Hayat bir boru, ben ise o borunun içinde dönüp duran bozuk paraydım. Değersiz ve önemsizdim. Bu küçüklüğümden beri böyleydi. Çok iyi hatırlıyordum okuldaki ilk günümü. Ailemin işleri yüzünden sürekli bir şehirden diğerine taşınırdık bu yüzden arkadaş edinemezdim. Ne zaman bir arkadaş edinsem eninde sonunda ayrılmak zorunda kalacağımızı biliyordum. Bu yüzden arkadaş edinmekten kaçınır olmuştum hep, dürüst olmak gerekirse etrafımdaki çocuklar da benimle arkadaş olmaya pek hevesli olmazlardı. Üçüncü sınıftım, öğretmenim beni diğer çocuklarla tanıştırmak için sınıfa getirdiğinde üstümde gezinen bakışları hatırlıyordum. O zamanlar yaşıtlarıma göre daha kısa bir çocuktum, sıska ve güçsüz gözüküyordum. Bunlar diğer çocukların beni sevmemek için buldukları bahanelerden yalnızca birkaç tanesiydi. Onları suçlamıyordum, hepimiz çocuktuk sonuçta.
Dördüncü sınıfa geçtiğimde bana sosyal anksiyete tanısı konulmuştu, o zamanlar bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyordum. Ailemin neden benim için bu kadar endişeli olduğuna anlam vermeye çalışıyordum sadece. Beşinci sınıfa geçtiğimde babam ve annem sürekli kavga etmeye dayanamamış ve boşanmışlardı, açık açık dile getirmemiş olsalar da bunun sebebinin ben olduğumu her zaman hissettirmişlerdi bana. Sorunlu bir çocuktum, yaşıtlarımın aksine farklı davranır, farklı şeylerle ilgilenirdim, zorbalık göresiye kadar insanların benden rahatsız olduğunun farkında değildim.
Bir keresinde kısa süreli bir arkadaşlığım olmuştu, yazın Busan'a taşınmıştık. Tüm yazı tek başıma geçirdikten sonra altıncı sınıfta bir çocukla tanışmıştım. Diğer çocukların aksine bana kötü gözle bakmamış, kendi isteğiyle gelip yanıma oturmuştu. Arkadaş edinmemin bana ileride yalnızca hüzün getireceğini biliyor olsam da engelleyememiştim aramızdaki ilişkinin ilerlemesini. Ufacık bir sürede birbirimizin en yakın arkadaşı olmuştuk, her şeyimizi birbirimize anlatır saatlerce dışarıda birlikte otururduk. Çocuk yüreğim ilk defa böylesine mutluydu fakat her güzel rüya gibi bu da kısa sürmüş, ailemin ani gelişen taşınma kararı ile son bulmuştu arkadaşlığımız. İsmini bile hatırlamıyordum, kısa bir anı olarak kalmıştı her şey beynimde. Öyle ki bazen hatırladıklarımın rüya olup olmadığını sorguluyordum. Böyleydi hayatım, içinde mutluluk olan ufacık bir şeyin rüya olup olmadığını sorguluyordum her seferinde.
*********
Gözlerimi araladığımda kendimi küvetin içinde bulmuştum. Islak değildim, kıyafetlerim üzerimdeydi. Yatağıma yattığımı hatırlıyordum fakat nasıl ve neden buraya geldiğimi hatırlamıyordum. Zar zor ayağa kalkıp banyodaki aynanın önüne geçtiğimde gördüğüm çökmüş yüz ile şok olmuştum. Eğer beni bu halde görürlerse uyuşturucu testi yapmalarına gerek bile kalmazdı. Musluğu açıp soğuk suyu sertçe yüzüme çarptım ve hızlı adımlarla yatak odasına geri dönerek yatağımın üzerinde duran telefonu alıp saate baktım. Altıyı çeyrek geçiyordu, erken uyanmıştım. Eğer yediye kadar uyanmasaydım uyandırmaya gelen hemşirelerden biri beni küvetin içinde baygın halde bulacaktı. Kendime çeki düzen vermek için kıyafetlerimi değiştirmiş, gri bir eşofman altıyla düz siyah bir tişört giymiştim. Şimdi daha çok keş gibi duruyordum.
Kızarık göz altlarımı kapatıcı yardımı ile kapattığım sırada dün yaşananları hatırlamam olduğum yere çakılmama sebep olmuştu. Soobin'den hap alabilmek için onunla öpüşmüştüm. Birkaç saniye süren dudakların sürtüşmesi değildi, açlıkla öpmüştük birbirimizi. Sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi odama geri postalanmıştım. Hatırladığım son detay tüm utanç duygumu alıp götürmüş ve yerini sinirin kaplamasını sağlamıştı. Elimdeki kapatıcıyı sertçe masama koyup sinirli adımlarla odamdan çıkmıştım. Normal şartlarda Soobin'e hesap sormaya gitmem gerekirdi fakat sabahın altısında kapısına dayanma fikri mantıklı gelmemişti, bunu onu gördüğüm ilk anda halletmeyi aklıma not almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sex, drugs, etc. | yeonbin
FanfictionYeonjun uyuşturucu bağımlılığını yenebilmek için gittiği rehabilitasyon merkezinde kendine yeni bir bağımlılık bulduğunun farkında olmadan Soobin ile tanışır. Yeonbin #10