"Ne yapacağız şimdi?" diye sordu Melih kuzenine, yavaş adımlarla uzaklaşan Serdar'ın arkasından hüzünle bakarken. "Elimiz kolumuz bağlı mı bekleyeceğiz?"
Yanlarından ayrılırken söylediği son cümleyle iki arkadaşının da bir anlığına nefes alamamasını sağlamıştı Serdar, sanki olayın ciddiyetini daha yeni yeni kavrıyorlarmış gibiydi.
'Bana bir şey olursa Kaan'la annem size emanet'
Bir hafta dolmuştu ve Serdar ne yazık ki o paranın bir kısmını bile toplayamamıştı. Elinde İhsan'ın önüne koyabilecek bir kuruşu bile yoktu ama yine de onunla yüzleşmeye gidiyordu.
Parayı bulamadığını söylemeye, biraz daha süre istemeye gidiyordu ama dönüşü olur muydu onu hiçbiri bilmiyordu işte.
"Tabi ki hayır." Yüzünü buruşturarak kafasını onaylamazca salladı Hamza. "Kardeşimizi göz göre göre cehenneme yollamayacağız her halde, o İhsan orospusu parasını almadan durmayacak." Sıkıntıyla saçlarını çekiştirdi ve sokağın ortasında volta atmaya başladı. "Sen Cemile teyzeyle Kaan'ın yanına git göz kulak ol onlara, ben de yüz bini bir şekilde bulup geleceğim. Gider çarparız İhsan'ın suratına."
Hamza'nın dediği o 'bir şekilde' nin hangi şekil olduğunu Melih anlamıştı tabi, ama şu saatten sonra ona 'yapma' diyecek yüzü var mıydı ki?
Hamza arkasını döndüğü an Melih'in aklına gelen fikir ile aniden, "Dur!" diye bağırdı. "Sen git Cemile teyzelerin yanına, parayı ben bulacağım."
Hamza'nın kaşları çatıldı. "Bulsaydın şimdiye kadar çoktan bulmuştun Melih. Kaybedecek saniyemiz bile yok, ben bulacağım işte!"
"Nasıl bulacağını ikimiz de biliyoruz gerizekalı, benim çözümüm kimseyi tehlikeye atmayacak en azından. Üstelik ben de kendimden eminim, bulacağım o parayı."
Melih'in kendinden emin tavrını görünce tereddütle baktı ona. "Eğer bu kadar eminsen.."
Onun onayını alınca devamını dinlemeden koşar adımlarla evinin önüne doğru ilerledi. Babası balkonda sigara içiyordu.
"Baba, araba lazım. Acil."
"Ne oldu oğlum, kötü bir şey mi oldu?"
"Gelince anlatırım baba." Elini babasına doğru uzattı. "Gerçekten acil."
Babası birkaç saniye duraksayıp, sonra da avucuna anahtarı bırakınca hemen şoför koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı Melih.
Nereye gitmesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
Israrla Serdar'dan yapmasını istediği şeyi kendisini yapacaktı, yıllardır nefret ettiği o insanlardan para dilenecekti.
Serdar duyunca onu gebertebilirdi belki ama ne yapabilirdi ki? Başka çaresi kalmamıştı.
Söz konusu arkadaşının, kardeşinin canıydı.
Geçen gece Hamza ve Serdar'la geldiği mekanın önüne rastgele bir yere park etti arabayı, gerçekten kaybedecek tek saniyesi bile yoktu.
"Hayırdır kardeş," diye sordu kapının yanındaki adam önüne geçip onu engellerken. "Nereye böyle?"
"İçeri gireceğim." Kısa boylu olduğu için önündeki adam neredeyse onun iki katıydı. "Sadece iki dakika."
"Kapalıyız şu an," dedi kolundaki saate kısa bir bakış atarak. "Bir buçuk saat sonra gel."
Eren'lerin burada olduğunu biliyordu çünkü hikayesinde burayı paylaştığını görmüştü.
"Bir şey söyleyip gideceğim kardeşim," diye sinirle çıkıştı Melih, adamı göğsünden ittirmeye çalışarak. Aklı Serdar'daydı ve o bir buçuk saatin onun hayatına mal olabileceğini düşündükçe gözleri doluyordu. "Sadece iki dakikacık girip, çıkacağım!"
"Alamam diyorum lan, yürü git! İşimden edeceksin beni gündüz vakti!"
"Şş, ne bağırıyorsun Emin?" Uzun adamın arkasında zar zor görünen adam ile heyecanla doğruldu Melih. Bu o adamdı. Çağlar denilen o adamın dayısı.
"Abi çocuk tutturdu içeri gireceğim diye, alamam diyorum laf dinletemiyorum."
"Çağlar'ın arkadaşıyım ben," dedi yanağına sinirden akan tek yaşı elinin tersiyle silerken. "Hatırladınız mı?"
"Hatırladım," dedi Arslan düşünceli bir sesle. Emin'i hafifçe kenara ittirerek Melih'in tam karşısına geçti. "İmkanı olsa yeğenimi bir kaşık suda boğmak isteyen arkadaşı."
Soktuğu lafı duymamazlıktan gelerek içeriye doğru bakmaya çalıştı. "Onlarla konuşmam gerekiyor, girebilir miyim?"
"Şu an prova yapıyorlar, ama istersen sonra-"
Sonrayı falan bekleyemezdi.
O daha sözünü bile bitirmeden Melih onun azıcık aralık bıraktığı aradan sıyrılarak geçip koşmaya başlamıştı bile.
"Buraya gel!"
Müzik sesi dışarıdan bile duyulduğu için onları nerede araması gerektiğini düşünmesine gerek kalmamıştı, kolaylıkla bulmuştu koşması gerektiği yeri.
"Dur diyorum! Kaçma!"
Arslan'ın bağırışıyla müzik aniden durdu.
Melih'in varlığını herkes farkettiği için kendisine afallayarak bakan insanlara gelme nedenini açıklamak istemişti ama maalesef o iri adam çoktan yakalamıştı kolundan.
"Melih?" Şaşkın sesiyle birlikte sahneden indi Eren. Nedense Melih'i görünce kalbi korkuyla hızlanmış, aklına hemen Serdar'ın başına kötü bir şey gelmiş olabileceği gelmişti. "Ne işin var senin burada?"
"Arkadaşınız yasaktan anlamıyor galiba," diye konuştu Arslan alaycı bir ses tonuyla, Melih'in kazağını çekiştiriyordu aynı zamanda yine kaçmasın diye.
"Bıraksana şu kolumu, manyak adam. Sadece bir şey söyleyeceğim!"
"Niye tek geldin sen," diye sordu şüpheyle Çağlar. Dayısına göz kırparak kolunu bırakabileceğini belirtmişti. "Nerde diğer zorbalar?"
Diğerlerini umursamadan bütün dikkatini Eren'e verdi Melih. Onlardan umudu yoktu ama Eren verebilirdi. Serdar'ı günahı kadar sevmese de ona bir şey olmasını istemeyeceğini biliyordu.
"Serdar'ın yüz bin liraya ihtiyacı var," dedi bir çırpıda. "Hemen, şimdi." Eren'in elindeki mikrofon yeri boylayınca bütün mekanda tiz bir ses yankılandı. Herkes çıkan sesten dolayı yüzünü buruştururken Melih umursamadan Eren'e yaklaştı. "Lütfen, karşılığında ne istersen yaparım."
"Tamam, dur, sakin ol," dedi zar zor, karşısında panikleyen çocuğu sakinleştirmek için. Onun da şaşkınlıktan gözleri kızarmıştı. "Nerede şimdi o?"
"Parayı bulamayınca borçlandığı adama gitti, biraz daha vakit istemek için ama vermezler." Eren tamam dediği için Melih'in içinde bir tutam umut oluşmuştu. Rahatlamanın verdiği hisle birlikte gözleri doldu. "Serdar'ın cesedini verirler ama yine de vakit vermezler. Hemen gitmemiz lazım."
"Ne anlatıyorsun lan sen," dedi Alp şaşkınlığını sonunda atabilince. "Hayır kurumu muyuz biz?"
İlkay onun kolunu yakalayıp sinirle sıktı. "Alp, sen ne dediğinin farkında mısın? Öldürecek diyor."
"Yalan söylüyordur, vicdanımıza oynuyor piç."
Çağlar konuşunca Arslan ona inanamayarak baktı."Ne biçim konuşuyorsun lan sen," dedi yeğeninin ensesine vurarak. "Terbiyesizleşme, arkadaşının halini görmüyor musun?"
Ne Eren, ne de Melih şu an hiçbirini umursayacak halde değildi.
"Gidelim," dedi Eren koşar adımlarla çıkışa yönelirken. Melih de peşinden geliyordu. "Serdar'ın yanına götür beni."
Melih şoför koltuğuna, Eren de yolcu koltuğuna oturunca gaza basarak yola çıktılar.
"Niye söylemedin ki bana," diye fısıldadı Eren acıyla. "Söz vermiştin.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN -BXB
Teen Fiction"Söyle ne söyleyeceksen hadi, uğraşamam seninle işim var." Kaşları derinden çatılırken diliyle alt dudağını ıslattı. "İşin mi var?" Üzülmüş gibi duruyordu işimin olmasına. "Ben de yine mekana geçeriz diye düşünmüştüm." Yani kısaca, canı yine kavga ç...