BÖLÜM 2

66 6 0
                                    

Gecikme için özür dilerim. Iyi okumalar.

Onunla ilgili her şey ertesi gün, yani ilkokul arkadaşım Aslı'nın doğum gününde başladı. Aslı biz ikinci sınıftayken sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu vefat etmişti. Aynı mahallede büyüyen biz, birbirimize söz vermiştik. Çocuklarımıza birbirimizin adını koyacaktık. Onun kızı Dicle olamayacak ama benim kızım Aslı olacaktı.

O gün; Aslı'nın ölümünden sonra iyice kaynaştığım ve tek arkadaşım olan Ebruyla Aslı'nın mezarına gidecektik. Uyuyakalmam hasebiyle Ebru beni kabristan kapısında beklerken kendime laf ederek giyindim ve evden çıktım. Yolu kısa tutarak elimdeki paketle koşuyordum ki onu gördüm.
Yere çöp atılmasından nefret ederdim ve o yere çöp atmıştı. Hem de kocaman bir kağıt parçası. Muhtemelen kovaya basket atamamıştı ama ne fark ederdi ki? Kağıt parçası yerdeydi. Arkasından seslendim:
"Beyefendi?!" Duymayınca yüksek sesle devam ettim.
"Hey! Bakar mısın? Lan, kodoman!" Son kelimeyle kafasını çevirip bana baktı. Uzun boylu, esmer, benden birkaç yaş büyük ve oldukça yakışıklıydı. Üzerinde ona tam oturmuş gibi görünen bir takım elbise vardı. Otoriter yapısını sarstığım için bana kızgın olabilirdi ama umrumda değildi. O çöp, çöp kovasına atılacaktı.
"Hanımefendi neden bağırdığınızı ve bana hakaret ettiğinizi öğrenebilir miyim?" Onu incelemeyi bırakıp kollarımı göğsümde birleştirerek çöpün yanına gittim.
"Neden çöp kovası varken kağıdınızı yere attığınızı anlattığınızda ve çöpünüzü ait olduğu yere koyduğunuzda evet. Ayrıca neden üzerinize alındınız ki? Yoksa kodoman mısınız?" Sinirlenmişti.
"Terbiyenizi nereden aldıysanız iade süreci dolmadan geri verin bence." Altta kalmaya niyetim yoktu. Geç kalıyor oluşum bile umrumda değildi.

 "Siz de tam olarak alamadığınız çevre bilincini iade edin o zaman."
Saçma sapan konuşarak beni delirtmeyi başardı.
"Temizlik görevlilerinin işinin çöpleri toplamak olduğunu sanıyorum." Ona bir adım attım.
"Öyle ama biz insanlar yerleri kirletmeme görevimizi yerine getirmediğimizde. Yani bu kocaman kağıt parçasını çöpe atmak temizlik görevlisinin degil sizin göreviniz."
Yanındaki kadın ve adamlara baktığımda iş adamı olduğunu anlamıştım.
"Çevreye önem vermeyen bir iş adamıyla kim çalışmak ister ki?" Gözlerinin alev aldığını görmüştüm.
Benimle savaşamayacağını anlayınca pes etti. Dibime kadar geldi ve gözlerini benden ayırmadan kağıdı yerden alıp çöpe attı.
"Mutlu musunuz?" Gülümseyerek başımı yukarı aşağı salladığımda bakışları donuklaşmıştı.
"Dünyayı bir de siz kirletmediğiniz için teşekkür ederim. Ayrıca hitap biçimim için özür dilerim. Iyi günler." Yanından geçip gidecekken önümü kesti. Elini uzattı.
"Ortaklarım karşısında iyi bir izlenim bıraktım sayenizde. Ve haklısınız dünyamız için hala bir şeyler yapabiliyorken yapmalıyız. Düzgünce tanışabilir miyiz? Ismim Mustafa, kodoman değil." Elimi eline koyacakken telefonumun çalmasıyla irkilerek uzaklaştım.
"Acelem var, üzgünüm. Temiz bir dünyada görüşmek üzere." Ardından Ebru'ya yolda olduğumu söyleyip kabristana koştum.

Ebru'dan bir temiz azar işitip ona olanları anlattıktan sonra Aslı'yla sanki yanımızdaymış gibi sohbet ettik. Son yaşadıklarımızdan, okulda güldüğümüz şeylerden, Ebru'nun aldığı komik aşk itirafından falan bahsederek kah üzüldük kah kahkaha attık. Aldığımız küçük pastacığı üçe bölerek kendi paylarımızı yedik. Onunkini kabrinin kenarına bıraktık. Ya kuşlar ya evsiz biri yerdi nasıl olsa...
Kol kola sohbet ederek eve gelirken kulağım Ebru'nun anlattıklarında olsa da aklım adının Mustafa olduğunu söyleyen adamdaydı. Neden birden donuklaşmıştı ki? Bir daha yere çöp atacak mıydı acaba? Yalnızca bir kez gördüğüm ve beni kızdıran adamı neden aklıma takmıştım ki?

MUSTAFA

Sabah uyanıp toplantım için hazırlanırken bugün diğer günlerle aynıydı. Tek başına kaldığım evde bana eşlik eden tek kişi en yakın arkadaşım ve yakın korumam Özgür'dü. Büyük bir şirkettik ve herkesle aramı iyi tutamazdım. O yüzden korumalarla dolaşmalıydım. Şirketin Artvin'deki ana şubesinde abim ve babam vardı. Ben de üniversiteden mühendis olarak mezun olunca burada kalıp şirketin bu kısmını yönetme görevini almıştım. Ufak kardeşimin şirkette yöneticilik yapacağı meçhuldü çünkü haylazın tekiydi.
Ailemi özlediğim aklıma düşünce en kısa zamanda Artvin'e gitmeye karar verdim.
Özgür'ün tuttuğu yardımcı kadın kahvaltıyı hazırlamış ve kaybolmuştu. Biraz atıştırdıktan sonra şirkete doğru yola çıktık. Içimdeki tuhaf hissi ailemi özlüyor oluşuma ve bunu kendime yediremememe bağlasam da oradaydı işte.
Saat 11'e kadar bugün yapacağımız arazi gezisi için hazırlamıştım. Şirketten çıkınca yaşadıklarım hayatımı değiştirmişti.
Ortaklarla kütüphane inşaatının yerinde keşif yapmıştık. Gerekli notlar alınıp, incelememizi bitirdikten sonra değerlendirmek ve keyif için sahil yolunu kullanarak restorana gidecektik. Korumalar dikkat çekmesin diye yalnızca Özgür vardı. İşe yaramaz bir kağıt parçasını buruşturup yere attığım an onun sesini duydum. Önce bana dediğini fark edemedim ama "Lan, kodoman!" demesiyle tepki göstermek için arkamı döndüm. 

Bana resmen bağıran o kadınla yaşadığım kısa tartışma çoktan geçmişti ancak konuşma aklımda dönüp duruyordu. Bana sesleniş biçimine kızmıştım ama gülümsemesi bana her şeyi unutturmuştu. Gördüğüm en tatlı, en sevecen gülümseme olmasına karşın bana çok sert davranmıştı. Bunun sebebinin damarına basmış olmam olduğunu biliyor ve kendimi affettirmek istiyordum. Ancak adını bile bilmediğim bir kadını nereden ve nasıl bulacaktım?
Hem o kadar panik ve aceleyle nereye gitmişti ki? Onun hakkında aklıma takılan bir sürü şey vardı ancak cevapları yoktu. Günün kalanını ortaklarımla toplantılar yaparak ve nedendir bilinmez o kadını aklımın köşesinde tutarak geçirmiştim. Kahverengi saçları, bal rengi gözleri, en önemlisi gülümsemesi... Etkileyici bir kadındı ama kimdi?

Haftasonunu geçirmek için ailemin yanına Artvin'e doğru yoldayken bile aklımın bir köşesindeydi. Galiba onu bu kadar düşünmemin sebebi monoton hayatımdaki değişik bir durum olmasıydı. Kadınlar bana hep cinsel ihtiyaçlar veya iş ilişkisiyle yaklaşırlardı. Düzenli bir ilişkim, dolayısıyla da hayatımda bana gülümseyen bir kadın yoktu. Yıldız'dan başka...

Yıldız Artvin'de gün gelip de evleneceğimiz günü bekliyordu. Ailemin hoşuna giden bu kız; dediğine göre bana sevdalanmıştı bile. Ama bende onun bana karşı hissettiği duygulardan yoktu. Duygular için zamanım da yoktu. En azından ben öyle zannediyordum. Kaç defa soğutmaya çalıştıysam da o bu sevdayı bırakacak gibi değildi. Ailem de onu gelini olarak istiyordu, her eve döndüğümde Yıldız'la ilgili güzel sözler duyuyordum. Ailem istiyor diye kabul edecekken çıktı karşıma. Hayatımın kadını...

Ailem; babam, annem, ağabeyim ve onun karısıyla bücürük oğlu, kızkardeşim, erkek kardeşim  ve Özgür'den oluşuyordu. Özgürle beraber büyümüştük,  gittiğim yere benimle gölge gibi geliyordu, sırtımı yaslayacağım en değerli insandı. Ağabeyimden sonra... Ağabeyimle aram bazen bozulsa da -ara ara şiddetli tartışmalar- her zaman uzaktan uzağa bile olsa bana desteğini hissettirirdi. Annem Yıldız mevzusu konusunda son zamanda üstüme gelse de, ki onu da anlamak gerek yuva kurmamı istiyor, oldukça iyi bir ilişkimiz vardır. Kızkardeşime de arada takılsam da çok severim. Bazen babamla tartışırız ama genelde sıradan bir baba oğul ilişkimiz vardır. Zaten babam bizi değil gelinlerini seviyor. Ağabeyimin karısını el üstünde tutuyor, kızkardeşim Melike'den ayırmıyordu.

Ailemi, yaşanılan anıları hatırlamam aklımın o kadında kalmasına engel olma çabamdandı. Kim olduğunu bilmediğim bir kadını kafaya takamazdım. Bendeki sessizliği fark eden Özgür, bana seslendi:

"Abi, iyi misin? Epey durgunsun da bir problem mi var?" Kafamı sağa sola sallayarak silkelendim ve ona yanıt verdim.

"Endişe edilecek bir sey yok. Geçen gün sahilde rastladığımız kadına takıldı aklım." Güldü.

"Sana attığın kağıdı aldıran cengaver kadın değil mi? Hakkını vermek gerek, inatçı ve istikrarlı bir kadın. Ama neden aklina takılsın ki?" Bana ettiği lafları hatırladım.
"Bilemiyorum. Muhtemelen böyle bir kadınla daha önce karşılaşmadığım için aklıma takıldı. Zaten bir daha nerede göreceğim ki? Bir iki güne unuturum." Özgür önüne döndü ama o da karşılaşacağımızı düşünüyordu galiba. Çünkü ben kader denen şeyin bizi aynı yolda karşılaştıracağını biliyordum.
Bu düşünceyi geri atmaya çalışarak yola odaklandım. Ama bilinçaltım hala o kadındaydı. Acaba adı neydi?

Merhaba, bu bölümün çok geciktiğinin farkındayım ve özür dilerim. Korona yüzünden eve tıkıldım ve tam kitaplara ağırlık verecekken dedemi KOAH'tan kaybettim. Bu bölümü de koyden yüklüyorum. Sizden birkac istirhamim olacak:
_Lütfen ellerinizi bol bol ve sık sık yikayin.
_Yetkililerin dediklerinden baska bir seye tamah etmeyin.
_Kimseyle temasa gecmemeye dikkat edin.
_Bolum yazabilmem icin bana dua edin :)))


Kendinize iyi bakin. Sizleri seviyorummm :*

VAZGEÇEMEM...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin