"Erhan belini ağrıtacaksın, sürükleyerek götürsene valizi. Tekerleği süs diye mi koymuşlar?" Annem bir yandan babama söylenirken, diğer yandan da beni tembihliyordu. "Biz yokuz diye kuralları çiğnemek yok Eren, her gün dışarıdan yemek yiyemezsin. Dolap bir sürü meyve sebzeyle dolu, canın ne çekiyorsa hazırla, ye."
Gözlerimi devirip ofladım. "Anne beş yaşında çocuk değilim ben, hadi siz bir gitsenize artık."
Sanki ilk defa evde tek başıma kalacakmışım gibi davranıyorlardı ikisi de.
Babam 'kavga etme de ne halt yiyorsan ye' demeye getirmişti, sağ olsun çok uzatmamıştı ama annemin uyarıları bir bitmek bilmemişti.
Annemle babamın ortak bir arkadaşları vardı, ben hatırlamıyordum ama ben çok küçükken komşumuz olduğunu söylüyorlardı. Birkaç saat önce onun ölüm haberi gelince apar topar uçak bileti bakmaya başlamışlardı, cenazeye yetişebilmek için ve şimdi de oraya gidiyorlardı.
Babam nefes nefese kalmış bir şekilde ellerini beline yasladı. "Daha biz gitmeden Akşam parti var diye cümle aleme haber verdin, değil mi eşek sıpası."
Oğlunu çok iyi tanıyan bir baba.
Aklıma gelmemiş değildi bu parti olayı ama pek parti havamda değildim bu gece. Belki yarın çağırabilirdim, sonuçta üç gün yoklardı.
"Sana ne Erhan ne yapıyorsa yapsın çocuk, hadi geç kalacağız yürü çık." Sanki ne yapmam gerektiğini üç saattir anlatan o değilmiş gibi beni babama karşı savununca gülmeden edemedim.
Onlar arabaya binerken arkalarından bağırdım. "Uçak inince haber verin."
İşin iyi tarafıysa babam daha sabah almasına rağmen arabamı geri vermişti.
Araba kornaya basarak uzaklaştığında sıkıntıyla nefes alarak içeriye girdim ve kendimi salonun koltuğuna bıraktım.
Bugün ki olanlardan sonra Serdar'ı aklımdan çıkartamıyordum bir türlü.
En başta durumunu merak ediyordum, ben yanından ayrılırken hala yürümekte zorlanıyordu ve bitkin durumdaydı. Hastaneye gitmeme konusunda kararlı olduğu ve direttiği için de daha fazla zorlayamamıştım.
Üstelik laf arasında bu gece evinde kalmayacağını ve kalacak bir yer ayarlayacağını söyleyince sokakta kalma ihtimali de beni meraklandırmıştı.
Hamza'yla Melih'in şehir dışında olduğunu biliyordum, nerede kalacaktı bu gece? Güveneceği başka birileri umarım vardı.
Sonra şu iş meselesi takılıyordu kafama, annesinin söz ettiği inşaat mevzusu. Günlerdir inşaata çalışmaya gittiği için okula gelemediğini bugün öğrenmiştim ve muhtemelen durumları sıkışıktı.
Bula bula inşaat işi mi bulmuştu gerçekten, o zekayla her yere kabul edilirdi o.
Ve son olarak bugün aramızda yaşanan o minik yakınlaşma karıştırmıştı kafamı.
Belimi tutmasını bir şekilde anlayabilirdim tamam ama o bel okşama hareketi hiç normal bir hareket değildi. Benim aklım da o an başka yere kaymıştı kabul ediyordum ama sadece aklım kaymıştı, dahası yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN -BXB
أدب المراهقين"Söyle ne söyleyeceksen hadi, uğraşamam seninle işim var." Kaşları derinden çatılırken diliyle alt dudağını ıslattı. "İşin mi var?" Üzülmüş gibi duruyordu işimin olmasına. "Ben de yine mekana geçeriz diye düşünmüştüm." Yani kısaca, canı yine kavga ç...