"Akşam akşam ders mi olurmuş, amına koyayım." Hoca henüz gelmediği için savaş alanı gibi olan amfide göz gezdirirken aynı anda İlkay'ın söylenmelerini dinliyorduk. Serdar hala gelmemişti okula, durumu mu kötüleşmişti acaba? Ya da yine çalışmaya gitmişti. "Eve gidene kadar benim uyuma saatim gelip de geçer bile."
"Yaşından başından utan be, gençliğinin baharındasın sabaha kadar partileyeceğin yerde sen saat 9'da esnemeye başlıyorsun." Alp'in sözlerine gülmeden edemedim. İlkay'ı okul dışında çok nadiren görüyorduk çünkü bizimle hiçbir yere gelmiyordu. Bir kere uykusu geldi mi olduğu yerde uyuyup kalıyordu. Ayda yılda bir, benim şarkı söylediğim bara gelirdi ama onda da beni izledikten hemen sonra gidiyordu zaten.
"Ne olmuş, erken uyanınca hemen uykum geliyor işte. Asıl siz garipsiniz, hiç uyumadan okula nasıl geliyorsunuz sabahın köründe?"
"Biz gençliğimizin tadını çıkarıyoruz en azından, eğleniyoruz." Omuzumu dürtmesiyle irkilerek yüzüne baktım. "Eğlenmek demişken, sizin ev boşmuş hiç söylemiyorsun. Annemler konuşurken duymasam haberimiz olmayacak. Akşam partiliyor muyuz?"
Hiç eğlenecek havamda değildim aslında, ama biraz değişiklik iyi olurdu belki.
"Oha, ne olmuş lan buna?"
Tam ağzımı açıp cevap vereceğimde Çağlar benden önce konuşunca dudaklarımı birbirine bastırarak susmak zorunda kaldım.
Onun neye bu kadar şaşırdığını öğrenmek için kafamı kaldırıp baktığı yere, yani amfinin girişine baktım, kaşlarım istemsizce çatılırken sıkıntıyla nefes alıp verdim.
Bu ikisinin birlikte ne işi vardı?
"Ne olacak, ağzını burnunu dağıtmışlar," dedi Alp eğlenir bir tonla. "Çok da güzel yapmışlar. Sen mi yaptın Eren, doğru söyle."
Serdar'ın yüzü gözü mordu, tamam, ama benim takıldığım nokta orası değildi. Bu halini ben dün görmüştüm zaten, ama Betül ile ne gibi bir ilgisi vardı da gayet samimi bir şekilde okula beraber geliyorlardı?
O içeri girer girmez göz göze gelmiştik ve benim aklıma hemen dün gece arkadaşında kaldığını söylediği gelmişti.
Bunu yaptığına cidden inanamıyordum, insan eski sevgilisini düşmanına tercih eder miydi hiç?
Tamam ederdi belki, ama..
Ben gururumu ayaklar altına alarak onu evime davet etmişken benim teklifimi reddedip onun evinde mi kalmıştı?
Gurursuz herif, aldattı o kız seni aldattı.
Hem bu Betül hani benden hoşlanıyordu?
"Bizimki o kadar keyiflendi ki, bak bak doyamadı bir türlü." Sesli bir kahkaha attığında birkaç kişi bize doğru dönmüştü. "Manzara güzel tabi."
Yüzümü buruşturarak Çağlar'a baktım, Serdar hakkında böyle konuşmaları canımı sıkmıştı çünkü onun nasıl dayak yediğini kendi gözlerimle görmüştüm ve çok ciddi bir mesele gibi duruyordu.
Tamam, birbirimizden hoşlanmıyor olabilirdik ama onun başına bir şey gelmesini isteyecek dereceye gelmiş olduğumuzu da hiç sanmıyordum.
En azından bizim kavgalarımız karşılıklıydı, biz adilce kavga ediyorduk. Bu artık alışkanlık gibi bir şey olmuştu, üstelik birimiz 'dur' dese diğerimiz durmayacak değildi. Sınırları aşmadan yapıyorduk yapacağımızı, ama arkadaşlarım galiba bir şeyleri yanlış anlamışlardı.
"Onu ben dövmedim."
Serdar'la Betül'ün koyu sohbeti sonunda bitmişti anlaşılan, Betül arkadaşlarının yanına geçerken Serdar'la bakışlarımız yine buluştu. Gevşekçe gülerken yine bütün dişlerini göstermekten çekinmemişti.
Ben ona ters ters bakarken o gözlerini bir an bile üzerimden ayırmadan merdivenleri çıktı, ve görüş alanımdan çıkmadan hemen önce tek gözünü kırparak etkileyici bir şekilde gülümsedi.
Gözlerim kocaman olurken sinirli bir soluk alarak arkama yaslandım.
Eline düşmüştüm artık, kurtuluşum yoktu. Hangi akılla ona 'ev boş' demiştim bilmiyordum ama bu iyiliğimin bedelini ödüyordum şimdi.
Pis herif benimle dalga geçiyordu.
**
"Eren Özel adına bir sipariş vardı," diyerek elindeki poşeti kaldıran orta yaşlı adamı kısaca süzüp başımı onaylayarak salladım.
"Evet, benim."
Kargoyu ödüyorduk tabi ama yine de siparişi kapıma kadar benden büyük birisi getirince ister istemez insan kendini bir kötü hissediyordu.
"Buyurun." Poşeti elime verip gülümseyerek kafasını eğdi. "Afiyet olsun."
Açlıktan ölüyordum ve pizzam az daha gelmeseydi şuracıkta bayılıp kalacaktım.
Ne? Annemin söylediklerini dinleyeceğimi mi sanmıştımız yoksa? Anneyle baba evde yokken uyulması gereken en önemli kural her öğünü dışarıdan yemekti.
Özellikle annenizde benim annemdeki gibi 'sağlıklı yeme' hastalığı varsa.
"Teşekkürler, size de kolay gelsin."
Adam arkasını dönüp giderken sabırsızlanarak kapıyı kapatıp salona koştum. Poşeti sehpanın üzerine koydum ve kumandaya uzanıp televizyonu açtım, bir şey izlemeden yemek yiyemiyordum.
Ve izleyecek bir şey bulamadıkça sinirleniyordum çünkü yemeğim soğuyordu.
En sonunda her hangi bir dizinin birinci bölümünü açıp kuruldum koltuğun üzerine, aç kurtlar gibi hissediyordum kendimi. Aç olduğumda elim ayağım titriyor ve annemin değimiyle nefes alana sinirleniyordum.
Küçük kola şişesinin kapağını da açıp pizza kutusunun yanına koyduğumda keyifli bir akşam yemeği için hazırdım artık.
Pizzamdan bir ısırık aldığımda sanki cennete düşmüşüm gibi bir his kapladı içimi, tavuklu pizza hayatımda en sevdiğim yemek olabilirdi.
Her öğün sıkılmadan yerdim.
Televizyondan gelen ses bana yetersiz gelince pizzayı bırakıp etrafıma bakındım kumandayı nereye koydum diye, ama vitrinin üzerinde olduğunu ve almak için kalkmam gerektiğini görünce üşenerek telefonumu çektim yanıma.
Böyle anlar için saklamıştım o kumanda uygulamasını, bir gün lazım olacağını biliyordum.
Yağlı elimi peçeteyle silerken tam önümde duran telefona bir mesaj bildirimi gelmişti.
Beklenmedik, ve bir anlık nefessiz kalmamı sağlayacak bir bildirim.
Serdar : Sana geldim ben (21:32)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN -BXB
Roman pour Adolescents"Söyle ne söyleyeceksen hadi, uğraşamam seninle işim var." Kaşları derinden çatılırken diliyle alt dudağını ıslattı. "İşin mi var?" Üzülmüş gibi duruyordu işimin olmasına. "Ben de yine mekana geçeriz diye düşünmüştüm." Yani kısaca, canı yine kavga ç...