halüsinasyondan ibaretmiş tüm aşklar

913 120 60
                                    

Kendimi kandırıyordum, iradesiz piçin tekiydim. Bencildim, kişisel çıkarlarım daha önemliydi benim için. Soobin'i gerçekten seviyor muydum yoksa benim için yalnızca kaçış yolundan mı ibaretti? Sevmiyor olsaydım onun için temiz kalmayı ister miydim ki? Gerçi, onu bile becerememiştim.

Eğer o tam o sırada Soobin içeriye girmeseydi Daejung'u hızla ittirir ve bağırır mıydım? Bundan da emin değildim. Hatırladığım tek şey bunlardan ibaretti, Soobin'in kızgınlıktan uzak, hayalkırıklığı içindeki bakışları, Daejung'un alaycı yüz ifadesi ve ne yapacağın bilemediği için yalnızca ağlayarak etrafı dağıtan, özürler saçan ben.

Gözlerimi açtığımda kendi odamda değildim, rehabilitasyon merkezinin herhangi bir odasında da değildim. Alışkın olduğum yeşil duvarların aksine bembeyaz duvarlar ve eşyalar vardı odada.

Doğrulmaya çalıştığım sırada beni engelleyen serum iğnesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. O sırada açılan kapı ve içeriye giren doktor kılıklı herif bir şeylerin farkına varmamı sağlamıştı.

Soobin beni ele vermişti.

Görevlileri mi çağırmıştı? Söylemiş miydi madde aldığımı? Kendi elleriyle mi yollamıştı beni buraya? Nasıl yapabilirdi bunu bana?

"Merhaba Yeonjun, ben doktorun Jeon Jungkook. Görüyorum ki yalnızca psikolojik tedavi uygulamak sende yeterince etkili olmamış ayrıca solunum yolunda ve dolaşım yollarında birçok zarar tespit ettik."

Duvara konuşuyordu, tepki vermiyordum. Ne diyebilirdim ki? Boka batmıştım, nasıl kurtulacaktım buradan?

"Soobin nerede?"

Dudaklarımın arasından iki kelime çıkmıştı yalnızca, dahasına yetmiyordu gücüm. Soobin'in beni ispiyonladığına inanmak istemiyordum. Karşımda duran doktor derin bir iç çekerek başını iki yana salladı, onun söylediklerini umursamadığımı anlamış olmalıydı.

"Seni tedavi edesiye kadar burada gözetim altında kalacaksın Yeonjun. Sonrasında ise madde bağımlılığın için tekrardan geri döneceksin rehabilitasyona. Bu kez tüm gözler senin üzerinde, tekrardan aynı ihmalleri yapmayacaklarına emin olabilirsin. Bu süreç bir ay da sürebilir on ay da. Her şey sana bağlı."

Her şey bana bağlı.

İkinci gün, kimse gelmedi beni görmeye, o gelmedi. İki gündür tıkılıydım buraya, dışarıya çıkamıyordum. Odamdan bile çıkmaya iznim yoktu. Günde üç kez hemşireyi görüyordum yalnızca, iğrenç hastane yemeklerini getirmeye geliyordu. O görmüyordu fakat her seferinde reddediyordum yemeyi. Odamın içindeki lavaboya boşaltıyordum hepsini.

Altıncı gün, karnım guruldamaya başlamıştı, aynanın karşısına her geçtiğimde ne kadar çöktüğüme şahit oluyordum. Dağınık saçlar, kızarık gözler, ölü gibi solgun bir cilt.

On ikinci gün, kendimi zorlayarak çorbadan bir kaşık almayı denedim. Midem kabul etmedi, içer içmez tuvalete koşarak çıkarmıştım her şeyi.

On altıncı gün, zorlanıyorum fakat açlıktan değil. Vücudum titriyor, gözlerim kararıyor. Her gün en az bir kere yaptığım gibi kapıyı yumrukluyorum. Beni çıkarmaları için yalvarıyorum. Bıraktığımı, bir daha kullanmayacağımı sayıklıyorum. Yalnızca onları manipüle etmeye çalıştığımın farkında oldukları için ciddiye bile almıyorlar beni.

Yirminci gün, daha iyiyim. Artık sıvı gıda tüketebiliyorum yalnızca kokusu midemi bulandırıyor fakat üstesinden gelmeye çalışıyorum. Hemşireler benden umutsuz, yalnızca Doktor Jeon başaracağıma inandığını söylüyor.

Yirmi beşinci gün, tekrardan kustum. Kan görmeyi beklemiyordum. Endişelenmeli miydim? Üzerinde fazla düşünmek istemediğim için sifonu çektim hızlıca. Kimseye haber vermedim, kötü şeyler duymak istemiyordum.

Yirmi yedinci gün, bugün hemşire eşliğinde bahçeye çıkmama izin verdiler. Günler sonra ilk kez temiz havayı çektim ciğerlerime. Çok mu dramatik davranıyordum bilmiyorum fakat ağlamak istemiştim o an. Onun beni kalabalığın arasından çekip bahçeye çıkardığı gün gelmişti aklıma. Temiz havayı içime çekmeye çalışırken burnuma gelen parfümü... Gözlerim doldu, ihanetine rağmen onu böylesine özlemem mümkün müydü? Ben bu hâldeyken bile her gün onu düşünürken o ne yapıyordu? Neden gelmemişti yanıma? Sevmiyor muydu beni? Seni koruyacağım demişti, acılarını ben yükleneceğim bundan sonra demişti halbuki. Hemşire on dakika sonra beni odama geri çıkarmıştı. Geçen günlere kıyasla daha iyi gözüküyordum. Uyuşturucuyu arzulamıyordum bu kez. Arzuladığım tek kişi yanımda değildi, sanki kendi kendime yarattığım biriymiş gibi ortadan kaybolmuştu.

Soobin gerçek miydi yoksa ben mi hayal gücümde yaşatmıştım onu?

Yirmi dokuzuncu gün, deliriyorum. Gerçeklik algımı kaybediyor gibiyim. Düşündüğüm tek şey o. Yemek yemeyi tekrardan kestim, yataktan kalkacak hâlim dahi yok. Düşünmekten içim içimi yiyor. Her şey uyuşturucunun yan etkisinden oluşan bir halüsinasyondan mı ibaretti? İnanmak istemiyordum buna, her şey fazlasıyla gerçekti. Söylediği sözler, her bir dokunuşu, her şeyi hissetmiştim. Eğer gerçekse neden gelmemişti hâlâ?

Otuzuncu gün, ümidimi kaybettim. Ben çukurun ta kendisiydim, iyileşemeyecektim. Burada geçen her gün daha çok deliriyordum. Uyuşturucudan kurtulurken kendi düşüncelerim yavaş yavaş öldürüyordu beni.

Tanrım eğer gerçeksen, bir işaret ver bana. Delirmediğimi kanıtla. Her şey yalansa eğer ölmek istiyorum çünkü, her şey yalandan ibaretse eğer hak ediyorum çünkü ölmeyi.

Gerçekliğinden emin olmadığım tanrı duymuş muydu beni bilmiyordum fakat kapının açılmasıyla içeriye giren kişi yaşamaya devam etmek istememin en büyük sebebiydi.


Merhaba!
BİLİYORUM BİLİYORUM çok beklettim sizi fakat gerçekten o kadar zorlandım ki bu bölümü yazarken. Günlerdir tek bir kelime yazacak gücüm yoktu, hayatımda hiç bu kadar ilhamsız kaldığımı hatırlamıyorum gerçekten. Beklediğimden daha kısa bir bölüm oldu fakat geçiş bölümü olarak düşünebilirsiniz. Bundan sonra daha aktif olmaya çalışacağım. <3

sex, drugs, etc. | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin