Kapısındaydım. Kararlılık sürem yalnızca birkaç saatti. Gurursuzdum ben, iradesiz zavallının tekiydim. Hayatımı ben kontrol etmiyordum sanki, her kararımı bilinçsiz ve tamamen arzularımın etkisi altında kalarak alıyordum. Kendi hayatımda başrol değildim, kukla gibi hissediyordum kendimi. Ölümden dönmem, hayatlarını mahvettiğim ailem ve üzdüğüm arkadaşlarım... Hiçbirini düşünmüyordum, çaresiz olduğum kadar bencildim de. Yalnızca kendi hayatımı mahvettiğimi sanarak herkesi çöplüğe sürüklüyordum.
Kapıyı tıklatmamın ardından açılmasını beklerken gergince etrafı kontrol ediyordum, etrafta gezen güvenliklerden biri her an el fenerini buraya doğrultabilirdi ve ilk günden bu saatte titreyen bir vücutla beni başka birinin kapısında yakalamaları pek hoş olmazdı. Kapı açıldığında bakışlarım hızlıca koridordan Soobin'e çevrilmişti. Şaşırmamıştı fakat gülmemişti de, yüzünde herhangi bir mimik yoktu fakat tahmin edebiliyordum. Geleceğimden emindi, beni beklemişti. Hiçbir şey demeden kapıyı açık bırakmış ve arkasına dönüp yürümeye başlamıştı, bu gel demek anlamına geliyordu değil mi? Hiç beklemeden içeriye girip kapıyı kapatmış ve peşinden adımlayarak yatak odasına girmiştim. Yatağının ucuna oturarak ellerini arkasına koymuş, hafifçe geriye yaslanarak bana bakıyordu. "Neden geldin?"
Salak değildi, neden geldiğimi biliyordu. Bilmese bile görür görmez anlayabileceği kadar kötü bir durumdaydım. "Biliyorsun." Titrek sesimi duymasıyla yüzündeki sırıtışın büyüdüğüne şahit olmuştum. Acı çekmemden zevk alıyordu. Bu yüzden buradaydı... Soobin intihar etmeye değil yalnızca kendine acı çektirmeye çalışıyordu. Beynimin içindeki düşünceler yapboz parçaları misali birleşirken Soobin'in elini cebine götürdüğünü görmemle bu konuyu geri plana atma kararı vermiştim. Daha önemli sorunlarım vardı. Sabahki gibi kağıda sarılmış esrar çıkartmasını beklerken gördüğüm minik şeffaf poşet içindeki hap ile kaşlarımı kaldırmıştım. Soobin her karşılaşmamızda beni nasıl daha çok şaşırtacağını biliyordu. "Hap mı?" Seçici davranacak durumda değildim hatta işime bile gelirdi fakat sormadan edememiştim. "Odamda tüttürüp alarmların çalmasına sebep olacak kadar aptal değilim Yeonjun. Bağımlı olduğunu saklamaya çalışmak için çok aptalsın, neden buraya düştüğünü daha iyi anlıyorum."
Çıkışabilirdim, karşılık verebilirdim. Kendini çok zeki görüyorsa burada ne işi vardı? Kendisi de tıkılıydı buraya. Fakat bir şey dememeyi seçmiştim, şu anda ona muhtaç olan bendim ve zıtlaşmak işime gelmezdi. "İstiyor musun?" Saç diplerimden enseme doğru soğuk terler aktığını hissediyordum. Duyduğum soru ile hızlıca başımı sallamıştım. "Güzel, gel ve al o zaman." Soobin yüzümdeki ifadeyi gördüğünde tekrardan gülmüş ve paketinden çıkarttığı hapı diline yerleştirmişti. Tekrar ediyorum, hap dilinin tam üstündeydi ve almam için beni bekliyordu.
Bir taşla iki kuş mu demeliyim? O an için Soobin'in dudaklarının dudaklarımın üzerinde olması fikri beni rahatsız etmemişti, muhtemelen dilinde beni bekleyen hap için her şeyi göze alabileceğim için böyle düşünüyordum. Utanacağımı, geri çekilip düşüneceğimi sanıyordu fakat şu an kaybedecek vaktim yoktu. Bu kez şaşırtacak olan kişi bendim. Hızlıca birkaç adımda karşısına geçip dizlerimi iki yanına koyarak kucağına çıktığımda bakışları değişmişti, böyle ani bir hamleyi beklemiyordu benden. Bir elim ensesine diğer elim ise omzuna çıkarken hızlıca dudaklarına eğilmiş ve önce dillerimizi buluşturup hapı kendi tarafıma çekerken ardından dudaklarımızı buluşturmuştum.
Aslına bakılırsa dudaklarımızın değmesine gerek bile kalmadan alabilirdim hapı fakat işime geleni yapmak doğamda vardı. Aramızdaki cinsel gerilimi on kilometre uzaktan hissedebiliyordum ve hapı diline koyarak kendisi beni buna itmişti. Soobin'in de düşünceleri benden farklı değildi ki dudaklarımız birleşir birleşmez ellerini belime sararak derin bir öpüşmenin içine çekmişti beni. Hapı yutmamıştım, dillerimizin arasında yavaş yavaş eriyordu. Az önceki titremelerim Soobin'in dudakları ile yarıda kesilmişti. Yataktaydık, kucağındaydım fakat yalnızca öpüşüyorduk. İlerisi yoktu, ikimiz de hapın tamamının erimesini bekliyor gibiydik.
Beş dakika, nefes bile almadan yalnızca birbirimizi öptüğümüz beş dakika, titremelerimi alıp götüren beş dakika ve tüm hapın erimesini sağlayan beş dakika. Geriye ilk çekilen kişi o olmuştu, dudakları kızarmış, saçları dağılmış ve nefes nefese kalmıştı. Benim de farklı olduğum söylenemezdi. Birkaç saniye soluklanmasının ardından bakışlarını tekrar bana çıkartmış ve belimde duran ellerini çekmişti. "İstediğini aldığına göre gidebilirsin."
Bu kadar mıydı? Az önce nefessiz bir şekilde açlıkla öpüştüğümüzü görmezden mi geliyordu şu an? Bir şey diyecek durumda olmasam da tepkimi belli edecek hızda kucağından inmiş ve dağılan üzerimi düzeltmiştim. Şimdiden rahatlamış hissediyordum, Soobin'in dediği şey sinirimi bozmuş olsa da birkaç dakikaya sikimde bile olmayacağından emindim. "Gidiyorum."
Bu kez yüzünde sinir bozucu bir sırıtış olan bendim. İki parmağımı alnıma götürüp ufak bir selam vermiş ve yalpalayan adımlarla kapıya ilerlemiştim. Hastanede temiz kaldığım günlerin ardından ilk defa vücuduma giren madde farklı hissettiriyordu, daha çabuk etki ettiğinin farkındaydım ve rahatlamıştım. Uzun süre sonra eve dönmüş gibi hissediyordum. Yüzümdeki aptal sırıtış bir türlü geçmezken yakalanmadan odama girebilmiş ve kendimi yatağa atarak tavanı izlemeye başlamıştım.
Az önce yaşananlar vardı aklımda, detaylarını düşünmüyordum, sorgulamıyordum, ne hissettirdiği umrumda bile değildi. Bunu seviyordum, detaylara takılıp kalmak zorunda olmamayı yalnızca olayı düşünmeyi. Soobin'in dudaklarımın üzerindeki dudakları, dilimin üzerindeki sıcaklığı ve belimi saran büyük elleri. Aklımdaki tek şey nasıl hissettirdikleriydi.
Ve emin olduğum tek şey ise aynı şeyleri hissetmeyi tekrar isteyeceğimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sex, drugs, etc. | yeonbin
FanfictionYeonjun uyuşturucu bağımlılığını yenebilmek için gittiği rehabilitasyon merkezinde kendine yeni bir bağımlılık bulduğunun farkında olmadan Soobin ile tanışır. Yeonbin #10