I

31 5 2
                                    

Elimi, camdan yansıyan güneşin ilk ışıklarına uzattım ve ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarıma yenilerini ekledim. Dudaklarımdan acı dolu bir hıçkırık sesi yükseldiğinde, hızlıca arkamı dönerek gözlerimi beyaz duvarla buluşturdum ve güzelliğine mest olduğum tanrıçama aşkımı bağırarak ilan etmeye başladım;

''Ahh... Helena, tanrıçam, güzellerin en güzeli, peri kızı!''

Elimi kalbime götürdüm, sanki oradan çekip alıyormuş gibi yapıp gözleri ay gibi parlak olan Helena'ma uzattım,

''Bu gözleri hangi kelimelerle anlatsam bilmem ki... Kristal yanında çamur kalır. Kiraz dudakların insanı kışkırtıyor...''

Sanki sesim yeterince ulaşamıyormuş gibi, daha fazla bağırmaya başladım. Artık herkes, Helena'ma bakmaya cüret eden herkes, sesimi duyabilirdi!

''Doğu rüzgarı,senin bir hareketinle donmuş karlarla bembeyaz olan Torosların dorukları, bir hareketinde karakargaya dönüştürür. Pamuk Prenses, izin ver bir öpücükle mühürleyeyim aşkımı..''

Gözlerimi, müptelası olduğum dudaklarına indirdim ve birkaç küçük adımla ona yaklaştım. Uzun zamandır hayaliyle yaşadığım an gelmiş miydi?

Tam o anda, o mucizevi anda kafama yediğim darbeyle kendimi hemen yanımda duran yatakta buldum. Bu ne cüretti! Hangi soysuz buna cesaret edebilirdi!

Gelen kahkaha sesleri ile gözlerimi kapıya çevirdim ve abim soysuzu ile karşılaştım. Bir eli karnında, bir eli kapının pervazında katıla katıla gülüyordu. Sinirli bakışlarımı bir an olsun üzerinden ayırmazken, gözlerimden ışın çıktığını ve bedenini delip geçtiğini hayal ettim. Ne zevk verici bir an olurdu!

''Aptal...'' dedi kahkahalarının arasında, ''yine mi duvarlara aşkını ilan ediyorsun?''

''Helena bir duvar değil!!'' sinirli ve oldukça ciddi bir şekilde söylediğim bu ikazıma daha çok gülmeye başladı. Ağzımı açıp, ardı arkası kesilmeyen kelimelerimle onu çileden çıkartmaya başlayacakken, ensesine yediği bir tokatla aniden gülme sesleri kesildi.

''Prensesimle dalga geçmeyi bırak!''

''Babacığım...'' zaten dolu olan gözlerim daha çok yaşlarla çevrilirken kollarımı babama doğru uzattım. Bu hareketlerime kayıtsız kalamayan babam, yüzünde ki şefkatli tebessümüyle birkaç koca adımda yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı. 

''Baba, şımartma artık şunu. Kaç yaşına geldi hala bebek gibi.''

''Sus bakayım da sende gel yanımıza''

Abim bize birkaç saniye siz iflah olmazsınız bakışlarını attıktan sonra kapının önünde dikilmeyi bırakıp, diğer yanıma oturdu. İki kolumu sardığım babamdan bir tanesini ayırıp abimin beline sardım. Benim küskünlüğüm de bu kadardı işte, ne de olsa gönlümü alacağını biliyordum. 

Benim küçük, çekirdek ailem. Kendime kurduğum dünyanın, sevgi dolu kalbimin yapı taşıydı onlar. Bu iki koca adam, dünyamın dimdik ayakta durma sebebiydiler. Onlar dışında kimseye kendimi tam olarak ifade edemediğim için, yanlarında istediğim gibi şımarabiliyordum ve onlarda, hayallerimde ki prensesmişim gibi davranmaktan geri durmuyorlardı. Tabii abim bazen oyun bozanlık yapsa da, elinden gelenin en iyisini yaptığını biliyordum.

''Bugün piknik günü, unutmadınız değil mi?''

Hızlıca kaşlarımı çatıp, onlara sardığım kollarımı geri çektim. Bunu tamamen unutmuştum.

''Baba, ben gelmeyeyim lütfen. Evden çıkmak istemiyorum!''

''Peri, bu anı daha önce yüzlerce defa yaşadık.''

İki kalp arasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin