V

17 2 4
                                    

Tüm gücümü kullanarak, onu hızlıca ittim ve kendimden uzaklaştırdım. Bu çok yanlıştı. Ne cüretle bana sarılabilirdi!

''Eren!'' dedim sesimin sinirli çıkmasını engelleyemeden. ''Yıllar sonra birden karşıma çıkıp, hiçbir şey olmamış gibi bana sarılamazsın. Biz artık arkadaş değiliz, aşağıda ki insanlar olmasa seninle bir dakika bile aynı ortamda durmazdım.''

Bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama konuşmasına izin vermeden arkamı dönüp çekip gittim. Merdivenlerin başına geldiğim de inmeden önce toparlanmak için kendime birkaç dakika verdim. 

Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, ne olursa olsun, ne kadar kızmış olursam olayım bana sarıldığında heyecanlanmadan, bir süreliğine eski günlerdeymiş gibi hissetmekten kendimi alamamıştım. Kendime bunun için kızıyordum ama yine de söz geçiremiyordum işte. Aradan sekiz yıl geçse bile hala o küçük Peri gibi hissediyordum.

Gözlerim dolduğunda, ağlamamak için irademle büyük bir çaba verdim. Normalde ağlardım, bunun ilgili hiçbir problemim yoktu ancak bu konuda ağlamayacaktım. Eren'in tek bir göz yaşımın sebebi olmasını istemiyordum artık. 

Ağlamayacağıma emin olduktan sonra ki saniyelerin ardında hızlıca merdivenlerden indim ve sohbet ederek yemek masasın da bizi bekleyen arkadaşlarımın yanına ilerledim. Yüz ifademden bir şey anlamamaları için suratıma küçük bir tebessüm kondurarak, ''geliyor şimdi'' dedim. Aynı dakikalarda Eren'de merdivenlerde göründü zaten.

O masaya ilerlerken bende yerime oturdum. Herkes tek tek onunla kucaklaştı, selamlaştı, hal hatırlar soruldu ve en sonunda geçip o da yerine oturdu. Böylece yemek faslına geçmiş bulunduk. İlerleyen saat boyunca kalabalık olmamızın getirdiği büyük bir gürültüyle, kahkahalar eşliğinde yemeğimizi yedik. Tabii bir ara sessiz kalmak zorunda kaldım çünkü benim hiçbir şekilde dahil olmadığım yurt dışı tatil anılarından bahsedildi. Bende görevimi yerine getirerek dostlarıma trip attım. Neyse ki gönlümü nasıl alacaklarını iyi biliyorlardı.

El birliğiyle masayı toplayıp bulaşıkları hallettik. Dakikalar süren işlerin ardından da salonun ortasında duran kocaman L koltuğa sırayla yayılmıştık. Kalabalık olmamıza rağmen koltuk o kadar büyüktü ki neredeyse herkesin arasında birer kişilik boşluk daha vardı. Bende gerekeni yaparak yanımda oturan Deniz'in kucağına bacaklarımı uzattım ve oturduğum yere iyice yerleştim.

Birkaç saniye ortamda sadece nefes alış veriş sesleri duyuldu, bu sessizliği bozansa Arda'nın huysuz sesi oldu. ''Miami'ye gitmek konusunda hala daha ısrarcıyım.''

''Sana buradan bir çakacağım şimdi, Miami'ye kadar uçacaksın'' dedi Deniz.

Onun bu sözlerine kıkırdarken, Deniz'de bana bir öpücük attı. Tabii Deniz gözlü canavarın başlattığı bu laf dalaşında Ardasu geri kalır mı? o da karşılık verince birkaç kişi daha tartışmaya katıldı ve ne olduğunu anlayamadan ortada büyük bir gürültü oluştu. Hatta bir ara Deniz o kadar sinirlenmişti ki bacaklarımı şiddetli bir şekilde iterek ayağa kalktı ve önüne gelenin kafasına vurmaya başladı. Neyse ki Mahmut saçlarından çekerek yere oturtmuştu da bir kaza çıkmadan durulmak zorunda kaldı. 

Bu anlamsız laf kalabalığını Eren'in yüksek sesi böldü. Herkes konuşmayı keserken, Eren ayağa kalkıp tam karşımıza boydan boya cam olan tarafın önüne geçti. Arka tarafında İstanbul'un eşsiz akşam ışıkları uzanıyordu ve Eren'in bu görüntüsü birkaç saniyeliğine nefesimi kesti. 

''Her şeyden önce size vermem gereken bir haber var.'' Herkes meraklı gözlerle onu izlerken boğazını temizleyerek konuşmasına devam etti, ''Ailemizin dedikodu ağının ne kadar gelişmiş olduğunu bildiğimden ötürü, hepinizin bildiği gibi İngiltere'den buraya istifa ederek geldim.''

İki kalp arasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin