"Kara kara ne düşünüyor lan bu yine?"
Benim hakkımda konuştuğunu anlasam da açmadım gözlerimi, sabah sabah laf sokacaklardı ve hiç uğraşasım yoktu.
"Ne bileyim amına koyayım, depresyonda her halde. Bir şey sormaya da gelmiyor ki, köpek gibi kapıyor hemen it."
"Serdarcığını düşünüyordur kesin, borç meselesinden sonra araları düzeldi her halde. Kavga gürültü kesildi."
Alp'in söylediklerini duyunca kaşlarım çatıldı. Gözlerimi aniden açıp kafamı sıradan kaldırdım. "Sizi duyuyorum," dedim tersçe. "Kapayın şu çenelerinizi, boş boş konuşmayın."
"Yalan mı?" diye bana cevap verdiğinde susmayacaklarını anlayıp oflayarak ayağa kalktım, cidden hiç uğraşamayacaktım. "Tamam lan otur, susacağız."
Üçü aynı anda benzer cümleler söyleseler de umursamadım, biraz da Berna'yla takılacaktım. Onun başımı Serdar'la şişirmeyeceğini bildiğim için içim rahattı en azından.
Amfide olduğunu düşünerek oraya gittim, tahmin ettiğim gibi en öndeki sıralardan birinde oturuyor ders çalışıyordu.
"Ne vuruyorsun oğlum çocuğun karnına? Yaralı o, bilmiyor musun?"
Melih'in sesi olduğuna emin olduğum sesi duyunca bakışlarım refleksle oraya çevrildi, en yukardaki sırada oturuyorlardı. Melih'in sırtı bana dönük olduğu için beni göremese de Hamza ve Serdar'la aynı anda göz göze geldim.
Hamza beni görünce sabır çekerek çekti bakışlarını ve Melih'in sitemine daha kısık bir sesle cevap verdi, ama Serdar halen bana bakıyordu.
Karnını tutan eline kısa bir bakış attım, muhtemelen Hamza yarasını unutup laf arası karnına vurduğu için acıtmıştı.
İçimi bir sıkıntı kaplarken bakışlarımı ondan çekip Berna'nın yanına doğru yürüdüm. Serdar'ı umursamamaya çalışsam da bir türlü başaramıyordum, elimde değildi.
"Selam," diye mırıldandım sağ tarafına otururken. Derse daldığı için ben konuşana kadar beni farketmemişti bile.
"Aa," dedi gülümseyerek kafasını kitaptan kaldırarak. "Selam, görmemişim geldiğini."
"Neye çalışıyorsun? Sınavınız mı var?"
Bütün derslerimiz ortak olmadığı için muhtemelen başka bir dersten sınavı vardı.
"Evet ya, yarın sabah." Dudaklarını büzdü. "Bu akşam kardeşimin doğum günü partisi var da, bizim ev baya kalabalık olacak. Çalışmaya vaktim olmayacağı için yapabildiğimi şimdi yapayım dedim. Senin yok mu sınavın şu aralar?"
"Benimkiler iki hafta sonra başlıyor." Anladım der gibi kafasını salladı. "Neyse, çalış hadi sen. Ben sessiz sessiz otururum yanında."
O az önce kapattığı kitabı tekrar açarken ben de cebimden telefonumu çıkardım.
Serdar'la ilgili yapmam gereken son bir şey vardı, ona vermem gereken son bir bilgi. Onunla son kez konuştuğumuzdan beri aklımdaydı aslında, yani üç gündür, ama onun kendini affettirmek için mesaj atacağını umut ederek yazmamıştım. O yazdığında söylerim diye düşünmüştüm ama yine her zamanki gibi hevesimi kursağımda bırakmıştı ve bir tanecik 'nasılsın' bile yazmamıştı.
Gün geçtikçe beni kendinden soğuttuğunun umarım farkındadır.
Şeytan diyor ki söyleme, gitsin inşaatta çalışmaya devam etsin. Ama gönlüm el vermiyordu işte, Serdar kadar vurdum duymaz olamıyordum.
Eren : *Önder amca kişisi* (07:58)
Eren : *Konum*
Eren : Sana ayarladığım işin adresi ve babamın arkadaşının telefon numarası
Eren : Aramayacağını ve gitmeyeceğini biliyorum da yine de üzerime düşen görevi yapayım dedim
Serdar : Niye gitmeyeyim? İddiayı kaybettim sonuçta (07:58)
Eren : Ne bileyim, sözünü tutmama gibi bir huyun var ya
Serdar : Güzel laf soktun hadi barışalım artık
Eren : Bu gidişle ben seninle anca rüyanda barışırım
Serdar : Uzatmakta kararlısın yani?
Eren : Aynen, bu sefer de ben uzatmaya karar verdim
Eren : Her yaptığın şerefsizliği alttan almaktan sıkıldım çünkü artık
Eren : Biraz da sen alttan al, sen çaba göster diye bekliyorum ama sende de en ufak bir çaba bile göremiyorum
Serdar : Ben ne şerefsizlik yapmışım da sen alttan almışsın lan?
Eren : Sayarsam sen zararlı çıkarsın
Serdar : Say lan hadi
Eren : Arabamı paramparça ettin lan
Eren : Bir hiç uğruna hem de
Eren : Tek kelime etmedim, nedenini bile sormadım amına koyayım
Eren : Sen yaptıysan vardır bir sebebi dedim geçtim
Eren : Hamza'yla Berna kavga ederken ne yaptığını hatırlıyor musun peki?
Eren : Daha ne olup bittiğini anlayıp dinlemeden geldin beni suçladın
Eren : O an ne kadar kırıldığımı görmedin bile
Eren : Hiç görmedin
Eren : Konusunu açmaya çalıştım belki özür dilersin diye ama yok
Eren : Şimdi olduğu gibi bir özürü bile çok gördün bana
Eren : Ona da tamam dedim, onu da görmezden geldin
Eren : Sen de kaldığım gece, sana yardım etmek istediğimde beni konuşturmadın bile
Eren : Çocuk azarlar gibi konuştun ve siktir olup gittin
Eren : Yine kırılan ben oldum
Eren : Beyefendi gururlu çünkü, kimsenin yardımını kabul edemez
Eren : Benden yardım istemektense gittin canından olmayı tercih ettin Serdar sen
Eren : Senin için değerim bu kadar işte benim
Eren : Buna rağmen affetmeye hazırdım seni, yine her şeyi görmezden gelecektim
Eren : Ama sen ne yaptın, yine bana yalan söyledin
Eren : Sıkıldım artık tamam mı
Eren : Çabalamaktan yoruldum (08:05)
"Günaydın arkadaşlar," diyerek içeri giren hocayla birlikte sinirden yaşaran gözlerimi hırsla silip burnumu çektim ve Serdar'a son bir mesaj daha attıktan sonra hiç tereddüt etmeden onu engelledim.
Eren : Bence biz bir süre konuşmayalım (08:06)
Serdar : Allah benim belamı versin lan (İletilemedi)
**
Hüzünlü bir otuzbirinci bölüm..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN -BXB
Novela Juvenil"Söyle ne söyleyeceksen hadi, uğraşamam seninle işim var." Kaşları derinden çatılırken diliyle alt dudağını ıslattı. "İşin mi var?" Üzülmüş gibi duruyordu işimin olmasına. "Ben de yine mekana geçeriz diye düşünmüştüm." Yani kısaca, canı yine kavga ç...