. Ancak yaptığının cezasını çekmesi gerektiği için biraz daha soğuk davranmaya karar verdi. Ocak ayının sonuna doğru Dicle'nin kafede olduğu bir gün Mustafa elinde orkideyle kafeye geldi. Oturduklarında ikisi de heyecanlıydı. Birbirlerini özlemişlerdi. Söze Mustafa girdi:
"Seni çok özledim. Seni çok seviyorum. Çok özür dilerim." Dicle güldü ama kısa sürdü. Tavrını korumalıydı.
"Teşekkür ederim. Orkide güzelmiş." Mustafa saksıyı ona verdi.
"Beğenmene sevindim birtanem. Orkide dünyada açan ilk çiçekmiş biliyor musun? Diğer çiçekler onun soyundan gelirmiş. Yani birine orkide vermek 'dünyamda açan ilk çiçeksin' anlamına gelirmiş. Orkidene iyi bak." Dicle konuşmadaki imayı anlamıştı.
"Peki bu orkide sevdiği biri tarafından üzülürse ne olur? Solar gider değil mi? O zaman orkidenin üzülmemesi gerekir. Hem de gereksiz mevzulardan ötürü." Mustafa sevdiğinin aklına hayran kaldı. Gülümsedi. Onu çok özlemişti.
"İnan bana orkidemi tekrar üzmeyeceğim. Üçüncü kişiler yüzünden aramızın bozulması kötü, saçma konular yüzünden senden ayrı kalmam berbat bir durum. Lütfen beni affet." Dicle'nin masadaki elini tuttu. Şükür ki bu masa biraz köşede kaldığından göze batmıyorlardı. Dicle gözlerinin içine baktı. Pişmanlık görüyordu, gülümsedi.
"Ne yalan söyleyeyim ben de senin varlığına alışmıştım. Hatanı anladığında göre sorun yok demektir." Genişce gülümseyip ellerini öpen adama bakıp devam etti.
"Ha ikiniz arasındaki çekişme ve gerginlikte beni arada bırakmayın sakın. Yoksa ikiniz de dayağı yersiniz benden!" Çocuk gibi azarlanmak sinirini bozmamıştı Mustafa'nın. Aksine sevgilisinin eski haline dönmesi hoşuna gitmişti. Hala Ömer'den hoşlanmıyordu ama bunu ona söylemeyecekti. Sınav arifesinde genç kızın stresini katlamak ona yapılacak en büyük kötülüktü.

VAZGEÇEMEM...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin