Yüksek sesli müziğin olduğu alana ilerlerken böyle bir ortama ilk defa girdiğine emin olduğum Serdar'ı dikkatle izliyordum.
Dans eden ve eğlenen insanlara kocaman gözlerle bakıyor, ve adımlarını hızlandırarak bana yetişmeye çalışıyordu. İstemsizce yapıyor gibiydi, suya düşen yılana düşer misali. Onun bu ürkek tavırları beni eğlendiriyordu şimdi, ama yine de sıra dışı davrandığının da bilincindeydim.
"Hayatında hiç bara gelmediğini daha fazla belli edemezdin." Dayanamayıp kahkaha attım. "Rahatla lan biraz, yakışıyor mu hiç senin gibi delikanlıya?" Ciddileşmeye çalışarak elimi uzattım. "Elinden de tutayım mı, ister misin?"
Kaşlarını çatarak uzattığım elime vurdu. "Dua et ortam müsait değil, yoksa ben ağzının payını vermesini iyi bilirdim," dedi sinirle.
Onu umursamadan gözlerimi devirdim ve bizimkilerin her zamanki oturduğu masaya doğru ilerledim, burada çok sık takıldığımız için özel masamız bile vardı. Kavga olaylarından beri bizimkilerin bir şey diyemeyecekleri tek yer burası olmuştu, Arslan abi sağolsun mekanında kavga gürültü olmayacağının sözünü vermişti hepimizin ailesine de.
"Vay şerefsizler." Kime küfür ettiğini anlamak için Serdar'a döndüğümde, öfkeyle bizim masaya baktığını fark ettim.
Melih'le Hamza'nın da bizim masada oturduğunu görünce benim de gözlerim şaşkınlıkla büyüdü, baya uslu uslu hepsi aynı masada oturuyorlardı.
İkisine de ters ters bakarak bana el sallayan Alp'lerin yanına geçip oturdum, Serdar da onların yanına geçmişti.
Masa uzun olduğu için iki grubun da birbiriyle alakası yoktu ama yine de aynı masada oturduklarını görünce şaşırmıştık ikimizde.
"Niye burada oturuyorlar bunlar?"
Çağlar iç çekerek omuz silkti. "Dayım tepemizde," dedi üst kattaki demirlere yaslanarak buraya bakan Arslan abiyi kastederek. "Polis çağırırım deyince Melih korktu baya. Kavga etmeye gelmedik biz arkadaşız deyip oturdular buraya, bir şey de yapamıyoruz."
Gözlerimi kısarak muhtemelen aynı konuşmayı dinleyen Serdar'ı süzdüm. "Boş verin zaten," dedim tekrar onlara dönerek. "Bulaşmadıkları sürece siz de bulaşmayın."
"Asıl sen boş ver sahte kabadayıları, git hazırlan," diyerek ayağa kalkmam için ittirdi beni İlkay.
"Ne hazırlancam ya," desem de alttan alttan Serdar'a bakıyordum. Yine önünde şarkı söyleyecektim. "Her zamanki gibi beni çağırdıklarında çıkar söylerim işte."
Zaten yeterince geç geldiğim için her an çağırabilirlerdi beni.
Gereksiz heyecan yapmıştım yine.Acaba yine mi öyle bakacaktı ?
Umarım bakmazdı, sahnedeyken kendime hakim olamayıp üzerine uçmak istemiyordum milletin önünde.
Aradan sadece birkaç saniye geçmişti ki, çalışanlardan biri gelip benim sıramın geldiğini söylemişti.
Derin bir nefes alarak ayağa kalktığımda Serdar da benimle birlikte ayaklanmıştı.
Kaşlarım çatıldı. "Nereye?" diye sordum merakla.
"Eve," diye cevapladı beni tersce. "Kavga falan yokmuş zaten, boşu boşuna tövbemi de bozdum."
Suratım istemsizce asılmıştı, en azından şarkı söyleyene kadar bekleyebilirdi.
"Bozuldu zaten tövben." Boğazımı temizledim. "Otursana biraz daha." İtiraz edecekti ki hemen devam ettim. "Merak etme kimse sana zorla içki içirmeyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN -BXB
Teen Fiction"Söyle ne söyleyeceksen hadi, uğraşamam seninle işim var." Kaşları derinden çatılırken diliyle alt dudağını ıslattı. "İşin mi var?" Üzülmüş gibi duruyordu işimin olmasına. "Ben de yine mekana geçeriz diye düşünmüştüm." Yani kısaca, canı yine kavga ç...